AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"Salak daha ne konuşuyorsun?"

Ankara'nın en güzel yanlarından birini daha yaşadım. Hafta içinde üyesi bulunduğum TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından İstanbul DGM'de bir duruşmayı izlemek üzere görevlendirildim. Düşünce ve İfade Özgürlüğü alt komisyonu üyeleri olarak 3 milletvekili ve bir uzman ile İstanbul'a giderek Ankara'nın bir güzelliğini daha yaşadım.

Şanar Yurdatapan ve arkadaşlarının,Türkiye'deki düşünceyi ifade özgürlüğünün çarpıklığını ortaya koymak için mahkum olmuş yazıları bir araya toplayıp yayıncı olarak imza attıktan sonra kendilerini ihbar ederek yargılandıkları DGM'deki duruşmalarını takip ettik.

Yurdatapan ve arkadaşları Türk Ceza kanununun 159, 162, 169, 312, ve Terörle Mücadele Yasası 8. maddelerinden yargılanıyorlar.

İşin garip tarafı aynı dava, askeri mahkemelerde de görülmüş ve askeri mahkeme beraet kararı vermiş ama dava DGM'de hala devam ediyor.

Duruşmada bir ilginç olay daha gerçekleşti. O da Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı iken kitaba yayıncı imzası atmış ve davada sanık olarak adı geçen Mehmet Atilla Maraş bu duruşmada gözlemciydi. Mehmet Atilla Maraş Şanlıurfa'dan milletvekili seçilmiş ve TBMM insan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak, dahası Düşünce ve İfade Özgürlüğü alt komisyonu başkanı olarak kendi duruşmasında gözlemciydi. Vekil seçildiği için dokunulmazlık sebebiyle dosyası ayrılmıştı.

Duruşmaya katılan sanıklardan Hüsnü Öndül bir çarpıklığa işaret ederek diyor ki: "Yasama organı ifade özgürlüğü alanını genişletmek için yasa çıkarır ama uygulamacılar Sabih Kanadoğlu misalinde olduğu gibi bu yasaları kendi yetki alanlarının genişlemesi olarak algılarlarsa, insan haklarında mesafe alınamaz! Biz aynı davadan askeri mahkemede beraet ettik. Yargıtay yeni içtihat geliştireceği yerde eski içtihatlarından yola çıkarak tekrar cezalandırılmamızı istedi!"

Sanıklardan Yavuz Önen eski ifadesine bir ilavede bulunarak yasalardaki değişikliğe işaretle amaçlarına ulaştıklarını söyledi: "Amaca ulaşıldı. Çünkü biz özgürlük alanlarının gözden geçirilmesini istemiştik. Bu mesajı hükümete verdik ve uyum yasalarıyla netice aldık. Bundan sonra beklediklerimiz yargıçların ve savcıların uyum yasaları sürecinde yeni yasalara uygun yorumlar getirmeleridir. En önemli rol onlara düşmektedir."

Sanıklardan Erdal Öz'ün çağrısı ise daha da entresandı. Kendisinin de hukukçu olduğunu belirten Öz, fakültede kanun değil hukuk öğrendiklerini söyledikten sonra mahkeme heyetinden kanuna göre değil hukuka göre karar verme yetkilerinin/takdir haklarının olduğunu, kendilerinden hukuk beklediklerini ifade etti ve mahkeme heyetini de kendilerine katılmaya çağırdı.

Mahkeme başkanı da doğrusu ifadeleri çok ustaca özetliyor ve yazdırıyordu. İfadeyi özetledi ancak katılma çağrısını tutanağa geçirtmedi!

Sanıklardan Salim Uslu ise, Ağustos ayından buyana tabu sayılacak çok sayıda yasanın değiştiğine ve mahkemelerin bu değişiklikleri göz önünde bulundurmaları gerektiğine işaret etti.

Doğru.

Önemli olan yasa çıkarmak değil yasanın uygulanması ve uygulayıcıların eski alışkanlıklarını bir kenara bırakarak yeni düzenlemelere göre hareket etmeleridir.

Bir detay. DGM önündeki güvenlik kısmından içeriye giriyoruz, güvenlik mensupları gerekli kontrolleri yapdı, biz komisyon üyeleri iki adım ileri attık geride güvenlik memurunun bizim uzmana çıkıştığını gördük. Döndük ne var diye sorduk, güvenlik memuru bizim uzmanın kendisine, "Salak daha ne konuşuyorsun?" diyerek hakaret ettiğini söyledi. Allah Allah, oysa bizim uzman son derece beyefendi üstelik akademik kariyeri olan nazik bir arkadaş. Sonra anladık ki, bizim uzman bize yol gösterirken güvenlik memuruna "İnsan hakları komisyonu üyeleri" diye bizi tanıtmış. Memur da "san hakları" nı salak olarak, "komisyon" kelimesini de ne konuşuyorsun olarak algılamış! Memurun söyleneni değil de kafasındaki deyimi anlamış olduğunu fark ettik.

Daha sonra mahkemeyi beklerken CHP Artvin milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ile kapının önünde bulunan bir kanepeye oturalım istedik. Bu kez başka güvenlik mensupları geldiler, "Burada oturamazsınız, burası güvenlik bölgesi" diyerek bizi ikaz ettiler. Milletvekili falan dinledikleri yoktu, güvenlik bölgesiydi!

Maalesef uygulama değişmedikçe yasaların değişmesi çok şey değiştirmiyordu.

Uygulamanın değişimi ise uygulayıcıların eğitimiyle yakından ilgiliydi.

(Mahkemeden sonra komisyon olarak merkezi İstanbul'da bulunan sivil toplum örgütlerinin mensuplarıyla buluştuk ve iki saat süreyle kendilerini dinledik. İlk kez bir insan hakları komisyonunun kendilerini dinlediğini ifade eden sivil toplum örgütleriyle ilgili müstakil bir yazı yazmam gerekir.)

Komisyon olarak Cuma günü Adalet Bakanı'nı ziyaret ettik. Adalet Bakanımızın eğitimin önemini kavramış tecrübeli bir devlet adamı olarak uyum yasaları ve insan haklarıyla ilgili hakim ve savcıların tamamına yönelik seminer çalışmalarının ön hazırlıklarını tamamlamış olduğunu gördük. Memnun olduk.

Ankara'nın en güzel yanı olan İstanbul'a dönüşü bize doya doya yaşatan da Özuğur Otomotiv ortaklarından değerli dostum Sinan Beyazıt oldu. Bizi havaalanına getirinciye kadar geçen sürenin her dakikasını unutulmaz bir İstanbul hatırası olarak yaşatmaya muvaffak oldu.. Müteşekkiriz.

Evet, ben Ankara'nın bu güzel yanına bayılıyorum.


8 Haziran 2003
Pazar
 
Resul Tosun
RESUL TOSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED