AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yazar Resepsiyondan notlar...

Cumhurbaşkanı'nın Çankaya Köşkü'nde verdiği resepsiyona ilişkin gazetelerde yer alan notlar arasından bazıları bayağı ilginçti.

Radikal'den Murat Yetkin'in yazısı sayesinde haberdar olduğumuz Başbakan Erdoğan'ın Danimarka'nın ve İngiltere'nin Ankara büyükelçileriyle yaptığı ayaküstü sohbet benim çok hoşuma gitti doğrusu...

Bu ilginç sohbeti, kaçıranlar olmuştur diye özetlemeye çalışacağım. Ama daha önce, Milliyet'ten Fikret Bila'nın aktardığı bir başka "resepsiyon notu"nundan söz etmek istiyorum. Çünkü Milliyet gazetesi Ankara temsilcisinin himmetiyle edindiğimiz bu bilgiler, hiç kuşkusuz, "Cumhuriyet Resepsiyonu"nu en alâsından taçlandıran türden bilgilerdi!

Bila, resepsiyonda bir araya geldiği Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur'un "laiklik, Atatürkçülüğe yöneltilen statükoculuk gibi eleştiriler konusundaki" düşüncelerini aktarıyor. Org. Eruygur, şöyle demiş: "Kemalizm akıl ve bilimi rehber edinmiştir. Kemalizmi 70 sene öncede kalmış bir ideoloji olarak yorumlamak ahmaklıktır. (...) Anayasamız da Atatürkçü düşünceye dayanır. Aksine düşünceler Anayasaya ve yasalara aykırıdır."

Org. Eruygur'un bu düşüncelerini siz nasıl değerlendiriyorsunuz bilemem; ama ben, önemli bir komutanın (hem de "Cumhuriyet Resepsiyonu"nda) Kemalizm'in bu asırda aşılmış olması gerektiğini vurgulayan yorumları "ahmaklık" olarak nitelemesini kabul edilebilir bir düşünce ve tavır olarak görmüyorum. Generalin "Anayasamız da Atatürkçü düşünceye dayalıdır" tespitini yaptıktan sonra "aksine düşünceler"in "Anayasa ve yasalara aykırı" olduğunu belirtmesi de kabul edilebilir bir düşünce ve tavır değildir. Jandarma Genel Komutanı'nın hem de "kamusal alanda" (Cumhurbaşkanı böyle demişti!) doğrudan siyaset bilimi ve felsefesini ilgilendiren bir konuda bu şekilde tamamen öznel nitelikteki düşüncesini ilan etmeye hakkı var mı? Toplumun bir ferdi olarak bu türden "klişe" fikirlerini özel hayatında açıklaması tabii ki hakkıdır. Ama bu tür fikirler, ertesi gün gazetede yer alacağı besbelliyken "kamusal alan"da açıklanabilir mi? Hem de işin içine "ahmaklık" gibi nezaket kurallarının dışına çıkan bir sözcüğü katarak...

Org. Eruygur'un bu tavrı, bize, ideal tipine bir zamanlar Sovyetler Birliği'nde karşılaştığımız ve mutlaka kaçınılması gereken bir iktidar modelini hatırlatıyor. Bu model, toplumda hemen hiçbir alana "özerklik" tanımaya yanaşmıyor ve tabii bu arada "bilgi"yi de ancak iktidarın hizmetinde olduğu ölçüde takdire değer buluyordu... Nitekim bu çemberin dışına çıkan "bilgi", eğer demir parmaklıklar arkasına alınmamışsa, "ahmaklık"ından dolayı akıl hastanesinde tedavi altına alınıyordu...

Zaten Sovyetler Birliği asıl olarak bu yüzden, yani "iktidar"ın bilimden sanata ve ahlaka kadar hiçbir alana "özerklik" tanımaması ve dolayısıyla kendisini aynı zamanda doğru-yanlış, güzel-çirkin, iyi-kötü gibi bütün iktidar dışı değerlerin tayin edici tek otoritesi olarak görmesi yüzünden "totaliter sistem"in tipik bir örneği sayılmadı mı? Bugün artık siyaset bilimi ve felsefesi okumaya başlayan bir öğrenci daha birinci dersten itibaren biliyor ki, "iktidar" nerede kendinde, kolunu önüne gelen her alana uzatabilme hakkı ve yetkisi görmeye başlıyorsa, orada sistemin üzerinden kötü kokular yükselmesi kaçınılmazdır.

Bugün ülkede "Kemalizmi 70 sene önceye odaklanmış, 70 sene öncede kalmış bir ideoloji olarak" yorumlayan çok sayıda insan var. Bu ideolojinin günümüzde artık "statükoculuk"un ana kollarından birisi olduğunu düşünenlerin sayısı da az değil. Bu kadar insanın düşüncesini şimdi "ahmaklık" olarak mı niteleyeceğiz? Bu "ahmaklar" sırasında gazeteci, sırasında bilim adamı, sanatçı, ya da kendi halinde, işinde gücünde insanlar olarak karşımıza çıkıyorlar. Aslında iyi ki de çıkıyorlar; yirminci yüzyılın bir bölümünde şu ya da bu nedenden ülkede "kökü dışarıda olmayan tek ideoloji" olarak okulundan siyasi partilerine kadar her kuruma dayatılan bir ideoloji artık bu statüsünü kaybetmeye başlamışsa, bu gelişmeden ancak memnun olunması gerekir... Demek ki nihayet biz de toplum olarak "yetişkin"liğe adım atma noktasına gelmişiz... Demek ki nihayet biz de toplum olarak bir ömrün "tek ideoloji" ile geçemeyeceğine karar vermişiz... Bu süreç tabii ki "ahmaklık"a değil, zenginliğe işaret ediyor... Uluslaşma sürecini geç tamamlayan her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de, tabii ki, kendilerini herşeyden önce "Kemalist" olarak, yani "kurucu ideoloji"nin taraftarı olarak niteleyen insanlar bulunacak. Ama izin verin, bu görüşü paylaşmayan, kendilerini başka sıfatlarla tanıyan ve tanıtan insanlar da bulunsun...

Sonuç olarak, birçokları gibi ben de, "Kemalizmi 70 sene önceye odaklanmış" bir ideoloji olarak değerlendiriyor ve bu "elbisenin" bugünün Türkiyesi'ne dar geldiğini düşünüyorum. Ne yani, böyle düşündüğüm için "ahmakça" mı davranmış oluyorum?! Ne münasebet!

Görüyorsunuz; "resepsiyondan notlar" faslında Murat Yetkin'in köşesinden öğrendiğimiz "sohbet"i aktarmaya bir türlü sıra gelmedi. Yarın devam ederiz....


1 Kasım 2003
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED