|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Halkımızın Avrupa Birliği (AB) üyeliğine olumlu baktığı hakkında az-çok fikrimiz var. Son ANAR araştırması, AB taraftarlarının giderek arttığını (Temmuz 2003'te yüzde 66.7 olan oran Ekim 2003'te yüzde 74.6'e yükselmiş) gösterirken, bu büyüyen arzusunun ardında yatan sebepleri de sıraya sokmamıza yarıyor. Sıra şu: 1. Ekonomik refah (49.2). 2. Hak ve özgürlüklerin genişlemesi (20.5). 3. Demokratikleşme (15.4). 4. Avrupa'da serbest dolaşım (13.0)... Bu kalemlerden refah ile serbest dolaşımı 'ekonomi' genel başlığı altında birleştirdiğimizde yüzde 62.2, hak ve özgürlüklerin genişlemesi ile demokratikleşmeyi tek kategori olarak gördüğümüzde ise yüzde 35.9 gibi yüksek oranlar elde ediliyor... Her halk daha müreffeh ve daha özgür olmak ister; Türk halkı da, ezici çoğunluğuyla, AB üyesi olmayı doğru ve anlaşılabilir sebepler uğruna istiyor... Bu noktada durup bir gerçeği görmemiz gerekiyor: Halkın ezici çoğunluğunun tercihine rağmen Türkiye'nin AB üyesi olmasını istemeyenler de var ve bunlar bayağı etkin konumdalar... İşin ilginç yönü, bunların isteksizliğinin de halkın tercihlerinden kaynaklanması: Türk halkı daha müreffeh ve daha özgür olduğunda, bu kişi ve çevreler, kendi ekonomik egemenlikleri ile seçilmedikleri halde 'iktidarı' büyük çapta ellerinde tutma üstünlüklerini kaybedecekler... Türkiye, uzun yıllardır, bu iki 'temel içgüdü' eksenli çatışmanın arenası; şu ana kadar görülen, AB üyeliği isteyenlerin taraftar kitlesini artırdıkları... AB üyeliği ihtimali büyüyüp süreç yaklaştıkça taraftarların sayısı da fazlalaşıyor; buna karşılık, AB üyeliğini istemeyenlerin engelleme amaçlı propagandaları da daha az sayıda konu üzerinde yoğunlaşıyor. Son günlerde savaş (tartışma) alanı neredeyse teke inmiş görünüyor: Kıbrıs... Halk desteği yüzünden AB'ye alenen karşı çıkamayanlar, toplumda hâlâ belli telleri harekete geçirebilen "Kıbrıs'ın satıldığı" türü yakıştırmalarla ortamı bulandırma çabasındalar. Onların çabaları, bu tür etkilerden uzak durması beklenebilecek iki merkezi bile etkileyebildi: Avrupa Komisyonu ile Erdoğan Hükümeti... Türkiye'deki tartışmadan etkilenen Komisyon önceki gün açıkladığı ilerleme raporuna Kıbrıs'la ilgili gereksiz cümleler yerleştirdi; hükümet de, aynı etkinin altında, "Kıbrıs ön şart değil" türü anlamsız çıkışlar yapmakta... Şimdi arkamıza yaslanıp şu hüküm cümlesi üzerinde düşünebiliriz: Türkiye'nin AB üyesi haline gelmesi Kıbrıs için bir tehlike değildir; Kıbrıs için esas tehlike Türkiye'nin AB üyesi olamamasıdır... Yunanistan'ın 1982'den beri AB üyesi olduğunu, Rum kesiminin de 'Kıbrıs Cumhuriyeti' adıyla gelecek mayıs ayı sonunda tam üyelik statüsünü bütünüyle kazanacağını düşünürseniz, Türkiye'yi 'Kıbrıs' yüzünden kapısından döndürecek AB, Kıbrıs konusunda 'taraf' haline gelecektir; hem de Yunanistan ve Rumlardan daha çetin bir taraf... Kıbrıs eksenli tartışmanın Türkiye açısından bir tuzak olduğunu özellikle hükümetin artık görmesi ve AB konusundaki kesin tavrını alması gerekiyor. AB üyesi olamamış bir Türkiye, başka konular bir yana, Kıbrıs ve Yunanistan'la ilgili ihtilâflar yüzünden ciddi sıkıntılar yaşayacaktır. 1999 sonunda yapılan Helsinki Zirvesi'nde, Bülent Ecevit ve Şükrü Sina Gürel, Ege Sorunu'nun 2004 sonuna kadar ikili görüşmelerle çözülememesi halinde, Lahey İnsan Hakları Mahkemesi'nin konuyla ilgili yasama hakkını tanıma sözü verdiler. Kıbrıs ihtilâfı 'uzlaşma' yoluyla sona ermediği taktirde, daha önce Türkiye aleyhine sonuçlanmış Loizidou Dâvâsı'nın açtığı yoldan gelecek mahkumiyetlerin mâlî portesinin 20 milyar doları aşacağı biliniyor. Türkiye'nin Kıbrıs'taki askerî varlığı da, adanın kuzey ve güney diye ikiye ayrılmasının altında yatan rasyonel de, "Türkiye'siz AB" tarafından ciddi hukukî itirazlarla karşılanabilecek... Hükümetin birincil görevi Türk halkının tercihleri istikametinde AB yolunda ilerlemek olmalı. Türkiye'nin de AB üyesi hakkını kazanmayı başarmasıyla birlikte, yalnız Türkiye'de yaşayanlar değil, ihtilâfları bu vesileyle çözüme kavuşan Kıbrıslı Türkler de bunun yararını göreceklerdir. Üç-beş zâdegân ile fuzulî şâgil ekonomik egemenliklerini yitirecek, geniş halk kitlelerinin hak ve özgürlüklerinin gasbıyla elde ettikleri oligarşik iktidarlarını kaybedecekler diye, bizlerin karalar bağlamamız gerekmiyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |