AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Cumhuriyet'in 'nerem doğru ki' diyen haberi...

Gazetelerimizdeki "tekzip patlaması"nın en ilginç örneği, birkaç ay önce Milliyet'te logonun yanında yayımlanan bir tekzipti. Ama 7 Mayıs'ta Cumhuriyet'te yer alan bir tekzip Milliyet'i bir anda ikinci sıraya itti... Birinciliği, yeni sahibinin elinden kolay kolay hiçbir tekzip alamayacak gibi görülüyor...

Basın Kanunu'nda yapılan ve yayımlanmayan tekzipleri ağır para cezasına bağlayan değişikliğin ardından gazetelerimizde yaşanan "tekzip patlaması" her gün yeni örneklerle zenginleşiyor. Bunların en ilginçlerini size yansıtıyoruz. Cumhuriyet'teki 7 Mayıs tarihli tekzipe kadar favorimiz, Milliyet'te logonun yanından yayımlanan bir tekzipti. Ama artık birinci Cumhuriyet...

İsterseniz, tekzipten önce, Cumhuriyet'te 5 Mayıs'ta yayımlanan haberi özetleyelim...

Haber, birinci sayfada "Dağıtıcı firmalar stok yaparak bir günde 20 trilyon kazandı... TEKEL'DE ZAMLA GELEN BÜYÜK KÂR" üst başlık ve başlığıyla sunulmuştu. Spotta da şöyle deniyordu:

"Tekel ürünlerine 11 Ocak 2003'te yapılan zamdan önce aldıkları trilyonlarca liralık sigara ve içkiyi depolarında stoklayan dağıtıcı firmaların zammın ardından yüksek kârla bu malları bayilere dağıttıkları iddia edildi... Zam haberlerini alınca harekete geçen Tekel toptan satıcısı firmaların, para vermeden teminat mektubu karşılığı ürünlerini Tekel'den aldığı ifade edildi."

Cumhuriyet, asıl bombalarını habere saklamıştı... Haberden öğrendiğimize göre:

a) Bu işi yapan toptancı firma, Tekel'in Anadolu yakasının dağıtımını üstlenen GÜNBAK A.Ş.'ydi. Firmanın genel müdürü Abdülkadir Ensari, Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari'nin kardeşiydi... Abdülkadir Ensari'nin bir kardeşi de AKP milletvekili Tevfik Ensari'ydi...

b) Abdülkadir Ensari, bu göreve, zammın gerçekleştirildiği 11 Ocak 2003'ten 10 gün önce getirilmişti.

Cumhuriyet, "Nereden sızdırıldığı belli olmayan" bilgilerle harekete geçen GÜNBAK A.Ş.'nin, zammın ilanından önceki günlerde 131 trilyonluk alım yaptığını, böylece 20 trilyon liralık haksız kazanç elde ettiğini söylüyor haberinde...

Siz bakmayın "Nereden sızdırıldığı belli olmayan" gibi ifadelere: Gazete demek istiyor ki, Tekel Genel Müdürü olan ağabey Sezai Ensari, GÜNBAK A.Ş. Genel Müdürü olan kardeşine "tüyo"yu verdi, o da "cukka"yı vurdu... Abdülkadir Ensari'nin görevine, zamdan on gün önce başlaması da (ki Cumhuriyet buna da "ilginç tesadüf" diyor) şirkete sağladığı bu büyük avantanın ödülü olsa gerek! Ya da gazete onu ima ediyor...

Bu haber 5 Mayıs'ta yayımlandı, 7 Mayıs'ta da aşağıda tümünü alıntıladığımız tekzip geldi:

"- 5 Mayıs 2003 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan "Tekel'de zamla gelen büyük kâr" başlığı altında yayınlanan yazıda iddia edildiğinin aksine Tekel Genel Müdürü Sayın Sezai Ensari kardeşim değildir.

"- Sözkonusu Tekel zammı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) olup, fiyat ayarlaması olarak 8 Ocak 2003 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile ve dönemin başbakanı Bayın Abdullah Gül tarafından gerek görsel basında gerek yazılı basında Türkiye'nin geneline ilan edilen ve Tekel ürünlerine konan bir vergidir.

"- Ayrıca GÜNBAK A.Ş. Anadolu Yakası'nın dağıtıcı firması değil, Avrupa yakasının Tekel dağıtıcı firmasıdır.

"- ÖTV'den dolayı yapılan fiyat ayarlaması 13 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, benim GÜNBAK A.Ş.'de göreve başlama tarihim ise 21 Ocak 2003 tarihidir. Yani iddia edildiği gibi, 10 gün önce değil, 8 gün sonradır.

"- Sözkonusu GÜNBAK A.Ş. Ticari ahlaka uygun olarak ticari hayatını devam ettiren ve gene iddia edilen tarihlerde bankalardan teminat mektubu almadığı gibi yine bu tarihlerde ek teminat mektubu karşılığında mal alımı yapmamıştır. GÜNBAK A.Ş. yeminli mali müşavirler tarafından denetlenmektedir.

"- Yine iddia edildiği gibi Tekel'in 30, 45, 60 günlük vadesi olmadığı gibi, Tekel vadeleri 21 gündür."

Keşke yerimiz olsaydı da, tekzip gibi haberin de tümünü verseydik. Hiç abartmadan söylüyoruz, içerdiği bütün bilgilerin tümünün yalanlandığı bir haberle karşı karşıyayız... Bu kadarını Cumhuriyet nasıl becerdi, inanın aklımız almıyor. Belli ki birilerinin gönderdiği bir dosyayı, hiçbir kontrola tâbi tutmadan haberleştirmişler. Zaten haberde de muhabir adı yok, "İstanbul haber servisi"nin bir haberi bu.

Biz Cumhuriyet'teki meslektaşlarımızın yerinde olsaydık, yaşadıkları bu musibetten şu dersi çıkarırdık: "Gazetecinin, bir haberle suçladığı bir insana ya da kuruma haberinde mutlaka savunma hakkı vermesi yalnız gazetecilik ahlakının bir gereği değildir. Bu, gazeteciyi, birçok kötü sonuçtan da korur."

Düşünün, "İstanbul haber servisi" bunu yapsaydı ve Abdülkadir Ensari'ye bir telefonla ulaşıp iddiaları aktarsaydı daha başlangıçta "kardeşlik meselesi" çökecek, evet haber çöpe gidecek ama gazete de bir zülden kurtulacaktı. (A.G.)

'İşkence'nin altını çizen gazeteler ve üstünü çizen bir gazete

"Hükümetimiz, işkence ve kötü muamelenin kökünün kazınmasında kararlıdır. Hiçbir şekilde işkenceye ve kötü muameleye müsamaha etmemize imkân yoktur. Sizlerden, oluşması muhtemel her türlü insan hakları ihlali iddialarını; en etkili biçimde ve derhal inceleyerek sonuçlandırmanızı bekliyorum."

Başbakan Tayyip Erodoğan, Ankara'da topladığı valilere işte tam bu kelimelerle seslendi. Devlet-hükümet yetkililerinden duymaya alışık olduğumuz "Münferittir efendim, ayrıca polisin elini-kolunu da bağlamamak lazımdır" sözleriyle tam bir tezat teşkil eden bu yaklaşım, 9 Mayıs tarihli gazeteler tarafından değişik ölçülerde değerlendirildi?

Başbakan'ın sözlerini manşete taşıyan tek gazete Yeni Şafak'tı. Radikal, haberi birinci sayfadan büyüten ve Yeni Şafak'tan sonra en geniş gören gazeteydi. Fakat biz burada "hacim" meselesini geçip, "işkence vurgusu"nun gazetelerde nasıl yer aldığı üzerinde durmak istiyoruz...

Mesele şu: İşkencenin "kanayan yara" olduğu bir ülkede ilk kez bir başbakan böyle konuşuyorsa, bunu öne çıkarmak, bu anlamlı uyarıyı genel bir "insan hakları" uyarısı içinde boğmamak gerekir, öyle değil mi?

Nitekim haberi veren gazetelerin biri hariç tümü "işkence" meselesini öne çıkarmışlar, en azından haberlerinde "işkence uyarısı"na mutlaka yer vermişler...

Sorsanız, işkence konusunda en duyarlı gazete olduklarını söyleyecek Cumhuriyet'e gelince... Bu gazetemiz, "İnsan hakları uyarısı" başlığıyla sunduğu haberinde Başbakan'ın sözlerini şöyle yansıtıyor:

"Sizlerden, oluşması muhtemel her türlü insan hakları ihlali iddialarını; en etkili biçimde ve derhal inceleyerek sonuçlandırmanızı bekliyorum."

İsterseniz, Başbakan'ın cümlesinin tamamı için bu yazının başına dönün ve yeniden okuyun. Gazetenin hangi cümleyi çıkarttığını gördünüz mü?

Evet böyle... Cumhuriyet'in haberinin hiçbir yerinde Başbakan Erdoğan'ın, "Hükümetimiz, işkence ve kötü muamelenin kökünün kazınmasında kararlıdır. Hiçbir şekilde işkenceye ve kötü muameleye müsamaha etmemize imkân yoktur" şeklindeki sözleri yoktu. Bunu geçtik, Cumhuriyet'in haberinde "işkence" kelimesi tek bir kez bile geçmiyordu.

Hayır, Cumhuriyet'in "işkence"ye karşı mücadelesinin samimiyetsiz olduğunu ima etmiyoruz. Mesela Başbakan Deniz Baykal olsaydı ve böyle konuşsaydı Cumhuriyet'in haberi nasıl vereceğini gayet iyi biliyoruz...

Mesele başka. Anlamışsınızdır... (A.G.)

Yorumlarda ne haberler gizli...

Herkül Millas'ın, okuyanda hemen "hakikaten ya!" tepkisi uyandıran, o âna kadar nasıl olup da kimsenin aklına gelmediğine şaşırtan yorumu Zaman'da (5 Mayıs) yayımlandı: "Denktaş'ın yumurtası..."

Millas yazısına "yumurta" meselesini açıklayarak başlıyor: "Kıbrıs'ta duvar çatlayıp insanlar daha serbest dolaşmaya başlayınca aklıma Kolomb'un yumurtası geldi: Yapılınca demek bu kadar basitmiş! Buna da Denktaş'ın yumurtası diyelim."

İlk paragrafın ardından, okuyanda derhal "Doğru ya, söylediği şey çok basit ama ben neden kuramadım bu bağlantıyı?" dedirten iki soru geliyor:

"Ayrıca iki soru da geldi aklıma. Birincisi, neden yıllarca bu duvar takviye edilip durmadan yükseltildi? Neden ancak bugün aşılması gerekli görüldü? Neden bunca yıl insanlar ayrı gettolarda hapsedilip 'Rum'la Türk bir arada yaşayamaz' diye beyni yıkandı? İkinci soru ise şu: Düne kadar Denktaş politikalarını hep desteklemiş olanlar, bu politika tam tersine bir dönüş yapınca nasıl oluyor da bunu da hemen destekleyiveriyorlar? Toplumların kaynaşmasını isteyenlere saf, hain, satılmış demiş olanlar aynı insanlar değil mi?"

BARIŞÇILIK VE 'KOMPLO'

İyi yorumların, onları özetleyerek aktarmak isteyenler açısından "can sıkıcı" bir özellikleri var: Çok sıkı örülmüş oluyorlar ve bu nedenle kısaltmak çok güç oluyor. O nedenle özeti mecburen biraz geniş tutacağız… Birkaç paragraf sonrası:

"Bu duvar biraz olsun aralansın diye çaba gösterenlere (bazı Kıbrıslılara, Birleşmiş Milletler'e, Avrupa Birliği'ne, çeşitli Batılı aracılara) nasıl da vatanperverce saldırmıştı, bu aracılara neler yakıştırmamıştı bazıları. 'Bizi anlamıyorlar'dan başlayıp, 'düşmanımızın yanındadırlar'a kadar paranoyalarını sere serpe ortaya koydular. Hatırlarsınız, Kıbrıs'ta cemaatler arasında diyaloğun geliştirilmesine yönelik her çaba bir komploydu. Hemen mi unutacağız bunları?

"Şimdi de utanmadan, otokritiklerini yapmadan, 'Aferin sayın Denktaş' diyorlar. Peki bunca çamur atmanın hesabını kimse vermeyecek mi? Hep böyle zayıf mı kalacak toplumun hafızası? Böyle yaptırımsız mı kalacak yanlışlar, iftiralar, haksızlıklar, suçlar? Dünün politikasını alkışlayanlar bugün 180 derece dönmüş olanını da benimseyiverdiler; yarın olur da 360 derece yeniden tamamlanırsa, göreceksiniz, yine aynı insanlar alkış tutacak. 'Devletlim, sen her zaman haklısın' sendromu! Onlar her türlü devlet politikaları karşısında esas duruşta, toplum da onların karşısında sessiz mi kalacak?"

Millas, "duyar gibi olduğu karşı tezler"e de peşinen veriyor cevabını:

"Karşı tezi duyar gibiyim: Olan olmuştur, geleceğe bakalım, her olumlu davranışı destekleyelim... Ben bu görüşte pragmatizm ve gerçekçilik değil, kendimizle ve tarihimizle hesaplaşamamamızı görüyorum. İktidarla (ve devletle) yurttaş arasında sağlıksız bir ilişkinin izlerini de. Demokratik bir rejimde yönetenler doğru kararları için ödüllendirilir, yanlışları için de cezalandırılırlar (idamla, siyasal yasaklarla değil, eleştirilerek ve oy kaybederek)"

NE YAZMIŞLARDI, NE YAZIYORLAR?

Söyleyin, bu güzel, "kışkırtıcı" satırları okuyup da, "Burada acayip bir haber var" demeyen birinin gazeteciliğinden kuşkulanmaz mısınız? (Niyeti olmayanlardan söz etmiyoruz tabii.)

Daha birkaç hafta öncesine kadar "İki toplum biraraya gelirse katliam olur" yorumları yapan siyasetçilerin listesini çıkarıp sözlerini okurlara bir daha hatırlatmak; keza aynı "fikir" doğrultusunda siyasetçileri besleyen yorumlar yapan köşe yazarlarını ve yazdıklarını hatırlatmak fena mı olur? (Böyle bir niyeti olan meslektaşlarımız olursa, onlar, Millas'ın yazısının çıktığı gün yazdığı yazıda Kıbrıs'ta iki halkı buluşturan son karara övgüler dizen, fazlasını da talep eden Zaman gazetesi dış politika yorumcusu Hasan Ünal'ın eski "şahin" yazılarını da gözden geçirmeyi unutmamalı.)

Ah, bir meslektaşımız davranıp girişse şu işe, kimbilir ne keyifli karşılaştırmalar okuruz… (A.G.)

İKTİBAS YOLUYLA MİSAFİR

Oh beee dünya varmış!

Bu tatil gününde alışılmışın epeyce dışına çıkarak, yani "siyaset"i filan dışarıda bırakarak, güzel bir metnin bir bölümünü aktarıyoruz. Ferit Edgü'nün Radikal kitap'ın son sayısında, Saik Faik'in ölüm yıldönümü dolayısıyla yayımladığı "Selam sana büyük usta" başlıklı yazısından. Oh beee dünya varmış!

"Bizler, öngördüğümüz, özlediğimiz, duyumsadığımız ama, tam olarak ne mene bir şey olacağını kestiremediğimiz yeniliğin tohumlarını, Alemdağ'daki öykülerde buluvermiştik. Alemdağ'da Var Bir Yılan'la birlikte, sanki önümüz açılmıştı. Saik Faik, bu öyküleriyle, o dönemin Türk yazınındaki yalınkat ya da güdümlü gerçekçilik anlayışına sırtını dönüyor ve bizlere yeni bir yol öneriyordu. Etik ve estetik değerler; toplumsal ve bireysel gerçeklik birbirini zedelemeden, tam tersine, birbirinden güç alarak var olabiliyordu.

'Bir insanı sevmekle başlar her şey' diyordu. İçinde yaşadığı toplumda her şeyin bir insanı sevmekle bittiğini bile bile. Binlere karşı, on binlere karşı tek başına olduğunu bile bile.

'Kavun acısı' diye nitelediği, ona, bu eşsiz öyküleri yazdıran yalnızlık, her yalnızlık gibi gibi, kişiye özgüdür. Hiçbir yalnızlık bir başkasına benzemez. O çok sevdiği Lautreamont'un yalnızlığı, yaşamının son yıllarında keşfettiği Kafka'nın yalnızlığı, kuşkusuz, Sait Faik'in yalnızlığıyla birebir benzerlik göstermez. Her yalnızlık, o yalnızlığı yaşayan bireye aitse de, aynı zamanda, o bireyin, içinde yaşadığı topluma da aittir.(...)

Sait Faik onlardan biri değildi. Küsüyor, yazmanın anlamsızlığını görüyor, bir süre eline kalemi almıyor, sonra bir gün dayanamayıp, saman sarısı defterini çıkarıp, kurşunkalemini yontup başlıyordu yazmaya: 'Yazmasaydım deli olacaktım.'

İnsanoğlunu sömüren insanoğluna, öylesine bir nefret duyuyordu ki 19. yüzyılın sonralarında Fransa'da yaşasaydı bir anarşist olurdu."

Günün en 'dobra dobra' yazısı

Akşam'dan (9 Mayıs) Coşkun Kırca'nın "Amerika'nın bilemediği" başlıklı yazısından:

"Amerika, kökdendincileri ve sol slogancıları Türk Milleti ve Devleti'nin tümünün yerine koyuyor ve bu yanlış gözlemden ötürü Türkiye'yi cezalandırmaya kalkışıyorsa hataların en büyüğünü işlemiş olur. Amerika anlamalıdır ki günümüzün şartlarında Türkiye Cumhuriyeti'ni gerçekten temsil edenler, Türk Genelkurmayı ve Hariciye bürokrasisidir. Amerika, bugünkü şartlarda Türkiye'de kendisine başka ciddi muhatap bulamayacağını bilmelidir. (...)

Türkiye, vahim bir siyasi sistem bunalımından geçiyor. İktisadi bunalımın derininde de bu siyasi bunalım yatıyor. Türkiye'de bu yüzden her alanda yanlışlık yapılıyor. Bu yanlışlıkların düzeltilmesinde en akla uygun ve en ikna edici rolü TSK oynayacaktır. Amerika, bu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıdır." (K.B.)

Günün Yazısı

Star'dan Yaşar Nuri Öztürk'ün 9 Mayıs tarihli "Günün Yazısı" başlıklı günün yazısından:

"Allah AB'den de ABD'den de büyüktür. O halde, AB ve ABD dışında imkânlar neden göz ardı ediliyor? (...) Bendeniz realist bir insanım...."

Siz söyleyin; bu sözler "realist bir insan"ın sözlerine benziyor mu?! (K.B.)


11 Mayıs 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED