AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Bu 'cuma'dan tezi yok:
'Tatilci' işyerleri haberlerini bekliyoruz!

İş Kanunu'nda yapılan son değişikliğin "Haftalık resmî tatili cumaya kaydırma operasyonunun ilk, şeriat devletine gidişin son adımı" olduğu yönünde yayın yapan gazetelere bir görev düşüyor. Bu gazeteler haberlerini takip etmeli ve bu cumadan tezi yok, "AKP'den gelen mesaj doğrultusunda haftalık tatili cumaya çeken işyerlerinin listeleri"ni yayımlamaya başlamalı!

Gazetelerin TBMM muhabirlerinin geçen Cuma öğle saatlerinden itibaren "merkez"lere geçtiği haberlerin, gazete yazıişlerinde heyecanlı saatlerin yaşanmasına yol açtığı anlaşılıyor... Radikal genel yayın yönetmeni İsmet Berkan (13 Mayıs), bu heyecanın kendi gazetesinde nasıl yaşandığını çok güzel anlatmış 13 Mayıs tarihli yazısında... "Paranoya monamur" başlıklı yazının bizi ilgilendiren bölümü şöyle:

"Geçen hafta Cuma günü öğlen toplantısı için masada oturuyoruz. O sırada haber müdürümüz Sedat Şahmay, gelişmekte olan yeni bir haberden söz etti: Meclis'te konuşulmakta olan iş kanunu tasarısında haftalık tatille ilgili maddede gün ismi belirtilmiyormuş, CHP'liler, 'Cuma tatilini yasallaştırmak istiyorlar' diye kıyameti koparmış.

"Haberi anlamaz gözlerle izledim, içimden 'Bu şakadır herhalde' diye düşündüğümü hatırlıyorum. Bizim yazıişleri masasının en laik militanı Yazıişleri Müdiremiz Yeşim Denizel'dir. Onun bile, 'Serbest piyasa ekonomisinde insanlar işyerlerini cuma kapatırlar mı hiç' dediğini hayal meyal hatırlıyorum.

"Cuma akşamı feleğimi şaştım, Cumartesi günü hastalık öyle vurdu ki yataktan kafamı kaldıramadım. O gün akşamüzeri saatlerinde gazetelere baktığımda, bizim dalgasını geçtiğimiz haberin bazı gazetelere manşet olduğunu, manşet olmak bir yana ciddiye alındığını görünce gözlerim yuvalarından oynadı.

"Düşünebiliyor musunuz AKP'nin 'sinsi' planını... Tabii, askerden korktukları için 'Cuma günleri tatildir' diyemiyorlar, o yüzden tatil gününü sanki haftanın herhangi bir günüymüş gibi tanımlıyorlar. Ama AKP tabanı bunu tabii ki doğru anlayacak ve bir anda herkes cuma günleri işyerlerindeki işçilere, özellikle de belediyeler çalışanlarına tatil verecekti... Ve böyle böyle, adım adım Türkiye laik hukuk düzeninden dinsel hukuka geçecekti... Vay be!.." Berkan yazısının devamında "CHP'nin 'resmi parti' olmayı fazlasıyla abartması ve sivil çalışanların haftalık tatiliyle resmi tatili birbirine karıştırması"na değiniyor, "Cennet vatanımızda resmi tatil günleriyle ilgili bir özel kanunun olduğunu" hatırlatıp yüreklere su serpiyor…

CUMA 'İŞİ' TUTMADI AMA

Aslına bakarsanız, bu Cuma "işi" pek tutmadı… "Laik yaşam tarzı" konusundaki hassasiyetleriyle tanınan bazı köşe yazarları "Cuma hassasiyetini" komik bulduklarını açıkladılar. Mesela Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi 11 Mayıs günü yazdığı "Duyarlık çok iyi ama.." başlıklı makalesinde, "İş Kanunu" görüşmeleriyle ilgili tutanakları dikkatle okumasına rağmen, "CHP Grubu adına konuşan Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, 'haftalık tatil gününün pazardan cumaya alınacağı' yolundaki kuşkusunun nereden ve nasıl çıktığını katiyen anlamadığını" yazdı; yemin de ederek…

13 Mayıs'ta da Hıncal Uluç Sabah'ta "CHP'ye bak, muhalefete gel!.." diyerek dalgasını geçiyordu:

"Yahu, 'İşçiler 7 gün içinde 24 saat kesintisiz izin yaparlar' lafından 'Bunlar cumayı tatil yapmak istiyorlar' sonucu çıkarmak mümkün mü? Sen kalkıp iktidarı böyle eleştirirsen, aklı başında insan 'Bu iktidar demek öyle kusursuz, öyle mükemmel ki, CHP bula bula bunu buluyor' demez mi? (…) Ne deselerdi yasada.. 'İşçi her Pazar, 24 saat kesintisiz tatil yapar..' Eee, Pazar günü çalışmak zorunda olan binlerce işçi ne yapacak?"

'SAĞLAM DAYANAKLAR OLMADAN'

Bazı laik yazarlar da bunun "laiklik elden gidiyor" repertuarına uygun bir şarkı olmadığını en baştan sezip meseleye hiç takılmamayı tercih ettiler. Hatta bu yazarlardan biri, Milliyet'ten Abbas Güçlü (13 Mayıs) bir uyarıda bulunmak zorunda hissetti kendini:

"Türkiye gereksiz tartışmalardan çok çekti. Çok zaman kaybetti. Hükümet yeni bir yasal düzenlemeye giderken kamuoyunu aydınlatmak zorunda. Eğer ortada bir tedirginlik varsa kabahati önce kendinde aramalıdır. Öte yandan bir bardak suda fırtına koparanlara da önerimiz ellerinde sağlam dayanakların bulunmasıdır…"

İşte böylece geldik, "ellerinde sağlam dayanaklar bulunmadan", sırf "ateşi biraz daha tutuşturmak" için kotarılan "şeriat tatili" haberlerine… Bu kez pabuç pahalı. "Cuma tatili" yaygarası, mesela "kadrolaşma" gibi "elde sağlam dayanak olmadan" da ortaya atılacak bir şey değil. Neden? Çünkü bu haberleri manşetten veren gazeteler ve köşelerde "şeriat tatili" yorumları yapanların haberleri, yorumları her hafta test edilecek… Şimdi onlara bir görev düşüyor: Madem bu kadar eminler "AKP'den gelen mesaj doğrultusund hafta tatilinin cumaya alınacağına", bu cumadan tezi yok "şeriat tatili"ni uygulamaya koyan işyerlerinin listesini yayımlamaya başlamalılar…

Önümüzdeki birkaç hafta boyunca Cumartesi günleri başta Star ve Cumhuriyet olmak üzere gazeteleri bu gözle okuyacağız… Bekliyoruz… (A.G.)

'THY'de kadrolaşma'yı manşete çek, THY açıklamasını verme…

Biliyorsunuz, AK Parti iktidarının "korkunç bir kadrolaşma"ya gittiği, Türk Hava Yolları'nın da (THY) bu çerçevede "hallaç pamuğu gibi atılan" kurumların başında geldiği ne zamandır yazılıp çiziliyor... Hürriyet konuyu manşete çekmişti; Hürriyet yazarı Emin Çölaşan da, özellikle "uzmanlık isteyen böyle bir kurum"da girişilen eşi emsali görülmemiş kadrolaşmayı anlayamadığını yazmıştı birkaç hafta önce... Gene Akşam gazetesi yazarı Serdar Turgut, iki THY çalışanının konuşmalarına kulak misafiri olduktan sonra bu yönde bir uyarı yazısı yazmaya karar vermişti. Turgut'un aktardığına göre, çalışanlar biribirlerine, tecrübeli bütün elemanların işten uzaklaştırıldıklarını, bu nedenle artık uçağa binmeyeceklerini söylemişti... Turgut, bunu yazıp yazmamakta çok tereddüt geçirdiğini, yazdıklarının toplumsal bir paniğe de yol açabileceğinin farkında olduğunu ama sonunda yazmaya karar verdiğini de vurguluyordu yazısında...

Sözün kısası, doğru-yanlış çok sayıda iddia nedeniyle panik değilse bile bir panik-öncesi durumun var olduğu açıktı... İşte bu koşullarda, THY Genel Müdürlüğü 12 Mayıs tarihinde bir açıklama yaparak iddialara cevap verdi. Radikal'in (13 Mayıs) haberinden, "kadrolaşma" iddialarına müdürlüğün verdiği cevaba bakalım:

"3 Kasım seçiminden sonra işe alınanların sayısı 30, bunların sekizi yurtdışında işe alındı. Savaş döneminde de dört kişi yine yurtdışında işe başladı. Oysa, 1997'de iktidar değişikliğinden sonra ilk altı ayda 1700, 1997-2000 arasında 7500 kişi işe alındı. 1997'de iktidar değişikliğinden sonra yönetim kurulu ve denetim kurulu üyeleri ve genel müdür bir gün içinde değiştirildi. Yeni iktidar döneminde genel müdür dört, yönetim ve denetim kurulu üyeleri beş ay sonra değişti. 1997-2002 arasında emekli olan veya işine son verilenlerin sayısı 2 bin 800. Abdurrahman Gündoğdu'nun genel müdür olduğu Şubat 2003'ten sonra bu sayı 56'dır..."

Söyleyin, "THY'de tarihin görmediği kadrolaşma" diye ortalığı inleten Hürriyet, Star, Cumhuriyet gibi gazetelerin bu açıklamaya hiç yer vermemeleri kabul edilebilir bir şey midir?

Cumhuriyet ve Star'ı anlıyoruz; bu iki gazetemiz, 3 Kasım'dan bu yana, haber veren bir günlük gazeteden ziyade iktidar partisini çalışamaz hale getirmeye ant içmiş birer mücadele organı gibi çalışıyor. Eh, böyle durumlarda "haberin gerçeğe dayanması" koşulu da pek aranmaz... Fakat kabul edelim ki Hürriyet bu iki gazeteyle aynı kefeye konamaz. Peki, THY meselesini manşetten işleyen bu gazetemizin THY açıklamasında Star ve Cumhuriyet gibi davranmasını nasıl açıklayacağız? Sabah gazetesi genel yayın yönetmeni Ergun Babahan'ın (13 Mayıs) açıkladığı gibi mi:

"Bundan kısa bir süre önce Hürriyet Gazetesi, Türk Hava Yolları'nın yeni yönetimi aleyhine bir manşet yaptı. Manşet, yeni yönetimin şirketin altını üstüne getirdiğine ilişkindi. Doğan Grubu'nun THY ile ilişkilerini bilmeyenler için sıradan bir haberdi. Ancak THY'nin yakıtını Petrol Ofisi'nin verdiğini, THY uçaklarını Doğan'ın Ray Sigortası'nın sigortaladığını, THY Magazin'i Doğan'ın matbaasının bastığını bilenler için farklı bir anlamı vardı. İmzasız yayınlanan manşet, 'Bu manşetin arkasında ne var?' sorusunun en çarpıcı ve haklı örneğiydi. Çünkü THY'nin yeni yönetiminin yakıt alımı ve sigorta işini ihaleye çıkarma niyeti işdünyasına sızmıştı. Manşetin arkasında Doğan Grubu'nun THY ile sürmesini istediği ticari ilişkiler vardı." (A.G.)

'Sözde soykırım'ın haberlerde kullanılması yanlış!'

Türk gazetecilerin (Türk gazetelerinin), resmî dış politika dilini kendi dilleri olarak benimsemesi, bazı gazeteciler tarafından eleştirilmeye başladı... Geçtiğimiz günlerde Dünden Bugüne Tarcüman yazarı Cengiz Çandar, Kıbrıs'a ilişkin yazılarında artık "Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti" ibaresini kullanmayacağını, onun yerine, "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni tercih edeceğini ilan etmişti. Hatırlarsanız, Yeni Şafak yazarı Kürşat Bumin de, bundan böyle Çandar gibi "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni tercih edeceğini yazmıştı.

Milliyet okur temsilcisi Yavuz Baydar da, 12 Mayıs tarihli sayfasında "'Sözde soykırım' kavramının haberlerde kullanılmasını yanlış bulduğunu" açıkladı. Baydar'ın gerekçeleri şöyle: "'Sözde' sözcüğünün 'soykırım'ın önüne takılması, sadece 'tavır' içermekle kalmıyor, aynı zamanda kullandığımız Türkçede de bozukluklar yaratıyor. Benim önerim, soykırım sözcüğünün tırnak içinde kullanılması. Bu, 'okumada' gazeteye yaraşır bir 'mesafe' yaratıyor zaten."

Valla bize sorarsanız, iki itirazında da haklı Baydar... Haber dilinin "tavır" kaldırmayacağı üzerine burada her gün bir şeyler yazıyoruz... Kavramın "Türkçede bozukuluklar yaratması"da az soruna yol açmıyor..."Ermeni Bakan, 'ilişkilerin gelişmesi için Türkiye sözde soykırımı kabul etmelidir' dedi" türünden komik başlıklar sık sık karşımıza çıkmıyor mu? (A.G.)

'Medyanın ilgi odağı' KİM OLDU?

İtalya Başbakanı Berlusconi'nin Türkiye ziyaretinde "medyanın ilgi odağı" kim oldu? "Kim olacak" diyorsunuzdur belki, "Tabii ki İtalya Başbakanı Berlusconi oldu!"

Oysa hiç de öyle değil... "Medyanın ilgi odağı" maalesef Berlusconi değil, İtalya Başbakanı'nın heyetinde yer alan başka birisi oldu...

Nereden mi biliyoruz? Bunun böyle olduğunu tabii ki biz uydurmuyoruz; gazeteler böyle yazıyor. Mesela işte size Vatan'ın haberi:

"Türkiye ziyarati sırasında İtalya Başbakanı Berlusconi'nin kendisinden çok, güzel basın danışmanı medyanın ilgi odağı oldu. Fotoğrafçılar, basından kaçmayan ve rahat tavırlarıyla ön plana çıkan 30'lu yaşlardaki güzel danışmanın peşinden hiç ayrılmadı. Adını öğrenemediğimiz seksi danışman özellikle Esenboğa Havalimanı'nda art arda frikikler verdi." (Tabii ki, "Bakınız yukarıdaki fotoğraf!")

Sadece Vatan değil, "büyük medya"nın içinde yer alan başka gazetelerde de benzer haberler eksik değil. Mesela işte Milliyet'in haberi:

"Heyette en çok o yoruldu" (Tabii ki, "Bakınız yandaki fotoğraf!")

Görüyorsunuz; Berlusconi gelmiş, "Aria-Aycell" arasında söz kesilmiş, bütün bunlar aslında "medyanın" umurunda değil... O bakışlarını nereye "odaklayacağını" her zaman olduğu gibi iyi biliyor... (K.B.)


14 Mayıs 2003
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED