|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İşte geldim. Niyeyse, fazla uzak kalamıyorum. Hoşlanmayanlara ve dudak bükerek göz ucuyla nazar edenlere saygı; bu köşeyi zevkle okuyanlara, saygıya ilaveten bir de sevgilerimi sunarım. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer, kürkçü dükkanıdır derler. Bu söz, oturmuş, yerini bulmuş atasözlerimiz arasında müstesna bir yere sahiptir ama, aynı zamanda çevrecileri aşırı derecede rahatsız eden bir mantık örgüsüne sahiptir. Öyle ya, önünde sonunda her tilkinin vurulacağı düşüncesi, arka planda kuzu kuzu yatmaktadır. Sadece vurulsa iyi, derisi yüzülecek, temizlenecek, tabakhanede işlenecek, ardından kürkçü dükkanına gelecek!.. Vay babam vay! Tilki bir yana, bu saydığım işler bayram münasebetiyle kurbanlıklara yapıldı. Nasıl olduysa, bu sene kurban derileriyle ilgili patırtı çıkmadı. Demek böyle de olabiliyormuş. Fakat kesimle ilgili tartışmalar, daha doğrusu ekranlara yansıyan kırmızılı görüntüler unutulacak gibi değil. Gelecek kurban için şimdiden formül aranmalı. Aramakla kalmamalı, bulunmalı da. "Bizi bu görüntülerle AB'ye almazlar" gerekçesiyle değil, o çirkinliklerin bize yakışmadığı düşüncesiyle esaslı bir çözüm yolu bulmak zorundayız. İbadeti eziyet haline dönüştürmeye kimsenin hakkı yok.
ÇOCUK VE REKLAM
Konya'dan Fatma Bağan bildiriyor... Büyük ablamın küçük oğlu Abdürrahim, altı yaşında. Bize fıkra anlatacağını söyledi. Meşhur fıkralardan "Bir Türk bir Alman..." diye başlayan fıkralardan anlatacaktı. Söze şöyle başladı: "Bir gün bir uçakta bir Türk, bir Fransız bir de Franlı varmış..." Biz Fransız'ı anladık da Franlı'yı pek anlayamadık... Arkadaşımın yeğeni Muhammed Ali de beş yaşında. Televizyonla yaşayan, daima tv seyreden, televizyon çocuğu bir ufaklık. Hatırlarsınız tv'lerde bir ciklet reklamı var. Reklam kahramanı cikleti ağzına atıp çiğnemeye başlayınca, yanındaki köpek, gencin ağzına yapışıyor. Muhammed Ali bu reklamı çok beğenmiş ve 85 yaşındaki büyük babaannesinin üzerine "sana o reklamı göstereyim" diyerek atlamış. Babaanneyi çocuğun elinden zor kurtarmışlar. Reklamların özellikle çocuklar üzerinde nasıl etki yaptığını merak edenlere duyurulur.
SELİS-FASELİS
Bayram öncesi Antalya sırılsıklamdı. Aralıksız yağmur yağdı. Hiç dinmeyecek sandım. Bir şapkacı dükkanında yanyana ve üstüste dizilmiş çeşit çeşit şapkaları andıran dağlardan şelaleler akıyordu köpük köpük. Giderken öğle yemeği için durduğumuz Isparta'da Demirel ve Erkan Mumcu'nun kulaklarını çınlattık. Başkasından bilmesinler diye belirtiyorum. Göynük, Kemer, Olimpos görülmesi gereken yerler. Dağ, deniz, orman, hepsi bir arada. Bir yanda portakal bahçeleri. Hele bir de Faselis var ki, benim için özel bir anlamı var. Özel bir anlam deyince aklınıza yanlış şeyler gelmesin. Orman içinde tarihî şehir kalıntıları. Yanyana hamamlar, agoralar, tiyatro... Özellik şurada: Kitabı "Selis" Yayınları arasından çıkmış birinin, Antalya'ya gidip de "Faselis"i görmeden dönmesi yanlış olmaz mıydı? Eğer okuduysanız, sizin de görmeniz gerekir. Öğretmen ve öğrencilere giriş de çıkış da bedava. Giderseniz kimliğiniz yanınızda olsun.
BAYRAM TRAFİĞİ
Bir gün geç gidip bir gün erken dönmekle, bayram trafiğine yakalanmamış olduk. Arkadaşlardan biri bu fikri pek tuttu. "Keşke herkes böyle yapsa" deyiverdi. Teorik açıdan doğruymuş gibi gözüküyorsa da, o takdirde bayram trafiğinin günleri değişmiş olur, yine tıkanıklık yaşanır. En iyisi, herkesin bildiği gibi gidip gelmesi.
EĞİTİM-TERBİYE
"Eğitim" ve "terbiye" kelimeleri ile ilgili sınıf içinde bir konu açılıyor. Öğretmen soruyor, öğrenci cevap veriyor:
GÜNÜN SÖZÜ
Haksız güç, zalim; güçsüz hak, çaresizdir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |