|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İkinci dünya savaşı denilince aklınıza ilk gelen nedir? Özellikle zihin dünyası Hollywood film endüstrisinin tezgahlarında biçimlenmiş büyük kitle için Yahudi kıyımı demektir. Siyonistler, her türlü katliamı, haksızlığı Nazilerin yaptığı soykırıma sığınarak meşru gösterdiler, özellikle Amerikan kamuoyunun desteğini aldılar. İsrail'de Sharon gibi bir lider Amerikan halkından toplanan vergilerle katliam yapma cesaretini bulabiliyorsa bunu biraz da Hollywood yapımı Holacaust efsanesine borçludur. Nazilerin katlettiği Yahudileri siyasi, askeri olarak kullanan İsrail uygulamalarına yönelik en ufak eleştiri, Holocaust duvarına çarpacaktır. Bu öylesine istismar edilen bir olaydır ki; gerçekte bunun bir Hollywood film setlerinde hazırlanmış kurmaca mı yoksa Siyonistlerin istismar ettiği bir tarihi gerçek mi olduğu birbirine karışır. Küresel ölçekte, savaş politikasına hazırlanan ABD yönetiminin önce kendi halkına, sonra dünyaya sunacağı bir Holocaust'a ihtiyacı vardı. Amerikan yönetiminin Holocaust'u 11 Eylül'dür. Ve 11 Eylül şimdiden öylesine istismar edilmeye başlandı ki Amerikalı yöneticiler itiraz edileceği baştan belli her politikayı uygulamak için şu sihirli formülü geliştirdiler: 11 Eylülde ölen masumlar adına.. Şimdilerde pek hatırlayan olmasa da Afganistan'a bu gerekçe ile savaş açtı, pek inanan olmasa da Irak'a bu nedenle savaş açmak istiyor. Muhtemel Irak savaşı Holocaust ve 11 Eylül istismarının kesiştiği bir noktaya işaret ediyor. Özellikle Amerikan yönetiminin değişik kademelerindeki Siyonist yöneticiler epey bir süreden beri Irak'a neden savaş açılması gerektiğini, sonuçta parçalanmış bir Irak haritasının oluşturduğu yeni Ortadoğu dizaynının ne kadar yakışıklı duracağını ABD hükümetlerini ikna etmeye çalışıyorlar. 11 Eylülde ölenlerin hatırası ile , Holocaust'a katledilenlerin anısı stratejik bir ittifaka dönüştü. Şimdi Amerikan yönetimindeki savaşı kışkırtan Siyonist uzmanların, bürokratların listesine ve konumlarına bakalım. Paul Wolfowitz (Savunma Bakan Yardımcısı, bir dönem İsrail'e göç etmek istedi 1992 yılında Irak'ın işgalini isteyen ilk makalesini yayınladı), Lewis Libby (Başkan Yardımcısı Cheney'nin Kurmay Başkanı), Eric Edelman (Libby'nin baş asistanı), Douglas Feith (Savunma Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı), Elliot Abrams (Ulusal Güvenlik Konseyi), ve Richard Perle (Pentagon'un Savunma Politikası Kurulu Başkanı). Perle'nin dosyası hayli ilginç ayrıntılarla dolu. Perle, 1970 yılında Senato'da memurken, Ulusal Güvenlik Konseyi'ndeki gizli bilgileri İsrail Büyükelçiliği'ne aktardığı FBI tarafından tespit edildi. Ve aynı Perle, İsrail Başbakanı Netenyahu'nun seçim kampanyalarında danışman olarak çalıştı. Şüphesiz Amerika gibi bir ülkenin dünya siyasetini İsrail yanlısı Siyonist bürokratların, danışmanların etkisine indirgemek gülünç olur. Ancak burada sorulması gereken anlamlı soru şu olabilir: bu savaştan kim karlı çıkacak? Ortadoğu'da çıkacak her anlaşmazlığın temelinde petrol ve su meselesi vardır. Petrol ve su zengini Irak'ın parçalanmasından kazançlı çıkacak olanlar da bu iki kaynağa ihtiyacı olan güçler/ülkelerdir. Şüphesiz Irak konusu su ve petrol yoksunluğunun karşılanması gibi masum (!) bir gerekçeye indirgenemez.Yoksa, ABD zaten petrolü kontrol ediyordu, İsrail suyu Irak'ı parçalamadan da temin edebilirdi. İsrail'i bölgede sıçrama yaptıracak, bölgede izole edilmişlikten kurtaracak, hatta bölgeye ağırlığını koymanın kapılarını açacak iki önemli sonuçu elde edilmesi beklenebilir. İlki, bölgede kendini tehdit edecek tek askeri güç devreden çıkarılırken kurulacak bir Kürt oluşumu ile ( bunun adına devlet demeseniz de olur) sıçrama tahtası elde etmiş olacak. Artık İsrail sınırlarının uzağında bir devlet aracılığıyla, Ortadoğu'daki askeri ve siyasi dengelerde ağırlık koymayabileceği bir stratejik avantaj kazanmış olacak.
BuSharonist toplum mühendisliği
İsrail'in bölgede stratejik etkinliğini artması bir yana belki de bu savaşın gerçek nedeni; bölgedeki Müslüman toplumlara küresel bir toplum mühendisliği projesinin dayatılmasıdır. Amerika'nın Irak'a demokrasi getirmek gibi bir masum gerekçeyle başlatacağı savaş, "11 Eylülde ölenlerin anısına", İslam'ın terörizmden arındırılması, modern dünyanın değerlerine uyumlu hale getirilmesi gibi dönüştürücü bir projeyi içermektedir. Sömürgecilik sonrası siyasi ve toplumsal olarak, ilkel bir modernizmin (dikkat; modern ve ilkel) elinde kıskaca alınan Ortadoğulu Müslüman halklar bu zamana kadar modernleşmenin etkilerine karşı direndiler. Müslüman kimliklerini ait oldukları medeniyet havzasında koruyabileceklerini siyasal modernleşme projelerine karşı gösterdikleri dirençte ispatladılar. Batının, dünyanın bu stratejik bölgesinde, kendisine karşı meydan okuma potansiyelini yitirmemiş toplulukların medeniyet bilincini/idrakini dönüştürmede kullandığı yöntemler sonuçsuz kaldığını anlamış görünüyor. Artık İslam'ın dönüştürülmesi, içinin boşaltılması, alternatif olma potansiyelini tümüyle yitirmiş, antropolojik bir vakıa haline indirgenmesi yönünde yeni adımlar atılmak istenmektedir. Irak'ın demokratikleştirilmesi adına başlatılmak istenen savaş sonucunda, İslamın terörden arındırılması adına İslam medeniyetinin batıya bir tehdit, bir alternatif olma yeteneğinin kurutulması hedeflenmektedir. Biçimsel gibi görünse de Afganistan'ın terörden arındırılmasının kadınların burkalarından çıkarılmaları ile özdeşleştirilmesi tesadüfi değildir. Bizde bunun heyecanla karşılanarak konuyu çarşaf çarşaf manşetlere taşınması da bugünlerde pek işe yarar görünmeyen İslam dünyasına model olma gururumuzu okşuyor olmasındandır. Hatırlanacak olursa Clinton'ın Türkiye'nin 21 yüzyılda dünyada oynayacağı rolden bahseden konuşması ile parçalanmış bir Irak sonrası Ortadoğu'da Türkiye'nin oynayacağı/oynayamayacağı rol arasında hiç ilişki kurulası gelmiyor bugünlerde. Türk modernleşmesi, neredeyse yüzyıl önden giden ulus-devlet evrimini tamamlama örnekliği Kuzey Irak'ta neden geçerli olmuyor acaba? Özellikle Kuzey Irak'taki Müslüman halkların dönüştürülmesi konusunda bile sanıldığı gibi Türk modernleşmesinin öncülük edeceği yok. Muhtemel bir savaş sadece stratejik olarak İsrail'ini işine yaramayacak. İsrail bölgeye Amerikalılarla birlikte, hatta daha fazla rol üslenerek modernleşme misyonerliğine hazırlanıyor. Bundan böyle, miadını doldurmuş modernleşme ve sekülerleşme projelerinin sahipleri ise İsrail'den sadece teknoloji değil misyoner ithal etmesi gerekecek. Artık İsrail bölgede işgalci bir güç olmaktan çıkıp bölgeyi adam/hadım etme projelerinin vazgeçilmez misyonerleri olarak etkinlik alanını genişletecek gibi görünüyor. Kürt devleti projesiyle bölgede sadece İsrail güdümlü bir devlet değil, İsrail eliyle medeniyet idrakinden, bilncinden uzaklaştırılmış Müslüman bir halk ortaya çıkarılmaya çalışılacak. Bunlar sonuçta proje. İslam kendi otantik varoluş dinamizmi ile bölgede kök salan sahih tarihi geleneği ile bu zaman kadar olduğu gibi direnmesini bilecektir. Önemli olan yarın çocuklarımızın, "savaşta ne tarafta olduğumuz"u sorduklarında vereceğimiz cevaptır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |