|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İstatistik zor bir ilimdir. Akademik iktisatçılar istatistiklerden yorum çıkarırken hayli zorlanır. Veriler arasındaki ilişkiler, onlarca teste tâbi tutulur, genel trendden konjonktür ayıklanır, hata ve kabul edilebilirlik marjları belirlenir ve en nihayet açıklanan sonuçlar da başka iktisatçılarca insafsızca eleştirilir. Toplamı ifade ettiği farzedilen bir avuç örneklemeden yapılan durum sorgulaması anlamına gelen anketler ise, istatistik ilminin hata marjı en yüksek, yoruma en açık kısmıdır. Sözgelimi, bugün Devlet İstatistik Enstitüsü veya Merkez Bankası'nca yapılan beklenti, üretim, verimlilik ve hatta hane halkı işgücü anketleri, bu sebeple iktisatçılar tarafından her zaman ihtiyatla yorumlanır. Anket dediğimiz şey, bir fotoğraf çekme çabasıdır. Fotoğrafın açısından, ışık ayarlarına ve hangi lens, filtre ve filme çektiğinize kadar fotoğrafçı tarafından belirlenen hemen her şey ortaya çıkacak olan fotoğrafı etkiler. Tabiatı icabı, zaman unsuru kaybolmuş, geçmişten gelen dinamiklerin yansımadığı, sadece hakim olan atmosferi aksettiren bir mahiyeti vardır anketlerin. En geniş çaplı anket olan seçimler bile, ülkenin sadece o günkü ortamını yansıtmıyor mu? Düşünün kısa bir dönemin ruh hali, ülkenin 4 – 5 yıllık kaderini çiziyor. Temsili demokrasinin en büyük zaafı, anket gibi eksisi çok bir yöntemi kullanmasından kaynaklanıyor. Şimdi de ülkenin gündemine Milliyet gazetesinin yaptığı veya yaptırdığı türban anketi oturdu. Yöntemini hiç sorgulamıyorum. Dediğim gibi anketler, metodolojik olarak belli bir zaafı bünyelerinde barındırırlar. Mevcudu tahmin etmeye yararlar, genellemeler yapmaya ve buradan hüküm çıkarmaya değil. Beni bu ankette asıl rahatsız eden iki husus var. Bunlardan ilki, anket verileri üzerine yapılan gazeteciliğin mahiyeti. Son 8 günlük Milliyet'i internetten bu vesileyle sil baştan gözden geçirdim. Dosya için seçilen "Sadece yüzde 5 'türban' diyor..." ve "Yüksek eğitimli 'Simge' diyor..." tipi manşetleri açıkçası ne tür bir gazetecilik anlayışıyla yorumlamak gerektiğini bilemiyorum. Kimsenin niyetini bilemem tabii, ancak bende gazetenin anket sonuçlarını açıklarken ciddi bir rahatsızlık geçirdiği intibaı uyandı. Bu rahatsızlık, anketi yorumlayanlarda da ortaya çıkıyor. Beni asıl rahatsız eden de, yorumcuların bu rahatsızlığı. Sözgelimi, başı örtülülerin medeni durumunu yansıtan grafiğin üstüne iliştirilmiş "Başımı eşimin isteğiyle kapatıyorum demeseler de, evli kadınların başını yüksek oranda kapatması eş isteğini doğruluyor!" yorumunu nasıl yorumlamalı? Hemen aşağıda 18 – 27 yaş arasında baş kapatma oranının % 46,9 olduğu ve bekar kadınların da ağırlıklı olarak bu kritere uyduğu barizken, yukarıdaki yorumu kim, nasıl yapabiliyor, merak ediyorum doğrusu. Peki "Sosyal statü yükseldikçe kapanmayanların oranı hızla yükseliyor!" ve "Başörtüsünde eğitim en belirleyici unsur" yorumlarına ne demeli? Acaba bu yorumlardan, insanlar zenginleştikçe ve okudukça başlarını açıyorlar sonucunu mu çıkarmalı, yoksa tam tersine, başı kapalı çevrelerin ülkedeki yasaklar ve tabular yüzünden zenginleşemedikleri ve okuyamadıkları sonucunu mu? Bırakınız tesettürü namaz kılan kaç erkek yüksek maaşlı iş bulabiliyor bu ülkede? Kaç dindar işadamı ihalelere girebiliyor yeşil sermaye damgası yemeden? Bir de anket üzerine CNN'e çıkıp danışıklı döğüş yapan beyaz Türklerimiz var. Bunlardan aklı evvel bir bayan profesör, sıkılmadan "Soruları yanlış sormuşsunuz. Burası laik bir ülke. Eğer kara çarşaflıların her tarafa hücum etmesinden yana mısınız diye sorsaydınız, türban yasağının kaldırılması lehine cevap verenler bu kadar olmazdı" mealinde serzenişte bulunabiliyor. Hatta, "Başını örtenlerin ancak mahdut bir kısmı namaz kılıyor. Demek ki, bu bir inanç meselesi değil, siyasi bir simge" tipinden laflar üretebiliyor. Benim türban anketinden anladığım şu: "Türk insanının önemli bir kısmı şu yada bu sebeple başörtüsünü hayatının bir parçası haline getirmiş. Sınırlarını nasıl çizerseniz çiziniz, kamusal alanda bunu görmezden gelmeye çalışan yasaklar, insanımızın önemli bir kesimini rahatsız ediyor. Başörtülü kesimler iş hayatından ve eğitimden uzak kalıyor veya uzak kalmaları temin ediliyor. Buna rağmen, ortada türbancılık yapan organize bir güç yok. Ve bir kısım aydınımız, başörtüsü aleyhtarlığını ayartarak, bu aleyhtarlığı siyasi bir simge haline getiriyor, toplumda devamlı olarak bir gerginlik atmosferi oluşturuyor." Beyaz Türkler, saldırdıkça kaybediyor. Birisi, şunlara karşıda bir düşmanın olmadığını ne zaman çıtlatacak?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |