|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Prof. Dr. Orhan Okay, son kitabı "Bir Başka İstanbul"da, elli yıl öncesini lezzetli bir dille anlatıyor. Okay, ülkeye İstanbul üzerinden bakarak zor durumda olduğumuzu söylüyor.
ÖMER ÇAKKAL
"Bir Başka İstanbul" isimli kitabı, geçtiğimiz günlerde Kubbealtı Neşriyatı'ndan çıkan Okay, son elli yılda İstanbul'a ve insanımıza neler olduğunu anlattı. "Balat beni şoke etti" Prof. Dr. Orhan Okay İstanbul'un en zarif dönemlerinde gençlik yıllarına kadar kentin havasını soluyor. Üniversiteyi bitirir bitirmez Anadolu'ya geçiyor ve çoğu Erzurum'da olmak üzere 40 yılı aşkın bir süre öğretmenlik yapıyor. Ve İstanbul'a döndüğünde karşısında bambaşka bir şehir görüyor. "Döndüğünüzde İstanbul'da sizi en fazla üzen değişim neydi?" sorumuzu şöyle cevaplıyor: "Yıllar sonra Balat'a gittiğimde, çok farklı buldum. O bahçeler, koyun kuzu otlatılan arsaların yerlerine dikilen gecekondular ve gecekondunun apartmana dönüştürülmüş versiyonu olan binalar eski Balat'ı tümden silmişti. Onun için bu semlter beni daha fazla şoka uğrattı." İnsanımıza bir şeyler oldu "Peki bu kaybedişin tek nedeni, soğuk-şekilsiz binalar ve şehrin değişen silüeti mi?" diye sorduğumuzda ise düğüm çözülüyor: "Elbette yalnız binalar değil. Bu binaları da böyle yapan insanlar değil mi? Yıllar geçtikçe insanımıza birşey oldu, bilemiyorum. Türk insanı yarım asırdan beri sürekli bir takım değerlerini yitirmekte. İnsani ilişkiler bozuluyor, aile yapısı çözülüyor, suçlar artıyor. Her toplum zaman zaman bazı sorunlar yaşar. Ancak her ulusun bir takım sigortaları vardır ve yeri geldiğinde bunlar devreye girer, sorunlar çözülür. Bizim sigortalarımız da toplum yapımızda yatıyordu. Ne acıdır ki, Türkiye son elli yılda sigortalarını yitirdi." Bir ulusu en iyi sokaklar anlatır Prof. Okay'a "Geçmişten bugüne İstanbul'un sokaklarında neler değişti" diye sorduğumuzda ise, aslında insanımıza neler olduğunun cevabını alıyoruz: "Yataydı eskiden sokaklar. Şimdi dikey. Ve o yatay sokaklarda, yani tek katlı evlerde oturan insanlar yoldan geçen insanları görürdü. Bazan seslenirdi. İşte 'Babanın hastalığı nasıl oldu?, Annene selam söyle' diye. Söz ve selam yaygınlaştırılırdı. Oysa bugün pencereler yükseldi. İnsanlar birbirini görmüyor bile. Apartmanlarımızda merdivene bakan penceremiz yok ki; yukarı çıkan komşumuzu görelim!" Küçük bir ümit var Bazılarına göre geçirdiği değişimle birlikte hafızasını yitiren İstanbul'un yaşadığı süreçte, Okay'a göre olumlu haneye yazılacak şeylerde var. Ona göre artık vakıf ve belediyelerin tarihi binalara eskisinden daha fazla önem veriyor ve tarihi değerlerin kurtarılması yolunda önemli adımlar atıyorlar.
Orhan Okay son kitabı "Bir Başka İstanbul"un, diğer eski İstanbul'u anlatan kitaplardan farkını ise, konu aldığı mekanlara bağlıyor. Şimdiye kadar yazılan kitaplarda daha çok eski Beyoğlu, Boğaziçi ve Galata gibi belli başlı semtlerin kaleme alındığını kaydeden Okay, "Bir Başka İstanbul'un konusunu ise eski mahalleler, Balat, Şehzadebaşı, Koca Mustafa Paşa, sur dibi İstanbul'u oluşturuyor." diyor.
"Dışarıdan gelenler ayak uyduramadı"
"1938'de İstanbul nüfusu 1-2 milyon kadardı ve ülke nüfusu o zamanlar 17 milyondu. Yani İstanbul Türkiye'nin 17'de biri kadardı. Halbuki bugüne gelindiğinde İstanbul nüfusu, toplam nüfusun 5'te birini oluşturuyor. İşin kötü yanı bu gelen insanlar, ne İstanbul kültürünü benimsediler, ne de kendi kültürleri ile varlıklarını sürdürebildiler. Benim çocukluk yıllarımda da taşradan İstanbul'a göç vardı. Ancak gelenler İstanbul'un inceleğini, zerafetini görüyor ve uyum gösteriyorlardı. Kendileri olmasa bile çocukları bir İstanbullu oluyordu. Ama son yıllarda böyle olmadı. Taşradan İstanbul'a göçen insanlar ne İstanbul'un zerafetine ayak uydurdular, ne de Anadolu'daki kültürleriyle varolabildiler. Adının koyulamadığı, garip bir değer sistemi ile yaşamaya devam ettiler. Bir de şu var. Eski İstanbulluların nüfusu çok değişmedi. Olsa olsa 1.5 milyon kadardır. Geriye kalan on küsür milyon insanın gerçek İstanbulluları tanıması ve şehre ayak uydurmaları da mümkün değil zaten."
|
|
|
|
|
|
|
|