AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Güler misin ağlar mısın

Bütün mesele Türkiye'de demokrasinin bir türlü rayına oturmaması, sivil iradenin tamamıyla yönetime yansımamış olmasındadır. İkisi silahlı, biri muhtıralı sonuncusu post modern olmak üzere 4 kez darbeye maruz kalan Türk demokrasisi bir türlü kendine gelemiyor.

Halk desteğinden yoksun kalan kimi çevreler, halk desteğine mahzar olan siyasi iradeye karşı demokrasi dışı yollara tevessül ederek mücadele etmeyi yeğliyorlar.

Meselenin özü de burada. Çağdaş ve demokrat olduğu izlenimi vererek halkın iradesine saygılı olduğunu söyleyen kimi takıyyeciler darbelere göndermeler yaparak aba altından sopa göstermekten de çekinmiyorlar.

Maalesef "meclisi biz bile açık tutamayız" tehdidini savuracak kadar demokratik reflekslerini yitiren milletvekillerine bile şahit oluyoruz. Sorun bu anlayıştan kaynaklanmaktadır. Yani kimi aydınlarımızın öncelikli nakıseleri demokratik anlayışı henüz hazmedememiş olmalarıdır. İkinci nakıseleri de sevmedikleri kesimin açıklamalarına, programlarına, beyannamelerine ve icraatlarına hep şüpheyle bakmalarıdır.

Bu tespitlerim kimi aydınlarımız için söz konusudur. Yoksa karşı düşünceye tahammül kültürü gelişmiş aydınlarımıza sözüm yok.

Evet aslında aydınlarımızın tamamı aynı demokratik tahammül erdemini gösterebilseler ve halkın iradesine saygılı olsalar sistemden kaynaklanan kimi olağandışı uygulamalar ülkeyi bu kadar geremez.

Ama kimi aydınlar sistemin olağandışı dönemlere ait uygulamalarına sığınınca ve hele de medya bu sığınmacılara destek verince ister istemez ülke geriliyor.

Neymiş efendim, milli görüş genelgesi yayınlanmış. Geçenlerde milli görüşle ilgili burada bir yazı yazmıştım. İşin garibi hükümet ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranabilmiş değil. Milli görüşçüler hükümeti ve başbakanı -buna biz de dahiliz- Amerika uşağı olmakla ve Türkiye'deki güç dengeleriyle anlaşmış olmakla suçlayarak ağır eleştirilere maruz bırakırken, başka bir taraf da hükümeti milli görüşe destek olmakla itham ediyor ve dışişlerinin her zaman yayınladığı bu mutad genelge sebebiyle topa tutuyor.

Bir başka gerilim kaynağı kadrolaşma iddiası. Sanki hükümet Türkiye düşmanı bir ülkeden bürokrat ithal edip onları görevlendiriyormuş gibi anlamsız bir tartışma yaşanıyor. Görevlendirilen herkes zaten devlet bünyesinde çalışan insanlar. Yani geçmiş hükümetler zamanında da zaten yönetimin değişik kademelerinde çalışan bu ülkenin insanları ve bu devletin memurları. Efendim İstanbul belediyesinden çok eleman alınıyormuş. İyi de İstanbul belediyesinde çalışanlar bu ülkenin insanları ve bu devletin memurları değil mi? Hele de üstün başarıları varsa bu insanları merkezi yönetimde görevlendirmenin ne mahzuru vardır?

Aslında hiçbir mahzuru yoktur da hükümeti eleştirmek ve yıpratmak isteyen çevreler bir bardak suda fırtına koparmanın keyfini yaşamak istiyorlar. Ülkeyi gerdiklerinin farkında bile değiller.

Hükümetler başka siyasi partilerin kurduğu kadrolarla –hele de bu kadrolar başarısız olmuşsa- çalışacaksa yapılan seçimin ne anlamı var?

Bu noktada emeklilik yaşının 61'e indirilmesini bile kadrolaşmaya yoracak kadar basit mantık oyunlarına tevessül edilmesi acınacak bir durum.

Yine bu noktadan hareketle başkanlık sisteminin tartışmaya açılmasını bile gerilim vesilesi yapacak kadar kimilerinin aklı selimlerini yitirdikleri görünüyor. Allah'tan Besim Tibuk meclise girememiş. Yoksa adamcağızı ipe götürürlerdi. Çünkü sayın Tibuk başkanlık sistemini parti tüzüğüne bile yazmış ve her münasebette yönetimde istikrarın başkanlık sisteminde olduğunun altını çizmiştir.

Ama birileri kendi evhamlarıyla ve korkularıyla hareket ettikleri için başkanlık sistemini başbakan tartışmaya açınca onu da gerginlik vesilesi kılmayı tercih ettiler.

Ya apartmanlara cami konusuna ne demeli. Başta ben olmak üzere çoğu AK Partililerin aparman altlarında konuşlandırılan cami yapılanmasına karşı olduğu halde AB uyum yasaları çerçevesinde gündeme gelen bu konuyu da hükümete mal ederek ülkeyi germek hakikaten çok üzücüdür. Çünkü bu konu aynı zamanda apartmanlara camiden ziyade mabed adı altında misyonerliğe hizmet için kiliselere meşruiyet amacını taşımaktadır!

Hele yerel yönetimler yasasını bu gerilimin bir parçası haline getirmek insana ister istemez "güler misin ağlar mısın" dedirtiyor.

İrtica gibi artık inandırıcılığını yitirmiş argümanlar da halk tarafından ciddiye alınmıyor.

Lakin gelin görün ki demokrasiyi hazmedememiş kimi çevreler MGK günleri yaklaştıkça bu gerginliğin dozunu artırmaya gayret ediyorlar.

Oysa bu çevrelerin demokratikleşme bağlamında MGK'nın sivil iradenin üstüne çıkarılmamasını tavsiye etmeleri gerekirdi. Tıpkı Taha Akyol'un MGK Genel Sekreterliğinin MİT'te olduğu gibi sivilleştirilmesini istemesi gibi.


30 Nisan 2003
Çarşamba
 
Resul Tosun
RESUL TOSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED