AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bundan sonra...

Uzun bir sürecin sonunda Siirtliler'in oylarıyla sistem içi bir restorasyon tamamlanmış oldu. Şimdi ilk muhasebe, okuduğu "şiir"den yola çıkarak Tayyip Erdoğan'ın önünü keseceğini düşünen derin odaklara düşüyor. Keser dönüyor sap dönüyor, sonunda hesap dönüyor. Millet iradesinin hesabı son noktayı koyuyor. Bir şiir, cezaevi, yıllar süren siyasi yasaklılık ve ardından Başbakanlığa açılan kapı... Bunu kaç kere yaşıyor Türkiye, kaç kişinin şahsında? (Zincirbozan'lar, ardından gelen başbakanlıklar, cumhurbaşkanlıkları vs...) Su mecrasını buluyor. Yaşanan gerginliklerin Türkiye'ye ödettiği bedel cabası...

Sadece şu hükümetin oluşum safhasında ödettiği bedel mesela...

İki başlı yapı, parti genel başkanı olarak Erdoğan ve Başbakan olarak Gül'ün ikili ilişkilerindeki derin samimiyete rağmen, hissedilir problemlerin kaynağı oldu. En basitinden Erdoğan'la Gül'ün iş tutuş tarzı ve üslupları bile, bir farklılık olarak kamuoyunca not edildi. Kaldı ki, yer yer politik tavır farklılıkları bulunduğu izlenimi doğdu.

İşin önemli yanı, yeni hükümetin oluşumunda da şu dört aylık dönemin yansımaları olacak.

Bir kere, Erdoğan'ın kuracağı yeni hükümetin oluşumunda sergileyeceği tavır, ciddi bir geçit hüviyetini kazanacak. "58'inci hükümetten kimleri alacak, yeni hükümete kimleri almayacak?" sorusu bile son derece önemli. Çünkü bu tercih, üç aylık Ak Parti hükümetinin Erdoğan açısından bir "notlandırılması" gibi algılanacak. Türkiye son üç ayda, çok ciddi problemlerle karşılaştı, ekonomi ve dış politika savaş alanı gibiydi. Bakanlar Kurulu'nu sarsan, partinin Meclis grubunu bile sancılandıran "birinci tezkere" olayı, yeni hükümetin oluşumunu nasıl etkileyecek? Erdoğan'ın çizgisiyle örtüşmeyen bakanların (ki burada en çok Yalçınbayır'ın ismi geçiyor) kabineye alınmaması gibi bir durum olacak mı ve bu, sözkonusu bakanlar tarafından "cezalandırma" gibi algılanacak mı? Böyle bir algılamanın oluşturacağı burukluk ne gibi kalıcı etkiler yapacak? Bunlar, bugün akla gelen sorular...

Bir de, Başbakan Abdullah Gül'ün yeni kabinede yer alıp almayacağı, ya da alırsa nerede yer alacağı meselesi var. Buradaki muhtemel gelişmeleri öngörebilmek için bazı noktaların altını çizmek gerekiyor. Mesela şu çerçevede:

Abdullah Gül nedir?

Abdullah Gül, Fazilet'te, "yenileşmeci" ekibin Recai Kutan'a alternatif genel başkan adayıdır. Ak Parti'nin çekirdek kadrosunun en önemli isimlerindendir. Ve tabii en önemlisi, ilk AK Parti hükümetinin Başbakanı'dır.

Abdullah Gül, "başbakan" olarak verdiği sınavda, göz doldurmuştur. Hiç şüphesiz, Tayyip Erdoğan olmasaydı, Ak Parti, Abdullah Gül'ün Başbakanlığı ile olumlu bir çizgi yakalamış olacaktı. Gül, yüzüne yansıyan pozitif enerji, insan ilişkileri, devlet içi iletişimdeki başarısı, danışman seçerken gösterdiği itina, halkın hassasiyetleri konusundaki duyarlılığı ile olumlu bir imaj çizmiştir. Gül'ün zorluğu konumu idi. Hem Başbakan olarak "iktidar sahibi" olmak, hem de "geçici" ve "Erdoğan'ın yerine kaim" konumda "sınırlı yetkili" olmak gibi bir ara statü içinde bulunmanın zorluğu... Bu zorluğun doğurduğu koordinasyonsuzluk... Buna rağmen... Gül'ün başbakan gibi bir başbakan olduğu ifade edilmeli. Dolayısıyla şimdi ortada, Başbakanlık sınavından geçmiş bir simanın, yeni hükümette nasıl değerlendirileceği gibi bir sorun var.

Gül için, Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı'nın birlikte adı geçiyor. Ya da ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı...

Birinci Ak Parti hükümetinin ekonomide de, dışişlerinde de, belki her iki alandaki yoğun gündemden dolayı, en azından bir koordinasyonsuzluk yaşadığı söylenebilir.

İlginçtir, her iki alanda hem bakanlıklar nezdinde bir koordinasyon zaafı olmuş, hem de Tayyip Erdoğan'ın "çizgi farklılığı" gibi algılanan açıklamaları sebebiyle koordinasyon zaafı gözlenmiştir.

İkinci AK Parti hükümetinde şöyle bir sorunlu alan oluşabilir:

"Eski" ve "başarılı" gözüken bir Başbakan, yeni kabinede "yeni" ve "farklı perspektif"leri bulunan bir Başbakan'la bakan olarak hangi ölçüde uyumlu çalışabilecek?

Tabii, Abdullah Gül'ün yeni hükümette herhangi bir görev almaması da başka çağrışımlara ve ileride muhtemel sancılara sebep olabilir.

Bu arada Tayyip Erdoğan'ın "yeni bakan" tercihlerinin de parti içine yansımaları olması muhtemeldir. Erdoğan'ın "danışman" ekibinin zaman zaman hassas konularda tartışmalara yol açtığını da hatırlamak gerekiyor.

Belki de herkes, geçen 4 aylık sürenin köklü bir özeleştirisini yapacak ve yeni hükümet, bu özeleştirinin ışığı altında kurulacak. Tayyip Erdoğan da artık kronometreye "parti başkanlığı"nın nisbeten serbest alanında değil, "Başbakan"lığın sorumlu statüsünde daha eli taşın altında bir siyasetçi olarak bakacak ve kadrosunu daha uzun vadeli koşulara hazırlayacak, bu yüzden de daha süzülmüş politikalara yönelecek.

Hiç şüphesiz halk Ak Parti'ye büyük bir güç verdi.

Halkın da büyük sorunları var.

Şimdi siyasetin iki yakası bir araya da gelmiş durumda.

Bundan sonra hiç kimsenin bahanesi olmayacak.

Doğru politikalar ve sorunların sür'atli çözümü...

Ak Parti, yıllarca hizmet edebilme imkanını bulabilir, bu siyaseti üretmek onların tarihî sınavını oluşturuyor. Ahenk içinde çalışmalarını ve başarmalarını diliyoruz.

DÜNYA BANKASI NANİK YAPTI

Dünya Bankası Türkiye Masası Şefi Ajay Chibber, Ak Parti hükümetinin 2003 Bütçesi'ne sürpriz bir eleştiri getirerek "Sosyal programı olan AKP'nin bu bütçeyi kabul etmesi şaşırtıcı" dedi. Chibber, Dünya Bankası'nın bu bütçeye destek vermeyeceğini de açıkladı. Dünya Bankası'nın tavrı, IMF programlarına adapte olmaya çalışan Ak Parti hükümeti için tam bir nanik niteliği taşıyor.


11 Mart 2003
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED