AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Hepimize geçmiş olsun...
'Şampanya krizi' ucuz atlatıldı!

Biz artık "Madem ki herşey değişiyor, o halde Türk medyası da değişmeli!" türünden tespit ve dileklere katılmıyoruz. Hatta tam tersine bu medyanın olduğu gibi kalmasını istiyoruz... Saplantıları, tekrarları, değişmeyen bakış açılarıyla bu medyadan daha eğlencelisini nerede bulacağız? İşte son eğlencemiz: "Şampanya" haberleri...

29 Nisan tarihli gazetelerin en "top" haberi hiç şüphesiz Çankaya'daki "şampanya servisi"ydi... Muhabirlerimiz fazlasıyla deneyimli oldukları için objektifi hangi yöne çevireceklerini zaten tereddütsüz biliyorlardı. Objektifler tabii ki oraya, şampanya kadehlerinin kaldırılacağı masaya ve ana çevrilmişti...

İsterseniz, gazetelerin bu anı nasıl aktardıklarının hikayesine geçmeden önce, sonucu açıklayalım: Cumhurbaşkanı Sezer ve eşinin Yeni Zelanda Genel Valisi Silvia Cartwright ve eşi onuruna Çankaya'daki verdikleri yemeğe Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Meclis Başkanvekili İsmail Alptekin, yanlarında eşleri olmadan katıldılar ve protokol konuşmaları sonrasında şampanya yudumlamadılar....

BİRİNCİ KONU: 'EŞLER'

Dikkat ediyorsanız adları geçen bu son üç devlet adamı başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere, yemeğe katılan diğer davetlilerden iki konuda ayrılıyorlar: 1- Eşleri yanlarında yok. 2- Şampanya yudumlamıyorlar.

Şimdi bakalım bu durum gazetelerimiz tarafından nasıl aktarılmış? Önce birinci konu (yani "Eşler"):

Hürriyet: "Devlet yemeğine eşini götürmedi"
Milliyet: "Eşlerini getirmediler".
Sabah: "Köşk'e eşsiz çıktılar".

Radikal: "Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül (...) yemeğe eşlerini getirmedi."

İsterseniz şimdi de, biz aradan çıkalım ve vicdan sahibi birer okur olarak siz karar ve cevap verin: "Eşler"le ilgili bu başlıklar ve satırlarda bir "sakatlık" yok mu? Bize sorarsanız var; çünkü bu başlık ve satırlarda yer alan "götürmek", "getirmek" ve "çıkmak" fiillerinin özellikle son haftanın "ruhuna" uygun olarak (sırasıyla) şöyle çekilmeleri gerekmez miydi:

Hürriyet: "Devlet yemeğine eşini götüremedi".
Milliyet: "Eşlerini getiremediler".
Sabah: "Köşk'e eşsiz çıkmak mecburiyetinde kaldılar".

Radikal: "Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, (...) yemeğe eşlerini getiremedi."

Şimdi söyleyin: Bu başlıkların hangisi gerçeği daha doğru yansıtıyor?! Söz konusu gazetelerde musahhihlerin uyuduklarını söylesek, yanlış mı yaparız?

İKİNCİ KONU: 'ŞAMPANYA'

Gelelim ikinci konuya, yani "şampanya"ya. Bunun dökümü de şöyle:

Hürriyet: "Köşk'teki yemekte Erdoğan, evsahibesi ve konuklarla birlikte içinde şampanya olan kadehi kaldırdı. Ancak daha sonra suyla değiştirilen kadehi ağzına götürdü."

Milliyet: "Erdoğan'ın zor anları.... Başbakan, davet sırasında sıkıntılı dakikalar yaşadı. Herkes 'şerefe' derken, şampanya kadehine sadece bakan Erdoğan'ın imdadına görevli yetişti. Ve Başbakan ikinci kadehlere suyla eşlik etti."

Sabah: "Erdoğan bir ara önündeki su bardağını kaldırmakta tereddüt etti. Daha sonra masadaki içi su dolu kadehi konukların şampanya kadehleri ile birlikte kaldırdı."

Radikal: "Sezer'in konuşmasından sonra kadehleri sadece eline almakla yetinen Erdoğan ve Gül, Cartwright'ın kanışmasından sonra ise kadeh kaldırdı."

Vatan: "Erdoğan şerefe su kadehi kaldırdı".
Akşam: "Erdoğan boş kadehi kaldırdı".

Star: "Erdoğan önce boş olarak kaldırdığı kadehine daha sonra su doldurdu."

Görüyorsunuz, rivayet muhtelif.... Anlaşılan o ki muhabirler de kadehleri karıştırmışlar!

"Şampanya sahnesi" gazetelerde bol fotoğraflı olarak aktarıldığı için olayı biz de yakından inceledik. Bizim tespitlerimiz de şöyle: Erdoğan önce, herkes şampanya kadehlerini kaldırırken önündeki boş şarap kadehini kaldırıyor. Bunu takiben de garsonun doldurduğu su kadehini eline alarak "Şerefe!" diyor.... Karıştırmak normal, çünkü biliyorsunuz, bu tür yemeklerde davetlilerin önünde bir düzine kadeh duruyor... Ayrıca Erdoğan'ın Köşk'teki ilk yemeği olduğunu da unutmayalım...

ÜÇÜNCÜ KONU: 'KADIN HAKLARI'

"Kadeh" faslını da böylece tamamladıktan sonra gelelim yemekte Cumhurbaşkanı Sezer'in yaptığı konuşmaya. Hürriyet'in haberinde bu sahne şöyle aktarılıyor: "Yemekte konuşan Sezer, konuğu Cartwright'ın aynı zamanda dünyü ölçeğinde etkili bir 'kadın hakları savunucusu' olduğunu belirterek, 'Hukukçu kimliğimle kendilerini bu kimlikleriyle de selamlıyorum' dedi."

Bize göre Cumhurbaşkanı'nın bu sözleri "yemeğin şakası" gibi bir şey... Düşünün, hem konuk Vali'yi "Kadın Hakları Savunucusu" kimliğiyle de selamlayacaksınız, hem de yemeğinize katılan Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanvekili'nin eşlerini başörtülü oldukları için yemekte görmek istemeyeceksiniz! Bundan iyi "kadın hakları savunuculuğu" olur mu?

Bilmem aranızda "Yasak mı var? Bu üç devlet adamı da yemeğe eşleriyle gitselerdi!" diyen var mı? Sanmıyoruz ama eğer varsa, bu yorumun sahipleri tarihte "Şampanya darbesi" gibi darbelerin olabileceğini de akıllarından çıkarmamalıdır!.. (K.B.)

Yeni Şafak okurları bu tarz muhalefete itibar eder mi hiç?

Cumhurbaşkanı Sezer'in bazı atama kararnamelerini geri çevirmesi, bazılarını ise bekletmesi tabii ki eleştiri konusu edilebilir. Hatta Yeni Şafak'tan İsmail Zelvi'nin haberinde olduğu gibi, Ahmet Necdet Sezer'in Anayasa Mahkemesi üyesi olduğu dönemde kararnameler meselesini bugünkünden nasıl farklı değerlendirdiği de vurgulanabilir.

Evet artık herkes biliyor ki Hükümet ve Cumhurbaşkanı pekçok konuda farklı düşünüyor. Ancak bunun gerçek olması, Hükümet'i haklı bulan cenahın Cumhurbaşkanı'nı "belden aşağı" tabir edilen bir tarzda yıpratmaya çalışmasını haklı çıkarır mı?

Yeni Şafak'ta (29 Nisan) yer alan "Sezer affından militanlar yararlandı" başlıklı haber, meşru muhalefet tarzının çok dışına çıkıyor. Ali Sali imzalı bu haberde, Cumhurbaşkanı'nın affettiği mahkûmların çoğunun "terör örgütü militanları" olduğu ısrarla tekrarlanarak, Yeni Şafak okurlarının itibar edeceklerine hiç mi hiç ihtimal vermediğimiz "tarihten kalma" bir yayın yapılıyor. Aynı gazeteyi paylaştığımız Ali Sali herhalde henüz çok "genç" bir muhabir olsa gerek; peki ya bu haberi gözden kaçıranlar?! Hatırlatmaya gerek var mı bilmiyoruz: Cumhurbaşkanı'nın affettiği söylenen "sol terör örgütü mensupları", Türkiye tarihinin çok mu çok acı bir sayfasından, "ölüm oruçları"ndan tamamen tükenmiş olarak çıkabilen mahkûmlardır...

İnsaf yani.... Sonuç olarak aynı gazetede yazıyoruz.... (K.B.)

Nasıl yani?

"Haberin başlığında yorum yapılması, Hürriyet'in yayın ilkelerine aykırı…"

Hürriyet, 28 Nisan, Okur Temsilcisi bir okurun eleştirisini cevaplarken...

"REKOR KÂR REKOR KIYIM... Türk havayolu şirketleri ağır kriz yaşarken geçen yıl 64 milyon dolar kâr eden THY'de sadece iki ayda 102 kişi ya emekli edildi, ya pasif göreve çekildi..."

Hürriyet, 28 Nisan, manşet

"BU HALKIN PARASINI KURTARACAK YOK MU? MEDYANIN YAVUZ HIRSIZI... Adam halkın, devletin 1.2 milyar dolarının üzerine bir güzel oturmuş. İçeri girmiş, kılıfını uydurup çıkmış. Şimdi halk adına bu parayı almakla görevli devlet kurumlarını sindirmeye uğraşıyor..."
Hürriyet, 28 Nisan, sürmanşet (A.G.)


30 Nisan 2003
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED