|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27 Mayıs- 8 Haziran arasında, birkaç programa katılmak ve konuşmalar yapmak üzere ABD'de bulundum; başkent Washington, Atlanta, Tallahasse, Baton Rouge ve New Orleans şehirlerinde, Türkiye'den buralara gelmiş, lisans üstü tahsil gören veya master ve/veya doktorasını aldıktan sonra üniversitelerde, şirketlerde iş bulup çalışan güzel insanlarımızla görüştüm, sohbetler yaptık, hasbihallerde bulunduk. Adı geçen şehirlerdeki İslam Merkezleri'ne uğradım, mescitlerinde namaz kıldık, imamları ve yetkilileri ile kısa sohbetler yaptık. Batı Virjinya'da güzel bir dinleme yerinde aileleri ile birlikte birkaç güzel gün geçirmek üzere biraraya gelen Müslüman entellektüeller ile üç gün süren seminerler yaptık, Cuma günü otelin konferans salonu namaz için düzenlendi, beyler ve hanımlar cemaat oldular, ezanlar okundu, Asr Sûresi'nin tefsirini konu edinerek bir hutbe irad ettim ve Cuma namazını kıldırdım. Kusurları olsa da demokrasinin işlediği bir "Batı" ülkesinde, lüks bir otelde ezan okuyarak kadınlı erkekli, hepsi okumuş yazmış güzel insanlarla Cuma namazı kılmak insana heyecan vermekle kalmıyor, derin derin düşünmeye de sebep oluyor. Burada olup bitenler İslam ülkesi olan Türkiye'de, kendileri olmasa bile ana babaları ve dedeleri Müslüman olan bir kesim insanın ülkemizi ne hale getirdiklerini, insan hak ve hürriyetlerini bir- takım vehimler uğruna (bahaneler uydurarak) nasıl gasp ettiklerini, çarpık bir laiklik anlayışı yüzünden masum dini hayatı nasıl kuşa çevirdiklerini, örtünmeyi, kılık kıyafeti, sakalı, namazı nasıl irtica sembolü haline getirdiklerini ve neredeyse ayıp sayılacak davranışlar arasına soktuklarını.... bu yüzden ülkenin sıkıntılar içine düştüğünü, insanlarının neşesiz ve verimsiz hale geldiklerini... düşündürüyor. Bizdeki rejim bekçilerinin bir marifeti de, 28 Şubat'tan sonra, devlet bursu ile lisans üstü öğrenim görmek üzere yurt dışına gönderilen bin kadar gencin bir kısmını, siyasi ve dini sebeplerle geri çağırmak, tahsillerini yarıda bıraktırmak olmuştu. Bu gençlerin damgalanması ve geri çağrılmalarında önemli bir rol (jurnalcilik) üstlenen "falancı, filancı düşünce ve çağdaş bilmem ne dernekleri" bu üstün hizmetleri (!) sebebiyle madalyaları hak ediyorlar! Bu mağdur ve mağdûrelerden bazıları, önceleri büyük sıkıntılar çekerek, mahrumiyetlere katlanarak ABD'de kalmışlar, kimileri alelade işlerde çalışarak, kimileri de asistanlık (hocalara yardımcılık) yaparak kıt kanaat bir geçim yolu bulmuşlar ve tahsillerini tamamlamışlar. Dünyanın en işe yarar beyinlerini kullanan, bu beyinlerin sahiplerinin örtüsüne, namazına, niyazına, sakalına, saçına... karışmayan ABD, bizim mağdurları da istihdam ediyor, üniversitelerinde ders verdiriyor, şirketlerinde iş veriyor, çoğuna vatandaşlık da veriyor. "Senin örtün, senin sakalın var, sen namaz kılıyorsun..." diye insanları damgalamıyor, sınıflara ayırmıyor, kanunlarda suç sayılan fiillere bakıyor, suçu sabit olmayanları masum, dokunulmaz, saygıya layık görüyor ve istifade etmeye bakıyor. Ucu bucağı ulaşılmaz olan koca ülkede, halkının yarısı aşırı yiyip içerek yağdan çatlayacak hale gelmiş refah ülkesinde, bilimi ve teknolojiyi kullanarak daha zengin, daha müreffeh olmanın yollarını arıyor. "Ucu bucağı ulaşılmaz" dedim de aklıma geldi, gezdiğim gördüğüm yerlerde (uçakla dört saatte geri geldiğim yerlere karadan binlerce kilometre katederek gittim) bir karış işe yaramaz yer görmedim, ya ekilip dikilen topraklar veya hüdayi nabit ağaçlar, her taraf yemyeşil, canlı, temiz ve yıpranmamış "yepyeni bir dünya". İnsanlar taş yığınları (apartmanlar) içinde oturmuyorlar, mesafe ve mekan kavramı ülkenin büyüklüğü ölçüsünde değişik olduğu için yerim küçük diyenler bir dönüm civarında bahçeli, geniş diyenler ise dönümlerce büyük arazi üzerinde yapılmış ahşap, tek veya iki katlı evlerde oturuyorlar. Dışı tuğla ile örülmüş evlerin de içleri ahşap. Bir şehire tepeden baktığınız zaman merkezdeki yüksek binalar (bankalar, şirket merkezleri ve resmi binalar) dışında ev göremiyorsunuz; çünkü evler bahçeler, sık ve büyük ağaçlar içinde kaybolmuşlar. "Allah Amerikalılar'ın gözünü doyursun, hâlâ başkalarının topraklarına ve servetlerine göz dikiyorlar" diyerek bu yazıyı noktalayalım, gezinin diğer bahislerini gelecek yazılara bırakalım.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |