|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Çok satan iki gazetede, isimleri duyulmuş iki yazar, dün, sütunlarını kendilerine ayırmışlardı. Değişik kuruluşların takdim ettiği ödüllerinden haberdar olduğumda onlar kadar sevindim. Yazdıklarını okurken aklıma bir fikir geldi: Her yazar, sütununu, hiç değilse senede bir gün, kendisine ayırmalı... Bugün benim o 'senede bir günüm'... Bunu en baştan yazmamın sebebini de buraya kaydedeyim: Aşağıda okuyacaklarınızı pek çoğunuz, "Önemli bir gazetenin koca bir sütununu az kişiyi ilgilendiren bir konuya ayıramazsın" tepkisiyle karşılayacaksınız... Oysa, az kişiyi ilgilendirse bile, konu, gününün neredeyse yarısını ekran başında dünyayı dolaşarak geçiren benim için çok önemli. Mâdem bugün benim 'senede bir günüm', aldığım ödülleri, girdiğim duruşmaları yazmak yerine, kendimi fena halde ilgilendiren bir konuya ayırabilirim sütunu. Konu: İnternet... Daha doğrusu, neredeyse iki haftadır internet karşısında sinir törpüsü saatler geçirmem... Eskiden en fazla iki saat içerisinde dünyanın her tarafında çıkan gazetelere girip çıkıyor, bana gönderilen mesajları alıp okuyor, elektronik arşivimi zenginleştiriyordum; şimdi neredeyse altı-yedi saatimi veriyorum aynı işe, yine de sonuç alamıyorum. Sayfalar açılmıyor, mesajlar takılıp kalıyor... Oysa, her şeyi, evimin altyapısını bile kendimce düzenlemiştim. Mesai arkadaşlarıyla birlikte veya çoluk-çocuk internet kullanılan işyerleri ile evlerde çıkan hır-gür bazen bizde de yaşanıyordu. Benim internete girdiğim sırada hane halkından mesajlarına bakmak isteyen bir başkası beklemek zorundaydı; ya da yazdığım yazıyı âcilen gazeteye geçmem, o sırada bir başkası aynı işi yaptığı için, engellenebiliyordu. Ben de çareyi, 'kablosuz irtibat' kolaylığıyla çözdüm... Sistemin bilinen adı 'wi-fi' ('wireless fidelity' sözcüklerinin kısaltılmışı; 'vay-fay' diye okunuyor). İnternete kablo üzerinden veya ADSL-ISDN gibi sistemlerle ulaşıyorsanız, bütün yapacağınız iş masa-üstü bir bilgisayara bir 'dağıtıcı' (router) takmak... İşyeri veya evinizde başka ne kadar masaüstü, dizüstü, avuçiçi bilgisayar varsa, eklenen veya içlerinde zaten bulunan birer kartla hepsi aynı şebekenin parçaları haline dönüşüyor... Tek bir hattan bir sürü bilgisayar internete girebiliyor... Bizim evde sorun böylece çözüldü. Artık masaüstünde birisi internete bağlıyken, ben de sadece seyahatlerde kullandığım dizüstü bilgisayarımı açıp hiç zahmetsiz (ve hızlı) bir biçimde gazete ve dergiler arasında dolaşabiliyor, e-postalarımı çekebiliyorum. Hatta dizüstü bilgisayarım bile işgal altına düşse fark etmiyor; avuç içi PALM'imle de aynı işi yapabiliyorum... Başta Amerika olmak üzere iletişime önem verilen, internetin yaygın kullanıma girdiği ülkelerde, milyonlarca bilgisayar 'wi-fi' teknolojisiyle birbiriyle irtibatlı. Kafelere girdiğinizde, otellerde telefon hattı aramıyorsunuz çoğu kere, dizüstü bilgisayarınız kendiliğinden hat bulup internete girebiliyor. Son okuduğum kaynakta, ABD'de, bu yolla birbiriyle irtibatlı bilgisayar sayısının 30 milyona ulaştığı yazıyordu... Türkiye'de işler iki haftadır kötü. Kullanıcıları çileden çıkartacak kadar yavaşladı internet hatları. Değil 'wi-fi', daha etkin bir yöntem de bulunsa, Türk Telekom'un sunduğu hatlar insana yine de "Vay vay" dedirtecek cinsten. Yavaş... Bağlandıktan kısa süre sonra kopuyor... Kopyalamak âdeta imkânsız... İnternet ilk geldiğinde ODTÜ üzerinden bağlanırdık, o zaman bile daha hızlıydı işler... Şimdi sabır taşını çatlatacak bir yavaşlıkla görülüyor her iş... Hükümetin özelleştirme konusuna yaklaşımını, maliye bakanı Kemal Unakıtan'ın "Satarım kardeşim" tavrını bilmesem, internetteki yavaşlatmaya hiç tereddütsüz "Kasıtlı" diyeceğim... Öyle ya, devletin sağladığı imkânlarda sıkıntı yaşanmaya başladığından beri şirketler alternatif yollara başvuruyor, Telekom'a boş verip uydu hat kiralıyorlar... Ben de, özellikle e-posta mesajlarımı çekmek ve almak için, özel bir firmanın sağladığı imkânı kullanıyorum... Devletin paraca kaybı yüzmilyonlarca dolara varacak bu gidişle; 'özelleştirme' kapsamında bulunan Telekom'un câzibesinin azalacağı da kesin... Peki sebep be? Gülmeyin, ama şu: İki hafta önce Cezayir'de meydana gelen bir deprem vardı ya; işte o deprem sırasında Fas ile İtalya arasındaki deniz-altı fiber kablolar zarar görmüş... Eee? İşte, bizim internet bağlantımız da o kablolardan yapılıyormuş... Eee? Telekom, "Arızayı düzeltmeye çalışıyoruz" diyor... Neyi düzeltiyorlar acaba? En hoşuma giden de, dün bizim gazetede okuduğum açıklaması Telekom genel müdürünün. İnternet yurtdışı bağlantılarında büyük bir rahatlama sağladıklarını söylüyor ve "Mevcut 300 bin üyemiz zarar görmeden hizmet alabilirdi. Ama biz tüm servis üyelerine aynı ilgiyi göstererek mağdur olmamalarını istedik" diyor... Artık bu ne demekse... Zorlukta ve çilede eşitlik sağladıkları kesin de, şahsen ben mağdur durumdayım. Her ay ödediğim etek dolusu paranın karşılığı hizmeti alamıyorum... Anlamsız sorun uzadıkça, kaçan aboneler yüzünden Telekom para kaybediyor; kaybettiği itibar ise cabası... "Kadrolaşma" şikâyetleri duyuluyor ya, benim bu konuda diyeceğim şu: Kadroları buysa, aman kalsın...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |