T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Son notlar

Doğrusu çok alındım. Pazartesi günü, Hürriyet'in sekiz sütuna verdiği "Davos'ta Gila'ya sorulan soru" manşetini görünce benim yerimde siz de olsaydınız mutlaka bozulurdunuz. Yeni Şafak'ın dünkü manşeti de, pekâlâ, "Davos'ta Tâhâ'ya verilen cevap" olabilirdi...

Hürriyet'te iş dünyasından kulis yazılarına imza atan Gila Benmayor deneyimli bir gazeteci. Aylar öncesinden bağlantı kurduğundan Dünya Ekonomik Forumu'nun salonlarında elini kolunu sallayarak dolaşabiliyordu. Hemen her yıl buraya geldiği için de pek çok önemli kişiyi daha önceden tanıyor Gila.

Soru, Gila Benmayor'a, Fransız televizyonundan Arlette Chabot tarafından Türk Gecesi'nde sorulmuş. Okuyalım: "Ayaküstü bir süre sohbet ettiğim France 2 Televizyonu editörlerinden Arlette Chabot partiden çıkarken yanıma yaklaşıyor ve 'Kendine türban takmak için kaç yıl veriyorsun?' diye soruveriyor. Belki o gece orada bulunan çoğu yabancı dâvetlinin kafasındaki soruyu dile getiriyor. Belki türbanın en hararetli tartışıldığı Fransa'dan geldiği için soruna hepsinden fazla hassas."

Fransız bayan televizyoncunun o soruyu sormasının sebebi, tahmin edebileceğiniz gibi, Türk Gecesi'ne Ak Parti kadrosundan bazı siyasilerin başörtülü eşlerinin de katılması… Yoksa, Türkiye'de, Osmanlı döneminde bile, Gila Benmayor'un yedi göbek kadın ataları başlarını örtmek zorunda bırakılmamışlardı…

Hürriyet yazarı, Arlette Chabot tarafından sıkıştırılırken, ben de salonun öteki tarafında Theo Sommer ile aynı konuda sohbet ediyordum. Dün yazdım, okudunuz. Die Zeit gazetesinin yönetmeni olan ünlü Alman gazeteci, Emine Erdoğan ve Hayrünnisa Gül tarafına bakarak, bana, "Ben liberalim ve ülkemdeki Müslüman bayan öğretmenlerin başörtüsüyle derse girmelerine destek çıkıyorum" dedi... Fransız televizyoncunun görüşünü aktaran Gila gazetesine manşet oldu, Alman yayın yönetmeninin tespitini aktaran Tâhâ'yı dünkü Yeni Şafak'ı hazırlayanlar görmedi… Gelin de kızmayın bakalım.

Türkiye'den Davos'a katılanların en büyük sıkıntısı kalacak yer bulmaktı. Bazı işadamları bile 30-40 km uzaklıkta yer bulabildiler kendilerine. Sorun sadece Davos içindeki otel ve pansiyonların fiyatlarının yüksek olması değildi, kalacak yer yoktu; her gece bir başka otelde kalanlarımız oldu… İki odalı düzgün bir pansiyona, üç gün için, 1500 dolara kadar para ödemek gerekti. Kaldığım pansiyonu vaadettiğimiz vakitten iki saat geç terk etmemiz, bir sonraki konuklara söz veren evsahibiyle aramızda soruna yol açabilecek gibi göründü. Küçücük Davos, bizi buraya çeken toplantılar sebebiyle, az zamanda büyük vole vuruyor…

Dünyanın gelecekte alacağı biçimin tartışıldığı bir zemine çok sayıda gazetecinin ilgi göstermesi doğal. Nitekim, Türk Gecesi'ne geldiğini gördüğüm veya sonradan öğrendiğim pek çok ünlü kamuoyu önderi oldu. "Türkiye" denildiğinde önceden akıllarına hangi imajlar üşüşüyorsa, katıldıkları geceden sonra eklenen yenileri yüzünden kafalarının iyice karıştığına eminim… Ak Parti önderlerinin Davos çıkarmasından çeşitli sebeplerle rahatsızlık duyanlar olduğunu biliyorum; ancak onlara aldırmayın, Davos çıkarması çok yerinde ve çok zamanında bir girişimdi.

"Bu yıl Davos'ta ne oldu?" diye soracak olursanız, "Dünya Davos'ta Türkiye ve gerçekleriyle tanıştı" diyebilirim. Dünya, Davos'a kadar, Türkiye'nin gerçeklerini bölük-pörçük biliyordu; tanıtanlar hep belli yönlerini öne çıkarttıkları için… Oysa, bu yılın Davos'unda, Türkiye, olabildiğince gerçekçi bir biçimde, her yönüyle, dünya seçkinleriyle tanıştırıldı. Arlette Chabot ile Theo Sommer'in verdikleri tepkiler durduk yere değil...

Davos'ta bu yıl bir şey daha oldu: Katılımcı Amerikalılar, Avrupalılar başta olmak üzere, dünyada sevenlerinin müthiş azaldığını fark ettiler... Panelleri izleyenler aktardılar; Amerikalıların katıldığı her oturum bayağı hareketli, renkli ve heyecanlı geçmiş… Pazar günü konuştuğu bir panelde, Colin Powell'i iyice sıkıştırmışlar. Sıkıştıranlardan biri, Amnesty International başkanı Irene Khan, diğeri de Anglikan Kilisesi'nin eski başı Lord Carey… Irene Khan'ın Irak halkıyla ilgili hassasiyetine, rahip Carey Filistinlileri de ekleyince, Powell'in açık siyah olan yüz rengi biraz koyulaşmış olmalı.

Oysa, dünya kamuoyunun haklarında ne düşündüğünü öğrenmek için, Amerikalıların dağa tırmanmaları gerekmiyordu. Çok daha yakına, Amerika'nın uluslararası medyasının yaptığı anketlere baksalar, durumun vahametini öğrenebilirlerdi.

TIME, milyonlarca satan ve dünyanın dört bir tarafında okunan bir dergi. İnternet sitesinde değişik konularda okur anketi yapan TIME, kısa süre önce, şu soruyu tartışmaya açtı: "Hangi ülke 2003 yılında dünya barışı için en büyük tehdidi teşkil ediyor?" Bu soruya cevap verecekler üç ülke arasında tercih kullanmak zorundalar. İlk ikisi ABD başkanı George Bush'un 'şer ekseni' tanımına uyan ülkeler: Irak ve Kuzey Kore... Üçüncü ülke ise, Bush'un başında bulunduğu ABD...

Bu soruyu sorarken, TIME, Irak ve K. Kore'nin neden tehdit unsuru olduğuna dair uzun izahat veriyor, ABD konusunda ise susuyor... Bu soruya şimdiye kadar cevap veren 300 bine yakın kişinin kanaati şu: En büyük tehdit ABD (yüzde 83.9); Irak (8.6) ve K. Kore (7.5) açık arayla geride...

Bu yılın Davos'u öğretici ve göz açıcıydı.


28 Ocak 2003
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED