Başbakan Tayyip Erdoğan yarın Kıbrıs'a gidiyor. Herkeste bir merak: Acaba başbakan oraya gittiğinde nasıl bir tavır alacak? KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, "Erdoğan bize işaret verecek" beklentisinde. Dışişleri bakanı Abdullah Gül, kurmaylarıyla birlikte 'Kıbrıs brifingi' sunduğu başbakanın yanından çıkarken, "Yeni bir tavır yok" bilgisini verdi. Dışişleri bakanı, bir süredir, "Kıbrıs'taki seçim dürüst ve âdil olmalı" tezini işleyip duruyor... Hükümet, Kıbrıs Türklerinin, Türkiye'den etkilenmeden görüş belirlemesini arzuluyor...

Oysa, Kıbrıs'ta işler farklı bir yol izlemeye başladı. Bir zamanlar, "Kıbrıs Türkiye'den daha demokrat" diye övünülürdü; şimdilerde temel hak ve özgürlüklerin gözardı edilebildiği bir anlayış Kıbrıs'ta kendini belli etmeye başladı. Muhalefeti sindirme, basını susturma ve sandığa seçmenin korku ve endişelerini yansıtma amaçlı olduğu kuşkusu alınan girişimlerin ardı arkası kesilmiyor. Bir ay sonra yapılacak seçimlerde kısa süre önce Azerbaycan'da yaşanan talihsizliklerin tekrarlanması ihtimali var ve Tayyip Erdoğan'ın tavrı şu sıralarda çok önemli.

Kıbrıs'ta 'özgür basın' tehdit altında. Yalnızca aslı astarı olmayan iddiaların uluorta gazetecilere yöneltilmesinden kaynaklanmıyor bu tehdit, geçmiş dönemlerde Türkiye'de sıkça başvurulmuş basını yargı yoluyla sindirme yöntemi de kullanılıyor. Sivil toplum etkinliklerine kısıtlamalar getiriliyor, tehditler başarılı olamadığında zor yoluna başvuruluyor; gelişmeleri yansıtan gazeteciler hakkında akıl almaz ceza dâvâları açılıyor...

Tayyip Erdoğan'ın yarın başlayacak gezisi öncesine damgasını vuran bir olay Kıbrıs'ta yaşananların kısa bir özeti gibi...

Doğancı köyü üreticiler kooperatifi, geçen mart ayında, çevredeki insanların düşüncelerini öğrenmek amacıyla bir eğilim yoklaması yaptırmaya kalktığında, kooperatif yöneticilerinin başına gelmeyen kalmadı. Önce, eylemlerine engel olunmak istendi; direnilince halka karşı şiddet kullanıldı. Muhalefet liderleri ve milletvekillerinin gözü önünde hem de... Gördükleri şiddetin yanlarına kalmaması için olacak, 'toplum lideri' konumundaki altı kişi gözaltına alındı...

Bu, olayın, âsâyişe dönük yüzü. Olayın bir de basın özgürlüğüne dönük yüzü var ki, o ilkinden daha da rahatsız edici: Doğancı köyünde yaşananları yerinde izleyip değerlendiren Kıbrıs gazetesinin üç mensubu hakkında ceza dâvâsı açılması için savcılık geçen hafta girişim başlattı. Yansıttıkları olayın üzerinden dolu dolu sekiz ay geçtikten sonra, yazı işleri müdürü Başaran Düzgün için 10 yıl, köşe yazarı Hasan Hastürer için 11 yıl, yayın yönetmeni Süleyman Ergüçlü için ise bu ikisinin toplamı kadar (21 yıl) hapis cezası talep ediliyor.

İşin ilginç tarafı şu: Hemen hergün Kıbrıs konusunda ateşli tartışmaların yapıldığı bizim medyada, bu olaylar yeterince yer almadı. Ne 25 Mart tarihinde Doğancı köyünde eğilim yoklaması girişimine milletvekillerinin gözü önünde şiddet kullanılarak mukabele edildiği, ne de konuyu o günlerde değerlendiren üç Kıbrıs gazetesi mensubu için savcılığın bir hafta önce başlattığı soruşturma... Bizim medyaya bu iki konuda ölüm sessizliği egemen...

Bizdeki TCK 159 ve 312 gibi özgürlükleri kısıtlayıcı maddeler Kıbrıs'ta da var. Türkiye'deki maddeler, son iki yıl içerisinde bayağı budanarak -hiç değilse kısmen- tahammül edilebilir sınırlar içerisine çekilebildi. Kıbrıs'taki ceza maddeleri (m. 47 ve 48) ise en geniş ve sert biçimleriyle yürürlükteler. Şimdiye kadar nâdiren uygulanan bu maddelerin, seçim öncesinde, muhalif basını susturma amaçlı devreye sokulmak istendiği anlaşılıyor. Sivil toplum etkinliklerine karşı şiddet kullanılması ve basının cezâî tâkibatla yıldırılmak istenmesi, gelecek ay yapılacak seçimin 'dürüst' ve 'âdil' olma beklentisini elbette zedeliyor.

Başbakan Erdoğan, Kıbrıs'a hareket etmeden önce Doğancı'da olanlar ve üç gazeteciyle ilgili cezâî tâkibat hakkında bilgi almalı. Böyle yaparsa, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın kendisinden beklediğini söylediği 'işareti' daha yetkin biçimde verebilir...

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu