|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şu kadınların "Tesettür meselesi" öyle bir günlük, bir aylık, bir mesele değildir. Yılların, hatta asırların ötesinden gelen bir "inanç meselesi"dir. Kadınlar kadar, erkekleri de ilgilendirir. Böyle olmamış olsaydı ne diye "kamusal alan" diye diye, ülkenin zirvesine kadar herkeste bir telaş ve tepki alametleri zuhur etmiş olurdu. Bu nasıl bir "hukuk düzeni" ki, ifade vermek için bile, bir bayan, başını açmak zorunda kalıyor veya böyle bir harekete ifade vermek için karşısına çıkacağı heyet başkanı, işin başında "potansiyel suçlu" olarak görürse, "ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?" Değil mi ki, bu işte "kâadı davacı ve muhzır da şahit" konumunda... Bilimsellik adına her türlü herşeyi yiyen bir "bayan öğretim üyesi" ile, siyaset adına her türlü inanç temellerini ayaklar altına alıp, milletin vicdanını rencide eden "siyaset bezirganları"nın, Osmanlı Mebusan Meclisi Başkanı Ali Rıza Bey'in kız kardeşi Selma Hanım ile Madam Anjel'den ne farkları var ki? Selma Hanım ile Madam Anjel, "Türk kadını" için Paris'in sosyete salonları ile "Sen Nehri" kenarında Fransız jönlerine reverans yapıp, gemi gezintisini uygarlık ve çağdaşlık sayıyordu. Viyana'da vals, Paris'te dans ile kadın yücelirmiş sanıyorlardı. İstibdattan bıkanlar (?) "hürriyet naraları" atarak Meşrutiyet'i getirmişlerdi. Bunlardan biri de Kolağası Resneli Niyazi Bey idi... Ohri, Resne, Manastır... Makedonya dağlarında, yanından ayırmadığı "geyik"le, "Hürriyet, hürriyet" diyerek İstanbul'a geldi. Amma, gördüğü manzara beklediğinden çok farklı idi. Nerede ise, tekrar "geyik"le dağlara çıkmayı bile düşündü. Sedirler üstünde postu serenler, bir geyik muhabbeti ile, nargile fokurdatarak, ahkam kesiyorlardı. "Millet" gazetesi, 1908'de, Kolağası Niyazi Bey'in ifadesi üzere "İslamî asabiyeti tahrik eden hezeyan dolu bir makale" yayınlar. Makaleye, Niyazi Bey, "Sebilürreşad" ile cevap verir. "İslam hanımları" ile ilgili yazdığı ve "Sıratımüstakim"e "hediye" ettiği yazıda, Rezneli Niyazi Bey, Meşrutiyet idaresini şöyle "tebcil" ediyordu: "...Selma Hanım Efendi, emin olsunlar ki yüce ahkamı ta ebediyete kadar sürecek olan şeriat ahkamına aykırı olarak ne evlenme boşanma, ve ne de örtünme/tesettür meselesi kati olarak tebdil ve tağyir olunamıyacaktır. İstibdat devrinde tetkik ve hesap sormanın uzanamadığı bazı sosyal sınıflarda bazı kadınlarımızın nefret edilecek bir şekilde giriştikleri küstahlıklara, açıklık ve saçıklıklara Meşrutiyet'in ilanını müteakip son verileceğini sabırsızlıkla beklerken ... adamların küstahlığı ile ümidimizin ne kadar kof ve çalışmamızın ne kadar boş olduğunu görerek aşırı derecede duygulandık ve üzüldük." (Bkz: Meşrutiyet İstanbul'unda kadın ve sosyal değişim, sh: 88 vd, İstanbul/2002) Selma Hanım, kadının açılıp saçılması, örtünmeyi terk edip, Avrupa hayatını benimsemesi yolundaki yazısından ötürü, toplumun içine düşeceği durumu, şöyle özetliyordu Resneli Kolağası Niyazi Bey: "İslam dini ahkamının tamamen biganesi olan Selma Hanım Efendi'nin memleketimize felaket, musibet, zillet, ar, hicap, ahlak düşkünlüğü, nifak ve şikak gibi bir sürü sosyal bela ve musibetleri davetten ibaret olan yayınlarının yayılmasının yasaklanmasına gereği gibi müdafaada bulunmak bütün Müslüman kardeşlerimizin vazifesidir." diyordu. Böylece, Meşrutiyet'te başlayan bu açılıp saçılma, modacı-feminist ekseninde bir gelişme gösterdiği için, Resneli Niyazi Bey'in teşhisi ve tesbiti üzere; "Allah'ın laneti ve umumun refretini davet eden bu gibi yayınlar ile çalışmalar" Balkanlar'ın kaybına, kadın ve çocukların sefaletine sebeb olmuştur. Bu durum bile, şimdiki "baş örtüsü" düşmanlarının geçmişten daha geri ve bağnaz olduğu, o yılların gündemde tuttuğu, kadın giyim ve kuşam aksesuarların hepsi üzerinde yine hüküm yürütüp, Levanten kültürü ile, çağı yakalayabileceğimizin gayretini gösteriyorlar. Bu durum, özellikle de baş örtüsü ve kadın özgürlüğü konusunda, hala yerinde sayan ve bütün tabuları ile ayakta kalacağını sananlar, yeni bir neslin, yeni bir siyasî yapılanmada, gösterdiği örnek davranış ve halkçı-millet kaynaşmasına bu Ramazan günlerinde, kin ve nefret kusacağına, kıskanıp, verem olacağına, bir damlacık özenle, nerede hata yapıp, neden dolayı halkın tepkisini alarak, sandığa gömüldük, diye Kadir Gecesi'ne yaklaştığımız şu günlerden gecelere doğru uzanırken; el kaldırıp, rahmet kapılarının açıldığı yerden bir nezbe olsun, gönül ferahlığına nail olmanın duasını yapsınlar!.. Çünkü, Rabbin rahmeti, "tekel maddesi" değil ki, birilerinin inhisarında olsun!.. Kim O'ndan birşey isterse, O, onlara binlercesini verir!.. Öyle ise, bu beyler ile haspalar, "geyik muhabbeti"ni bıraksınlar, Yunus sevgisi, Mevlana muhabbeti ile milleti kucaklamanın yollarını araştırsınlar!.. Bulamazlarsa, gelsinler, biz onlara gereken yolu yordamı üzere gösterecek sadakat ve dirayeti gösteririz!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |