T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Gül'ün gezisi

Başbakan Abdullah Gül, Ortadoğu turunda oldukça geniş ilgi görüyor. Ama acaba buna "başarılı" bir gezi demek mümkün mü? Bu, hiç şüphesiz "başarı"dan neyi anladığınıza bağlı bir şey.

Eğer beklenen, bu ülkelerde Abdullah Gül'ün şahsında Türkiye'ye yönelik ilgi oluşturmaksa, bunun elde edildiği ve gezinin bu yönüyle başarılı olduğu, ilerde de bunun verimlerinin elde edileceği söylenebilir. Ama gezinin amacının böyle bir lobi çalışması olmadığını biliyoruz.

Gezinin amacı, bölge ülkelerinde "savaşa karşı" bir zemin oluşturmak ve Amerika'yı böylece dizginlemek ise, bu zemin oluşturulsa bile Amerika'nın dizginlenebileceği hususu şüpheli ve bunun bir de Amerika'yı kızdırma riski var. Abdullah Gül'ün gezisinin şu sırada Amerika'dan nasıl okunduğu hususu gerçekten ilgiye değer.

Şayet gezinin amacı bölge ülkelerini harekete geçirerek Saddam'ı savaşsız çekilmeye razı etme yolunda bir baskı gücü oluşturmak ise, bu gezi ile bunun da gerçekleşmesi ihtimali zayıf, çünkü Saddam'ın bundan etkilenmesi zor, bir de ABD politikaları ekseninde böyle bir misyona soyunmanın Türkiye'nin üzerine düşen bir görev olup olmadığı da tartışmalı. Ayrıca, ABD'nin Saddam sonrası politikalarına kefil olmak anlamına gelen bu tavır, açık senede imza atmaktan farksız.

Hiç şüphesiz Gül'ün gezisini anlamsız bulmak mümkün değil.

Ama çaresizliğin getirdiği bir sonuç bu, neticesi de o kadar anlamlı. Savaş ateşini söndürmek için, Hazreti İbrahim'in ateşine su taşıyan güvercinin katkısı gibi bir şey... Bir duruş ifadesi.

Gerçekte sadece Türkiye değil, tüm bölgenin çaresizliğini sergiliyor olan bitenler...

Belli ki bölgede tüm ülkeler bir Amerikan müdahalesini istemiyor. Bu müdahalenin bölgeyi uzun süre sarsacağı ve en kötüsünün de belirsizlik olduğu, savaşın içinden yeni savaşlar çıkabileceği inancı paylaşılan bir görüş. Böyle bir müdahalenin, işin patronu konumunda bulunan Amerika ve İngiltere'den sonra bölgede sadece İsrail'in pozisyonunu güçlendireceği, Türkiye'nin bile ancak savaşa müdahil olmak durumunda kendini olumsuz gelişmelerden koruyabileceği gerçeği açıkken Amerika'nın yanında savaş taraftarı olmanın çılgınlık olacağını herkes biliyor.

Ama ne yapabilirler?

Bir ortak irade üretip, "Bu coğrafyayı bize bırak, bu toprakların kanadığı yeter. Savaş ve kana doydu bu topraklar. Bu coğrafya kendi sistem restorasyonunu kendisi yapsın. İsrail bombası bölgeyi sancılandırmak için yetiyor da artıyor bile. Amerikan gücü, bölgeye yeni bombalar yerleştirmek demek. Bizi bize bırak!" denebilse, böyle bir yürek atışı sergilenebilse belki... Ama bu coğrafyada, halklar nezdinde ortak yürek vuruşları bulunsa bile, yönetimler planında böyle bir sonuç üretmek son derece güç. Bunu Amerika da biliyor ve gelip teker teker ülkelerin boynuna biniyor. Türkiye'yi bir yerinden, Körfez ülkelerini başka, Suudiler'i başka, Mısır'ı başka yönünden kuşatıp, daraltıp, bunaltıp, kendi politikalarına ram etmek için sıkıştırıyor.

Bir süper güç o, evet, ama her şeye kadir değil, haşa.

Zaafları kullanıyor.

Ortadoğu ise, zaaflarla malül.

Abdullah Gül'ün gezisi, şu dar zamanda bir iç muhasebe sağlasa gelecek için ümitvar olunur diye düşünürüm.

"Görüyorsunuz bölgenin halini, hepimizin geleceği karanlık ve hiçbirimiz bir şey yapamıyoruz. Ve herbirimizin diğeri ile sorunu var" gibi bir eksende iç muhasebeler yapılsa...

Amerika bölgeye ateş kusan silahlarıyla yerleşecek ve bölgenin bir 80 yılı daha elden gidecek...

Bölgede en parlak ülke, sadece Amerika-İsrail- İngiltere üçlüsünün aslan payını aldığı sofradaki kırıntılarda (yoksa artıklarla mı demeliyim?) ikbal arayacak... Bu parlak ülke Türkiye mi olacak?! Vay halimize!

Bunu sadece Abdullah Gül ve onun danıştığı çok değerli strateji uzmanları değil, bu coğrafyada yaşayan ve Birinci Dürnya Savaşı yıkımının bütün acıları ülke ülke kavim kavim üzerlerinden geçen sokaktaki sade insanlar bile görür.

Evet Ortadoğu zaaflarla malul, Amerika bu zaaf ortamını kullanarak yerleşmek istiyor bölgeye ama, ona da bir şeyin hatırlatılması lazım.

Rahat etmeyecek bu coğrafyada... Diken üstünde oturacak. Sürekli düşmanlık görecek. Gözler, en azından 1.5 milyar insanın gözleri (Dünyadaki savaş karşıtı öfkeyi ayrıca hesaba katmak lazım) öfkeyle bakacak Amerika'ya... Demokrasi, insan hakları getiren değil, yeni istilacı-sömürgeci güç olarak değerlendirilecek.

Keşke Abdullah Gül, yani Türkiye, Amerika'yı bu akıl dışı projeden vazgeçirebilseydi. İkna gücünü, süper güç olmanın, her şeyi meşrulaştırmadığı noktasında yoğunlaştırsaydı. Keşke Yahudi lobisine ulaşıp, İslam dünyasının yüreğini kanatacak bu eylemin, İsrail'in kuşatılmışlığını daha da derinleştireceğini, Ortadoğu'ya kan ve barut taşımanın, barışı değil, sürekli kinleri besleyeceğini anlatabilseydi...

Amerika'yı Ortadoğu'nun üzerine ülke siyasetine hakim Yahudi lobisi sürüyor.

Aynı Yahudi lobisi, bölgede İsrail'in yaktığı savaş ateşini görmezden geliyor.

50 yıldan beri küçücük bir Filistin halkına boyun eğdirebildi mi İsrail?

Bölge boyun eğmeyecek Amerika'ya... İnsanlığın vicdanı boyun eğmeyecek.

Burada son olarak bir şey daha not edilmeli: Abdullah Gül'ün canhıraş gayreti, şayet utanç payı olarak Avrupa'ya, Rusya'ya, Çin'e, Japonya'ya yansırsa fayda sağlamış olacak. Bir süper gücün elinde hiçbir makul gerekçe olmaksızın (Çünkü BM silah denetçileri ABD'nin gerekçelerini şu ana kadar boşa çıkarmış bulunuyor) bir ülkeye savaş dayatması karşısında, hem dünya politikasında etkinlik iddiasında bulunup hem de Türkiye'nin savaşı önleme çabalarına seyirci kalmak ancak utanç payı verir çünkü...


7 Ocak 2003
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED