|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'a yapacağı saldırı tam bir göstergeler savaşına dönüştü. Saddam ve Irak üzerinden bölgede hesabı olan güçler veya muhtemel güçler arasında semiolojik bir savaş veriliyor. NATO'da Türkiye'nin taleplerine karşı direnen Almanya ve Fransa, Türkiye üzerinden Amerika'ya kafa tutuyor. Hedef Türkiye olmaktan çok savaşta ABD'nin müttefiki görünen bir ülke üzerinden Amerika'nın Ortadoğu politikasına karşı çıkmak. Amerika bir yanda Irak'a saldırarak bölgeye yerleşmeyi hesaplarken aslında şimdi aynı ittifakta yer alan ama potansiyel rakibi olan Avrupa Birliği'nin önünü kesmeyi hedefliyor. Askeri olarak birer cüce ama ekonomik olarak devleşen Avrupa Birliği, özellikle Almanya'nın enerji hatlarını elinde tutmayı hedefliyor. Bu arada, Filistinli çocukların attığı her taşın dünya medyasında manşetlerden inmediği, Ortadoğu sorununu İsrail sorununa indirgeyen haber tarzı bir anda gündemden düştü. 11 Eylül sonrası, Batı kamuoyunu, kanlı işgaline ve devlet terörüne en azından göz yumması ve mümkün olabildiğince destek alabilmek için terör ve Filistin mücadelesi arasında doğrudan bir ilişki kurma gayretiyle kampanya yürüten İsrail bugünlerde çok sessiz görünüyor. Şiddet tüm hızıyla tırmandığı halde garip biçimde Filistin sorunu artık alt sıralarda yer alıyor. İsrail, dünyanın dikkatlerini Saddam'a çevirdiği bir dönemde bilinçli biçimde kendini gündemden çekerken, dünyada hiçbir itiraz sesi yükselmeden devlet terörü tüm hızıyla devam ediyor. Filistin'i toplama kampına çevirecek "utanç duvarı" hızla yükseliyor, Filistinliler topluca dünyanın en büyük hapishanesine kapatılıyor ama hiç kimsede duvarın ötesini görme cesareti yok. Daha bir ay kadar öncesine kadar İsrail tanklarının paletleri dönmeye başlasa tüm dünya Filistin'i konuşurken bugün üç saatte bir Filistinli öldürülüyor olmasına karşın itiraz sesi gelmiyor.. BM denetçilerinin bulduğu boş kovanlar Amerika için savaşın gerekçesi sayılırken, bölgenin tek nükleer ve kitle imha silahlarına sahip ülkesi, yani İsrail bir işgalci devlet olmaktan dolayı cezalandırılma korkusu duymuyor. Oysa Irak'a yönelik saldırıyı meşrulaştırmak için yapılan suçlamaların tümü fazlasıyla İsrail'de mevcut. İsrail'in elindeki nükleer silahların varlığı bile sorgulanmadığı bir savaş ortamında sessiz kalmaktan daha akıllıca bir taktik olamazdı. Ne var ki, İsrail sessiz kalmıyor, bilakis devlet terörünün dozajını gittikçe artırmasına rağmen medya İsrail uygulamalarına karşı sessizlik perdesine bürünüyor. Filistinliler'in topraklarını savunma hakkını terörle özdeşleştiren propaganda ağı gerçeklerle kamuoyu arasında gerilmiş görünüyor. Gazze'de, Batı Şeria'da her gün Filistinli çocuklar ve yaşlılar İsrail askerlerinin bombaladığı evlerin enkazı altında can veriyor. Bu ahlaksız tutumu en çok sorgulaması gereken ülke Türkiye'dir. Semiolojik savaşın İsrail cephesi yeni bir boyut kazandı. Belçika yüksek mahkemesi Sabra ve Şatilla katlimanın sanığı Ariel Şaron'un başbakanlık görevi bittikten sonra yargılanabileceği kararını aldı. Bu bile ABD'nin İsrail'le kurduğu ayrıcalıklı-ahlaksız ilişkinin boyutunu sergilemeye yetiyor. Bir ülke düşünün ki, başbakanı katliam sanığı, nükleer ve kitle imha silahlarına sahip ve bölgesinde birden fazla ülkenin toprağını işgal etmiş durumda. Belçika mahkemesinin aldığı kararın hukuki olmaktan çok siyasi olduğu açık. Amerika'nın Irak üzerinden Avrupa'ya mesaj verdiği bir dönemde bu mahkeme yeniden gündeme getirerek Avrupa'nın, stratejik ortağı üzerinden ABD'yi köşeye sıkıştırmaya çalışmasından başka izah edilemez. Ortadoğu'da Amerika'nın ilişkilerinin gergin olduğu her noktada AB'nin karşı tutum içine girdiği bilinen bir gerçek. Benzer bir tutumu Amerika sömürgeci güç olarak çıktıkları Ortadoğu'da ikinci dünya savaşı sonrası İngiltere ve Fransa'ya karşı almıştı. Sömürge sonrası ilişkilerde hegemonik güç olarak devreye girmek isteyen ABD Süveyş krizinde olduğu gibi sömürgecilerin mirasını almak istememiş, onları yalnız bırakmıştı. Şu anki durum 1950'lerin Amerika-Ortadoğu-sömürgeci güçler (İngiltere ve Fransa) arasındaki ilişkilerin aynısı değil. Ancak, AB bölgesel güç olmaktan küresel güç olma aşamasına geldiği şu ortamda muhtemel rakibini ve pozisiyonunu kolluyor. Savaşın sonucu ne olursa olsun, hatta ister savaş çıksın ister çıkmasın, bu süreçten en kârlı çıkacak ülkelerin başında İsrail geliyor. Savaş bitinceye kadar Filistinliler'in pozisyonunu iyice güçsüzleştirerek kazandığı yeni pozisyon üzerinden yeni bir barış süreci(!) başlatabilir. Ne yazık ki, tarihin en büyük ironisi olarak, semboller üzerinden yapılan bu savaş aynı zamanda kan ve acıya tekabül etmektedir. Yahudi sorununu Ortadoğu'ya ihraç ederek İsrail gibi bir terör devletini doğuran Avrupa da terörle mücadele adına Irak'ı imha etmek isteyen Amerika'nın da sembollerinin kurbanı bölgenin insanı.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |