AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
ABD zor kavşakta

Irak'ı Saddam'dan kurtarmak, dünyayı Saddam'ın kimyasal ve biyolojik silahlarından korumak ve Ortadoğu'ya demokrasi götürmek adına yola çıkan ABD, bugün günde ortalama 40'a varan ve failleri yakalanamayan saldırılarla yeni bir Vietnam'la karşı karşıya olduğunun endişesini taşıyor.

  • OP. DR. TURHAN ÇÖMEZ / Balıkesir Milletvekili
    ABD'nin bütçe açığı 374 milyar dolarla tarihi bir rekora ulaştı. Kişi başına düşen borç miktarı ise 1360 dolar. Maliye bakanlığı yetkilileri bütçe açığının önümüzdeki yıl daha da artarak 500 milyar dolara yükseleceğini tahmin ediyorlar. 11 eylül süreci ile başlayan, haçlı seferleri, medeniyetler çatışması söylemleri ile Afganistan' dan Irak' a devam eden süreç, ABD'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlara eklenecek iç siyasal problemlerle, farklı bir boyut alacağa benziyor.

    Irak'ı Saddam'dan kurtarmak, dünyayı Saddam'ın kimyasal ve biyolojik silahlarından korumak ve Ortadoğu'ya demokrasi götürmek adına yola çıkan ABD, bugün günde ortalama 40'a varan ve failleri yakalanamayan saldırılarla yeni bir Vietnam'la karşı karşıya olduğunun endişesini taşıyor.

    Binlerce mil ötelerden gelen ve ne için savaştıklarını bile tam olarak kestiremeyen askerler ise tam bir psikolojik gerginlik içinde. Savaş esnasında yaşanan dost ateşleri ile ortaya çıkan gerginlik, artık Irak fobisine dönüşmüş. Askerler bir yandan hava değişimi alabilmek için kendini yaralama eğilimine girerken, diğer yandan da ABD'ye gönderilenler geri gelmemeye başlamış. Dilini bilmedikleri insanların arasında, tarihine, kültürüne ve coğrafyasına yabancı oldukları bu topraklara yaşadıkları gerginliği gözlerinden okumaksa çok kolay. Böyle bir ortamda bu gençler, hata üstüne hata yapıyorlar. Ve yaşanan her hata, Irak topraklarında yeni bir sorunun, yeni bir kaosun tohumunu ekiyor. Irak'a son gidişimde en çok şikayet edilen, askerlerin evlere girip kadınların üzerini aramasıydı. Geçenlerde bir ABD askerinin Irak'lı bir sivilin çantasında bulduğu Kuranı Kerimi yere atması, kısa sürede büyüyen olayları tetikleyen önemli bir hata idi. Görünen o ki savaşı kazanan ama Irak halkını kazanma adına planlamasını eksik yapan ABD, yaptığı her hatanın faturasını ağır ödeyecek.

    İlk zamanlar ABD'nin gelişine memnun görünen halk ise, geçen zaman içinde beklentilerinin gerçekleşmediğini görünce öfkelenmeye başlamış. Ve bu öfkesini yüksek sesle dile getirmeye hatta gösterilerle tepkilerini ortaya koymaya başlamış. Son saldırıların faili mechul güçleri, eğer bu saldırılarına devam eder, sonuç alır ve ABD de, alacağı tedbirlerde gecikirse, bir ulusal direniş hareketinin başlaması da muhtemel görünüyor. İşte asıl o zaman Irak'ta uzun yıllar sürecek yeni ve tehlikeli bir kaos dönemi başlar ki, bu da başta ABD'ye ve sonra da Ortadoğu coğrafyasına ciddi zararlar verir. Irak'ta ki gençlerle konuşmak, bunun pek te uzak bir ihtimal olmadığını anlamak için yeterli.

    ELEŞTİRİ DOZU ARTIYOR...

    Öte yandan ABD kamuoyunda farklı tepkiler ortaya çıkmaya başlarken siyasi elitler da yaklaşan seçimlerle birlikte eleştirilere başladılar. Eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright "Irak savaşı kasıtlı bir savaştı, yeni muhafazakarların 11 Eylülden önce bile müdahale programları hazırdı. Şimdi bir dizi savaş nedeni gösteriliyor ve bunların çoğu birbiri ile uyuşmuyor, savaş nedenleri için büyük bir destek yoksa zamanla savaşa katılanlar bunun acısını çekerler, bugünlerde Irak'ta bunu yaşıyoruz' diyerek ABD'nin aslında içinde bulunduğu sorunu bir ölçüde özetliyor.

    Demokrat Parti'nin 2004 ABD başkanlık seçiminde aday adaylarından emekli orgeneral Wesley Clark, çarpıcı bir iddiada bulundu ve Bush'un 7 islam ülkesini vurmayı planladığını söyledi. Clark, Irak'ın ardından, Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan'ın vurulmasının planlandığını, bu bilgileri ise, 2001 Kasım ayında Washington'da bir araya geldiği üst düzey bir askeri yetkiliden aldığını söyleyerek, Bush'tan utandığını, ekonomik planlarının başarısız olduğunu, Irak savaşının gereksiz olduğunu ve ABD'nin Irak'tan bir çıkış stratejisinin bulunmadığını söyledi.

    Kamuoyu önünde her zaman ABD'nin Irak savaşı ve terörizmle mücadelede ne kadar başarılı olduğunu anlatan Rumsfeld'in üst düzey askeri yetkililere gönderdiği gizli yazıda ; Irak ve Afganistan'da başarısız olduklarını belirtmesi ve bunun basına sızması ise artık savaşın, ABD'nin içlerine de taşındığının işareti. Buna paralel olarak; Bush'un destekçilerinden senatör McCain ise bir özeleştiri yaptı ve "Zaman lehimize işlemiyor. Kısa sürede başarı kazanamadığımız takdirde tehlikeler daha da büyüyecek" dedi.

    Kongreden talep edilen 87 milyar dolarlık fonun Ortadoğu'ya şekil vermek hedefi için de artık yetmeyeceği ve ekonomiyi olumsuz etkileyeceği pek çok siyasetçi tarafından dile getirilmeye başlandı. Irak'ta ki ihalelerin usulsüz yapıldığı ve sonuç alınamadığı iddiaları ise önümüzdeki dönemde daha sıkça gündeme alınacağa benziyor.

    ABD'NİN BUNDAN SONRA SİYASİ HATA YAPMA LÜKSÜ YOK....

    Newsweek dergisinde, Howard Fineman imzalı makalede, "Körfez savaşından sonra Saddam'ın Bağdat'ın yıkılmış elektrik şebekesini 3 ayda ayağa kaldırdığı, oysa 1 milyar dolarlık ihale almış olan Bechtel firmasının, 6 aydır devam eden işgal boyunca Bağdat'a vermesi gereken elektriğin ancak üçte birini verebildiği" vurgulandı. Tüm bunlar; işlerin sadece Irak'ta değil, ABD siyasi arenasında ve kamuoyunda da olumsuzluk sürecine girdiğini işaret ediyor.

    Türkiye tarihi bir sorumluluk aldı ve neredeyse dünyanın yalnız bıraktığı bir zamanda, ABD'ye en büyük desteğini verdi. Bu destek aslında ABD'nin içine düştüğü çıkmazda oldukça önemli ve anlamlıydı.

    Bu adımla Türkiye, ABD'ye ve dost ve müttefik olduğunu, bundan sonra da masaya hep bu anlayışla oturacağını göstermiştir. AB'ye ise, savaşa karşı olduğunu, bölgesinde demokrasi ve barış istediğini ve kendi bünyesinde de tam bir demokratik anlayışla hareket ettiğini anlatmıştır. Orta Doğu ülkelerine ise, bulunduğu coğrafyada sahip olduğu özellikleri ile, bölgesel bir güç olduğu, olaylara yön verecek lider bir ülke konumunda olduğu mesajını vermiştir.

    İlk günler alınan karardan memnuniyetini ifade eden ABD, son zamanlarda tereddütlü ve bir anlamda çelişki ifade eden açıklamalarda bulunmaya başlamıştır. ABD Genel Kurmay Başkanı Org. Richard Myers'in asker konusunun zaman alacağını söylemesi ile başlayan ve daha sonra pek çok yetkili tarafından nazikçe ve bu fedakar müttefiki kırmamak için dikkatlice seçilmiş kelimelerle, askerin şimdilik istenmediği şeklinde yapılan açıklamalar, artık konunun bir süreliğine de olsa buzdolabına kaldırıldığının işareti gibi görünüyor.

    Bremer'in, Irak'a asker gönderilmesi konusunun, Türkiye ile Irak Geçici Hükümet'i arasında görüşülmesi gerektiğini söylemesi ve, Türkiye'nin Irak'ta 400 yıldan fazla "sömürgeci güç" olarak bulunduğunu iddia etmesi ise oldukça talihsiz ve rahatsız edici bir açıklamadır. 4 asırdan fazla bu toprakları huzur ve barış içinde idare etmiş bir millete böyle bir vasıf yakıştıran Bremer, dünya kamuoyu ve Irak kamuoyunun ABD' ye nasıl baktığını görmek ve anlamak istemezse ve hataların üzerine yenilerini eklemeye devam ederse, daha fazla zorluklarla karşılaşacağı kuşkusuzdur.

    Irak Geçici Hükümeti'nden çıkan çatlak seslerle Türkiye'yi muhatap etme yaklaşımı son derece yanlıştır. Bremer ABD yönetimine Türk askerinden vaz geçin derken, Powel ile Talabani, Mübarek ile Talabani ve Mübarek ile Powel'ın görüştüğü gün, Talabani Mısır'dan asker isterse bunun ardında farklı niyetler aranır.

    Finansmanını İsrail'li lerin yaptığı Kürdistan Kredi Bankası adında bir bankanın Bağdat'ta açılması ve bu bankanın Kuzey Irak'lı ve yahudi kürtlere % 0 faizli kredi vermesi dikkat edilmesi gereken bir gelişmedir. Bu gelişme diğerleri ile beraber ele alındığında farklı sonuçların ortaya çıktığını anlamamız mümkündür.

    Savaş sonrası planlarında hata yaptığını açıktan dillendiren ABD umuyoruz yeni bir hata yapmaz ve Irak'ta istikrarı sağlamak adına doğru kararlar verir. Son saldırıların profosyonelliği olayların oldukça sistematik gelişeceğinin işaretleri gibi görünüyor. ABD eğer önündeki bu zor kavşakta, zamanında ve doğru karar vermezse istikrarı ümid etmek fazla iyimserlik olur. Bir yandan artan iç savaş ihtimali, diğer yandan profosyonel saldırıların organize bir ulusal direnç boyutuna taşınması ihtimali ABD'nin en önemli gündemi olmalı.

    Ve ABD, dünya kamuoyunda şüpheyle izlenen politikalarına açıklık getirerek, bölgenin istikrarı adına ne yapmak istediğini net olarak ortaya koymalıdır.


    Patrikhane'nin Avrupa ve dünyadaki önemi

  • CENGİZ AKTAR / Galatasaray Üniv. Öğr. Üyesi
    Türkiye'de resmî olarak Fener Rum Patrikhanesi, dünyada İstanbul Ökümenik Patrikhanesi olarak anılan kurum, 250 milyon inanana sahip ortodoks dünyasının ruhanî önderi konumunda olan bir Türk kurumudur. Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Antlaşması'nda o zamanki nedenlerden ötürü Patrikhane'yi salt yerel bir kurum olarak algılamış ve kurumun evrensel kişiliğini kabul etmemiş. Ancak Patrikhane, ortodoks dünya içerisindeki tarihten gelen hiyerarşik yapısını ve diğer Hıristiyan mezhepleri, diğer semavî dinler ve diğer hükümetler nezdindeki konumunu muhafaza etmiş. MS. 27 yılında Aziz Petrus (Piyer)'un kardeşi ve kendisi de on iki havarilerden olan Aziz Andreas tarafından İstanbul'da kurulan bu kurumun ülkemizde olması ve başında da Patrik Bartolomeos gibi bir diyalog adamının bulunması bir çok açıdan fevkalade önemli.

    Patrik Bartolomeos ortodoksluk içerisinde "primus inter pares" yani "eşitler arasında ilk" olmasını, Patrik seçilir seçilmez diyalog amacıyla kullandı. Patrikhanenin, Demir Perde'nin arkasında erimeye yüz tutmuş olan, otosefal (başına buyruk) ortodoks kiliseleri arasındaki farklı konumunu tekrar canlandırdı. Bütün episkoposları, Moskova'dan Aleksi de dahil olmak üzere, Mart 1992'de İstanbul'da bir araya getirdi. 1453'den bu yana Moskova, İstanbul'un ortodoks dünya üzerindeki önceliğini reddeder ve aksine kendisini bu rolde görür. Moskova'ya "Üçüncü Roma" denmesinin nedeni budur. İstanbul-Moskova çekişmesinin önemine vakıf olan Osmanlı, Patrikhaneyi hep el üstünde tutar. Balkanlar ve Avrupa'da katolik dünyaya karşı ortodoksluğun hamisi olarak politika yapar. Örneğin Kıbrıs'ı 1571'de aldıktan sonra Latinlerin kapatmış olduğu Kıbrıs Ortodoks Kilisesini ibadete açmış. Episkoposu da Kıbrıs Rum milletinin Babıalî nezdinde temsilcisi ilan etmiş. Bugün ise Moskova ve Patrik Aleksi'nin 250 milyon inanana sahip ortodoks dünya üzerinde kurmaya çalıştığı hakimiyeti engelleyen Bartolomeos'tur. İlginçtir ki, bu çerçevede, Fener'in dinî konumuna sadık Yunanistan ile Patrikhane'nin merkezi olması açısından Türkiye, aynı safta bulunuyorlar. Ayrıca Avrupa Birliği'ne gelecek yıl üye olacak olan ülkelerde ve esas sırada bekleyen Balkan ülkelerinde hatırı sayılır bir ortodoks nüfus var. Türkiye AB üyesi olduğu zaman, ülkenin müslüman dünyada alacağı yeni konuma ilâveten Fener de sözü sayılan, dinî ve kültürel ağırlığı olan bir nevi Kudüs olacaktır. Nitekim daha bugünden Avrupa Birliği nezdinde ortodoksluğu Fener Patrikhanesi temsil ediyor.

    Patrik Hıristiyan dünya içerisindeki diyalogda da etkin ve hassas. Katoliklerle pek yıldızı barışmayan Protestanlarla derin bir diyalog içerisinde, ilk doğu kiliseleri tabir edilen Keldanî, Nasturî ve Süryanîlerle muhatap. Vatikan'ın daima tepeden bakmaya yatkın olmasına rağmen katolik dünya ile ilişkileri kendisinden öncekilere oranla çok daha yakın. Patrik semavî dinler arası diyalogda da mevcut. Bu, Türkiye'deki islamla sınırlı da değil, Libya'dan Umman'a ve Endonezya'ya kadar uzanan bir coğrafyada kabul gören, hürmet edilen bir din adamı. Ayrıca dinî faaliyetlerine ilaveten inanmış bir çevre korumacı. Ölmekte olan Tuna deltası için ve Adriyatik denizi için yaptığı girişimler dikkate değer.

    Dinin ve inancın ne demek olduğunu bilen AKP hükümeti Patrikhane'nin (Ruhban okulunun yeniden faaliyete geçmesi, vakıf malları) ve genelde tüm gayrimüslim yurttaşlarımızın karşılaştıkları çağdışı sorunlara kalıcı çözümler bulmaya hazır gibi görünüyor. Bu yeni yaklaşım içerde gayrimüslim yurttaşların kamu otoritesine olan güvenlerini artıracağı gibi ülkenin Avrupa ve bölgedeki konumuna da güçlendirecektir.




  • 1 Kasım 2003
    Cumartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED