AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Avrupa ve kemalistler

Bir yerden baktığınızda kemalistlerin "bağımsızlık" kaygılarının bulunduğunu ve Avrupa ile ilişkilere bu açıdan rezervli yaklaştıklarını düşünüyorsunuz. Kıbrıs vs... gibi konularda...

Bir başka açıdan baktığınızda ise Avrupa'nın tapon mallarına yönelik zaptedilmez bir tutkuya sahip olduklarına tanık oluyorsunuz. İslam'a yönelik önyargılar ve kuşatma zihniyetinde sergilendiği gibi...

Aslında "bağımsızlık" hassasiyetine sahip olmalarını anlıyorsunuz. Ne de olsa sırtlarını "kuvay-ı milliye" gibi bir geleneğe dayadıklarını söylüyorlar. Orada ise bağımsızlık ana vurgudur.

"Kuvay-ı milliye" ve "Bağımsızlık" önemli ise, İslam'ın da, bu hassasiyetleri besleyen, bu ülkede her türlü emperyalist güce karşı manevi bir beslenme kaynağı olan İslam'ın da önemsenmesi gerekir, diye düşünüyorsunuz.

Ama öyle olmuyor.

Kemalistlerimiz, Fransa'daki "başörtüsü yasağı" eğilimlerine sahip çıkıyor, Türkiye'deki yasaklar için bunu meşruiyyet gerekçesi olarak kullanıyor. Chirac başörtüsü konusunda olumsuz bir demeç verirse, bu kemalistler tarafından içeriye dönük en etkin savaş malzemesi halinde kullanılıyor. Bir başka Avrupa ülkesindeki yasakçı eğilimler de öyle...

Oysa, diyelim Fransa'nın başörtüsü ile macerası hep, bu ülkenin emperyalist girişimleri içinde anlam bulmuş.

Alın, bizdeki örneğini... İşgal gücü olarak geldiği Maraş'ta yaptığı en yırtıcı iş, hamamdan çıkan çarşaflı Türk kadınlarına müdahele... Elde silah, "çarşafınızı çıkarın, yüzünüzü açın" komutları...

Türkiye'nin 2003 yılı kemalistleri açısından baktığımızda Fransız askerleri Türk kadınlarına yönelik "medenileştirici" bir girişimde bulunmuş oluyorlar değil mi?!!!

Ben hep, bugün uygulanmakta olan yasaklarla işgalci Fransız askerlerinin çarşaflı kadınlara müdahelesi arasında nasıl bir fark bulunduğunu sordum kendi kendime... Ya da yasakçılarımızdan, herkesin önüne "makul bir fark" koymalarını bekledim. Fark konmadı. Aksine, bugün bile Fransız yönetiminin başörtüsüne karşı o bilinen çarpık hassasiyeti bir matahmış gibi ithal edilmeye çalışılıyor...

Oysa o günün Maraşının gerçek kuvay-ı milliyecileri, giyim kuşamına müdahale eden işgalcileri topraklarından kovmak için canını dişine takmış ve sonunda bunu başarmışlardı. "Bugünün kemalistleri ne kadar uzak o günün Maraş'ının kuvay-ı milliyecilerinden" diye düşünmekte haksız mıyım?

Bir başka örnek "Emperyalist Fransa"nın Cezayir uygulamalarında ortaya çıkıyor. Namuslu Fransız aydınlarında bile utanç duygusu uyandıran Cezayir günleri... Orada da Fransız işgal güçleri, işe, "kadını modernleştirme" eylemiyle başlıyorlar. Modernleştirmenin yolu "Cezayir kadınını çarşaftan çıkarma"kta bulunuyor. İşgalci asker, işe kılık kıyafet tanziminden başlıyor.

Frantz Fanon, "Cezayir Kurtuluş Savaşınının Anatomisi - Yeryüzünün Lanetlileri" isimli kitabında bu olayı hayli dramatik boyutlarıyla sergiliyor.

İşgalcinin çarşaftan çıkan, yani sembolik anlamda kendi kültür kimliğini bırakıp modern Batı değerlerini kutsayan kadınları ödüllendirdiği, çarşaftan çıkan kadınların devlet hizmetindeki kocalarını terfi ettirdiği, her çarşafı atma olayı için ayrı ayrı şaşaalı törenlerin düzenlendiği bir emparyalist yönetim tarzı... İşgalci bunu yapıyor.

Buna karşı, deyim yerindeyse, "Cezayir'li kuvay-ı milliyeciler"in cevabı ne? "Bravo, iyi ki geldiniz, şu köktendincileri biz adam edemiyorduk, sizin yardımınızla adam edelim. Kadınları da modern bir kimliğe sokalım" mı demişler?

Yoo, öyle dememişler. Aksine çarşaf, Cezayir'in kurtuluş mücadelesini ateşleyen bir sembol haline gelmiş. Düşünmüş ki insanlar, "Cezayir'i savunmak çarşafı savunmakla eşdeğerdir. Çünkü çarşaf, bizim kimlik değerimizdir. Onurumuzdur. İşgalci bizi oradan vurmak istiyor; biz de orada direneceğiz." Nitekim, Cezayir'li çarşaflı kadın kurtuluş savaşında Fransız işgal güçlerini çılgına çeviren bir direniş gücü olmuş.

"Acaba bugün Fransa'daki başörtüsü yasağı girişimlerinde o eski günlerin ne kadar izi vardır?" Bu soruyu sormak abes mi? Hayır abes değil.

Bu soruyu sormak ve ayrıca bizdeki kemalistleri sorguya çekmek gerekiyor.

Bir orda bir burda oynamak, sürekli forma değiştirmek zor olmalı.

Hem kuvay-ı milliyenin bağımsızlık söylemine sahip çıkmak, hem de işgalci güçlerin yönetim mantığı ile bütünleşmek... Bu denklemde açık bir çarpıklık yok mu?

Aslında kuvay-ı milliye ruhu, Kurtuluş Savaşı'nda görev almış Türk kadınını, bütün hüviyeti ile bayraklaştırmış olmalıydı. Mermi taşıyan kadınlar, mehmetçiğe kurşun imal eden kadınlar, ve Maraş harbinin fitilini ateşleyen Uzunoluk hadisesindeki kadınlar... Bunların hepsi, bakın fotoğraflara, klasik Anadolu giysileri içindeki kadınlardır... Örtülüdürler... Asker tabutları üzerine kapanan kadınlar da örtülüdür. Fransa'dan "örtü yasağı" ithal etmek, en çok kuvay-ı milliyecilerin ruhunu muzazzeb edecektir. Chirac başörtüsünü suçlayınca bayram etmek, ancak vakti zamanın sömürge ve işgal zihniyetine alkış tutmak demektir.

Ben başörtüsü yasağının Türkiye kadar hiçbir ülkede anlamsız durmayacağına inanıyorum. Belki biraz da Cezayir'de... Sütçü İmam'ı bir "milli mücadele kahramanı" gibi selamlayan bir coğrafyada, onu kahramanlaştıran bir sembole yasak uygulamak... hele bunu kuvay-ı milliye adına sahip çıkan insanların yapması... Saçmanın saçması budur işte...

Bilmem o cenahtan kuvay-ı milliyenin hatırasına saygılı bir insan çıkıp da, "Bu ayıp bizim için yeter" diye haykıracak mı?

CHP dünyası, bu işte ne kadar abes bir noktada durduğunu görecek mi?


14 Kasım 2003
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED