AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Üzüldüm... Biraz da öfkelendim...

Dün, değerli ozan-yazar Ataol Behramoğlu'nun "meşruiyet" tarifinden sözetmiştim; meşruiyet diye bir şey yoktu Behramoğlu'na göre, bu tamamen "gücün" (güç dengelerinin) belirlediği bir şeydi.

Nereden çıktı bu tanımlama?

Durup dururken çıkmadı tabii; "27 Mayıs darbesi sizce meşru bir darbe midir?" sorusuna, Behramoğlu'nun verdiği cevaptan ben çıkardım.

"27 Mayıs darbe değil, devrimdir" Behramoğlu'na göre.

Çünkü ülke kötüye gidiyordu, demokratik katılıma imkan kalmamıştı ve siyasi kadrolar yetkilerini kötüye kullanıyordu. Dolayısıyla, siyasetin önünü açacak bir müdahaleye ihtiyaç vardı; bu da 27 Mayıs devrimiydi.

Peki meşru muydu?

Kem küm ama, meşruiyet diye bir şey yoktu.

Niye?

Gücünüz varsa meşruydunuz.

Nasıl?

Atatürk de böyle yapmıştı, devrimleri kabul ettirmek için güç kullanmıştı.

Peki, Atatürk devrimlerini kabul ettirmek için anayasal düzeni bozup parlamentoyu mu ortadan kaldırmıştı?

Hayır ama...

Daha fazlasını dinleyemedim, içim kaldırmadı. "Bir Gün Mutlaka"nın, "Yıkılma Sakın"ın, "Bir Ermeni General"in yazarı, canlı yayında, demokratik normale müdahale edenlerin ülkeye özgürlük getirdiğini, siyasetin önünü açtığını ve "halkımızı çağdaş bir anayasayla buluşturduğunu" anlatıyordu büyük bir pişkinlikle.

Üzüldüm.

Biraz da öfkelendim.

Meşruiyet diye bir şey yoksa, bunu tamamen güç dengeleri belirliyorsa, o zaman siyasi partilere ve parlamentoya ne gerek vardı?

Siyasi partilere gerek vardı ama, çok partili parlamenter sistem "karşı devrime" dönüşmüştü.

Motamot böyle demiyordu tabii Behramoğlu.

Demeye getiriyordu.

Adnan Menderes ve arkadaşlarını astıranlar da, bu durumda, karşı devrim sürecini sona erdiren "jakoben devrimciler" oluyordu.

İrade-i milliye rağmına devrim...

Aslında Behramoğlu'nun haklı olduğu noktalar yok değil.

Darbe gerekçesi olarak yıllarca, "ekonomi bozulmuş, demokrasi treni rayından çıkmıştı" iddiaları öne sürüldü; basın-yayın organları mütemadiyen bu iddiaları işledi..

Oysa, Türkiye Cumhuriyeti'nin görüp göreceği en yüksek kalkınma hızı (yüzde 13'le), DP döneminde gerçekleşmişti. Ülkenin en ücra köşesine yollar yapılmış, üretici çoğunluğa pazar kapıları açılmış, iş ve istihdam sorunları çözülmüştü. Ayrıca, 27 yıllık bürokratik istibdada son verilmişti.

Menderes'i "diktaya kapı aralamak"la suçlayanlar, 1961'de yaptıkları anayasayla yeni bir diktaya kapı aralamakla kalmadılar, bedelini 12 Mart ve 12 Eylül'le ödeyeceğimiz yeni militer süreci de ikame ettiler.

61 Anayasası korporatist bir anayasadır.

İdris Küçükömer 61 Anayasası'nın korporatist niteliği üzerine tonlarca yazı yazdı, Behramoğlu bunları bir yerlerden bulup mutlaka okumalı.

Aynı zamanda geri ve antidemokratik bir anayasadır.

Çünkü, anayasa yazıcıları, yeni "anayasal organlar" ihdas etmek suretiyle (MGK, MGK Genel Sekreterliği ve Anayasa Mahkemesi gibi), siyaset üzerindeki militer görünürlüğü kurumsallaştırmışlardır.

27 Mayıs bu nedenle devrim filan değil, adlı adınca darbedir; Mümtaz Soysal'ın "Anayasa" retoriğinde itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, "halk çoğunluğuna karşı, anayasa programını savunmak için" gerçekleştirilmiştir.

Behramoğlu önce "meşruiyet" kavramının ne anlama geldiğini öğrenmeli, sonra da halka ve halkın değer tercihlerine gereksinmeyenlerin, düşüncelerini açıkça dillendirmek yerine, neden "anayasa programı" gibi ne idüğü belirsiz komik tamlamaların arkasına gizlendiklerini araştırmalıdır.

İyi bir şair bunu yapar...


4 Haziran 2003
Çarşamba
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED