|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Irak'a müdahale sürecinin en kritik aşamasına ve kararların verileceği zor günlere giriliyor. Washington'dan Ankara'ya kadar bütün merkezlerde doğal olarak, bu kararın ağır yükü ve atılacak her adımın dünya tarihinde bırakacağı etkinin şiddeti büyük bir politik stres yaratıyor. Karar vericiler de bu stresi fazlasıyla yaşıyorlar. Pazarlık masalarında yaşanan gerilimin, dışarıya yansıması da bunu gösteriyor. Bu atmosferde Ak Parti lideri Tayyip Erdoğan'ın kafasında neler bulunuyor? Erdoğan'la Irak krizi çerçevesinde bir sohbet imkanımız oldu; sohbeti değil ama "genel hava"yı aktaralım. Ak Parti lideri öncelikle, son ana kadar savaşsız seçenekleri zorlama konusunda kesin kararlı görünüyor. ABD'nin savaş için bastırıyor olmasına rağmen hükümet, "Türkiye'nin bu yüzyıla savaşla başlamaması için" bütün imkanları kullanacak. Bu noktada Türkiye'nin krize ilişkin tutumunda kesinleşen ilk hat belli kesinleşiyor: "Savaşın dışındayız ve öyle kalacağız!"
Tezkere neden gecikti?
Savaşı önleme ya da geciktirme konusunda Avrupa-NATO kanadı diplomaside hâlâ belirli bir ağırlık taşıyor. Erdoğan, hem Kopenhag Zirvesi öncesinde yaptığı AB turlarında 15 AB lideriyle, hem de Rusya ve Çin liderleriyle Irak sorununu görüşmüş ve savaşsız çözüm noktasında mutabık kalmıştı. Bugün de AB liderleriyle en azından telefon diplomasisi yapması konusunda öneriler geliyor ama Erdoğan, Başbakan'ın temasları sürerken iki başlılığa yol açılmaması gerektiğini düşünüyor. Bu noktada, Başbakan Abdullah Gül'ün Brüksel'de yapacağı temasları önemsiyor. Ak Parti lideri, gündemden düşmüş olmasına rağmen Türkiye'nin AB üyelik perspektifinde bir gerilemenin sözkonusu olmadığının da altını çiziyor. Türkiye'nin Irak konusundaki kararıyla yakından ilgili bir konu da BM silah denetçilerinin savaşı gerekçesiz kılan raporu ve NATO'nun Türkiye'nin güvenliğine yönelik isteksiz tutumudur. Masaya oturulduğunda, bu hususlar ABD'ye de iletiliyor mu? Evet, ikinci tezkerenin gecikmesinde ve hükümetin ağırdan almasında bu faktörlerin payı bulunuyor.
A ve B Planları
Ancak, görünen o ki Amerika'nın Türkiye'den taleplerini elde etmeye yönelik presi de zaman zaman sınırı aşıyor. Washington'un elinde Türkiye'siz seçeneğe göre hazırlanan bir B Planı bulunması ve her anlaşmazlık anında bir baskı unsuru olarak zikredilmesi de bunu gösteriyor. A Planı Irak'ın kuzeyden yani, Türkiye toprakları kullanılarak ve Türkiye'deki üst limanlardan lojistik alınarak vurulmasını öngörüyor. B Planı ise güneyden harekatı öngörüyor. İlki, ikincisine göre daha kolay, daha maliyetsiz ve daha kısa süreli bir harekat imkanı sağlıyor. Amerikalılar, "Türkiye olmazsa, biz de B Planı'nı uygularız" demekte bir sakınca görmüyorlar. Erdoğan da bu noktada "kaçınılmaz olan savaştan en az zararla çıkmak ve Türkiye'nin ekonomik kayıplarının karşılanmasını sağlamak için" optimum noktanın yakalanması gerektiğini söylüyor. Optimum nokta, "Türkiye'nin çıkarlarının ve ulusal onurunun korunması" olarak tanımlanıyor.
Herşeyi belgelemek şart
Ancak, bu cümleden anlaşılan sadece ekonomik kaybın karşılanması garantisi değil, savaş sonrası yeni oluşumlarda da aktif olma imkanı sağlanmasıdır. Erdoğan, "yeni oluşum"un ayrıca tarif edilmesi gerekmediğini düşünüyor ve dahası, bir ad konularak şimdiden bazı adımlara meşruiyet temeli hazırlandığına dikkat çekmiyor. Türkiye her adımda, 1991 körfez Krizi tecrübesinden yararlanıyor. Bu tecrübe, müttefik de olsalar milletlerarası ilişkilerde bütün projeksiyonların belgeye dayanmasını zorunlu kılıyor. Erdoğan da ABD ile yapılan her türlü mutabakatın belgelenmesine büyük önem veriyor. Savaş sonrasında Türkiye'yi olumsuz etkileyecek ve Irak'ın toprak bütünlüğünün bozulması ve yeraltı zenginliklerinin (petrol) sahiplik değiştirmesi halinde ortaya çıkacak yeni oluşumlar konusunda da bu belgeyi istiyor. Türkiye için savaş tazminatından daha önemli konunun, savaş sonrası yapılanmadaki pozisyon olduğuna şüphe bulunmuyor.
Asker ve bürokrasi iyi çalışıyor
Tayyip Erdoğan, kriz yönetiminde görev alanların çalışmasından son derece memnun görünüyor. Başbakan'ın, bakanların, bürokrasinin ve askerlerin büyük bir uyum içinde çalıştığını söylüyor. Dışişleri bürokrasisinin "hiç bu kadar yoğun çalışmamıştık" dediğini aktarıyor. Tek şikayet CHP'nin tutumundan. "Sayın Başbakan üç kez kendisini bilgilendirip durumun ciddiyetini anlattığı halde Baykal, buna uygun davranmıyor. Durumun hassasiyetinin farkında olmasına rağmen, sorumlu muhalefet sergilemiyor." Hiç şüphesiz zor günler... Irak krizi Türkiye'nin yeni döneme geçiş vizyonu ve Ak Parti'nin "tek başına iktidar gücü"nün tahakkuku açısından da talihsiz bir başlangıçtır. Ama siyaset de zorlukları aşmak için vardır. Erdoğan da öyle düşünüyor. "Endişelenmeye gerek yok. İnşaallah bu günleri de da aşacağız!" diyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |