AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Artık yetti...

Bugün kritik MGK toplantısı yapılıyor. Dün hükümetin yaptığı "savunma refleksi"ne işaret eden konuşmalar, Genelkurmay'da kuvvet komutanlarının biraraya gelmesi, bunun gerilim yükseltici bir unsur olarak kamuoyuna sızdırılması, ülkenin bir kez daha asker-sivil gerilimine kilitlendiğini gösteriyor...

Bu kaçıncıdır?

1950'den bu yana, 53 yıl içinde iki askeri darbe, bir askeri muhtıra, 28 Şubatlı askeri vesayete işaret eden bir yarı darbe...

Bunların yapılışları ve ardından gelen etkileriyle asker egemenliğinde geçen 30 yıl, yani son 50 yılın üçte ikisi... Muhataplar ortada: Türkiye'yi yönetmek için toplumdan vekalet almış tüm siyasi partiler DP, AP, CHP, RP, hatta ANAP ve AKP...

Gerekçeler hep aynı: Yapılan atamalar, çıkarılan kanunlar, Meclis faaliyetleri, rejim tehlikesi, komünizm sesi, şeriat kokusu, vs, vs...

Garip bir durum, garip bir bilanço...

Askeri bakışa göre bir siyasi parti bile bu ülkeyi rejimi, huzuru ihlal etmeden yönetememiş.

Böyle bir şey olabilir mi?

Böyle bir garabet üzerine hâlâ meşruiyet kurulabilir mi?

Sıfatı yazar, çizer, aydın olanlar "siyasetçinin yetersizliğinden bu işler oluyor" derken, yüzleri kızarmadan durabilirler mi?

Artık yetmedi mi?

Kimse kendisini kandırmasın. Bu ülkenin bir tane kronik sorunu vardır.

O da devlet içinde "özerk bir alan"a sahip olan, sorumluluğu olmadan yetki taşıyan, silah gücüyle, yaptırım tehdidiyle siyaset üzerinde vesayet kuran ordu zihniyeti ve yapılanmasıdır.

Bu sorun çözülmeden hiçbir sorun çözülmez. .

Ülkede olgun, gelişmiş bir siyasi yapı doğamaz. Düzgün, dürüst, ehil siyasetçi yetişemez.

Askeri mantıkla ekonomi, toplum, kültür yöneltilemez, yönetilmeye kalkılırsa demokrasi, refah, huzur adına sonuç hüsrandan başka bir şey olamaz.

Yıllardır yana yakıla söylüyoruz; Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi askeri vesayet marifetiyle "siyasi alanın dar" olması, ve her askeri girişimle bu alanın biraz daha daralmasıdır.

Zira siyasi alanın darlığı tam olarak şudur:

Ekonomiden Güneydoğu meselesine, adalet politikasından eğitime değin temel siyasi konuların siyaset mekanizmasının yetki sahasının dışına çıkarılması, devlete, devlet üzerinden asker kontrolündeki kurumlara devredilmesi ve bu durumun krizler, süreçler, muhtıralar ve darbelerle korunup, geliştirilmesi...

Toplumsal, siyasi, kültürel her sorunu güvenlik işi olarak gören, siyasi tedbirleri asayiş tedbirleri haline dönüştüren, yani siyasi alanın darlaştırılmasında başrolü oynayan "milli güvenlik ideolojisi" Türk siyasal sistemine bu nedenle egemendir.

Milli güvenlik ideolojisi etrafında örgütlenmiş devlet kurumları, siyasi partilerden gelse bile asayiş mantığı dışındaki her tür politika ve tartışmayı bu nedenle hedef alır.

Bu nedenle siyasetçinin kullanacağı bilgiyi üretip, ona dayatmakla kalmaz, başka tür bilgi türetimini kontrol altında tutar, hatta yasaklar.

Siyaset alanı daraltılınca, siyasi alana, etik ve kural yerine, kişiler ve gruplar arasındaki ilkesiz çıkar kavgalarının, makro politikalar yerine güçlenmeye yönelik rant kavgalarının hakim olması şaşırtıcı olmaz.

Böyle olunca "ülkede usulleri hafifseyen, hatta dışlayan bir esaslar rejimi egemen olur". Usullerin tayin etmediği esasları güç ilişkileri tayin eder. Hukuk devleti yerini devletin hukukuna, içine kapalı bir siyasetin hukukuna bırakır.

Ve bu tablo gün gelir AB gibi temel tercihlerde "kanalların tıkanmasına" zemin hazırlar.

Sorunlar içinde kavruluyoruz ve 21. yüzyılı soluyoruz...

Peki hâlâ yetmedi mi?
O zaman itiraz edin...
Yüksek sesle...


30 Nisan 2003
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED