T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Geç olsun, güç olmasın...

Bazen gözümün önünde duran bir gerçeği keşfetmem bayağı bir süre alabiliyor. Bu defa da öyle oldu. Daha ilk günden, "Şu anda olup bitenler ne kadar da 28 Şubat sürecini andırıyor" demem gerekirken, aradaki benzerlikleri fark etmem için bugünü beklemem gerekti...

Önce, İstanbul/Atatürk Havalimanı'ndaki güvenlik denetiminin uzun kuyruklara sebep olduğunu gördüm. Uçakta, New York Times gazetesinde çıkan yazıları okudum. Akşam, BBC-World televizyonunda, David Dimbelby'nin yönettiği 'siyaset meydanı' benzeri bir programda Richard Perle'ün söylediklerini dinledim... Dün de, bizden bir yazarın, kendisine 'off-the-record' olarak söylendiğini özellikle belirttiği, Bush'un bir yakınına ait sözlerin, bir başka gazetenin manşetine tırmandığı gerçeği ile yüzyüze geldim... Jeton tam 24 saat sonra düştü: Türkiye'de 28 Şubat'ta hangi yöntemler uygulandıysa, ABD, dünya çapında aynı tarzda davranıyor...

O günleri hatırlayın. Televizyonlarda birbiri ardına 'kasetler' yayınlanmıyor muydu? En ünlüsü Fadime Şahin'le ilgili kasetler canım... Şimdi de, neredeyse hergün, yeni bir kasetle dünyanın karşısına çıkıyor ABD. Üsame bin Laden'e ait olduğu söylenen bu kasetlerle, Amerikalılar, dünya halklarının kafasını karıştırıyorlar...

28 Şubat'tan aklınızda kalan en çarpıcı gerçek herhalde 'andıç' denilen belgelerin varlığı... Bende öyle. İktidar değişikliğine kafaya koyan bir odak, bunu, belgelerde öngörülen yöntemlere başvurarak gerçekleştirdi. Bir andıçta, belleğinizi yoklayın, "Ülkemizin öndegelen gazetecilerine bu konuda yazı yazdırılacak" deniliyordu. Nitekim, öngörülen konuda, 'ülkemizin öndegelen gazetecileri' birer yazı yazmışlardı...

Şimdi de yapılan o. Washington, bu defa 'dünyanın öndegelen gazetecilerini' kullanarak istediği sonucu almaya çalışıyor. Kimi ABD'nin isteklerine direnen Fransızları aşağılayan yazılar oluyor bunların, kimi Almanları hedef alan "Bu yolda devam ederseniz, ülkenizdeki üsleri kapatırız" yazıları... Bu arada, Çin'e dönüp "Aklınızı başınıza devşirmezseniz Amerikan pazarını size kaparız" tehdidini savuran 'ünlü yazarlar' da çıktı... Yanında mutlaka görmek istediği Türkiye'yi ihmal edecek değil ya Washington; bizim nasibimize de aba altında sopa gösteren yazılar düşüyor...

28 Şubatçıların hedefi iktidarı istifaya zorlamaktı; kasetlerle, yayınlarla, 'silâhsız kuvvetler' devreye sokularak, o hedefe ulaşıldı... Washington'da yazılmış 'andıçı' okumuş değilim, ama ABD'nin yürüttüğü dünya çapındaki 28 Şubat'ın hedefini yine de tahmin edebiliyorum: Irak bahanesiyle Ortadoğu bölgesine yerleşmesini sağlayacak bir savaş başlatmak... Washington, bu hedefe ulaşana kadar, pek çok yöntemi deneyecek ve işin peşini bırakmayacaktır...

28 Şubat sürecinde, dönemin işbaşındaki hükümetinin, o sırada Çankaya Köşkü'nde oturan politikacının da yönlendirmesiyle, direnecek gücü kalmamıştı. Kasetlerle, yayınlarla, siyasi manevralarla bunaltılan hükümet, kendi içindeki zayıf nokta da kaşınarak, istifaya zorlandı... Hükümet direnseydi, bunaltanlar korkuttukları eylemi yapabilecekler miydi? Demirel bu soruya "Evet" cevabını veriyor olsa da, kendi hesabıma ben, o cevabın doğru olduğundan o kadar da emin değilim...

"Bekleme odasında paltonuzla oturur beklersiniz..." Bu bir Amerikalı'nın tehdidiydi. "İş işten geçer, Beyaz Saray santrali telefonunuza cevap vermez..." Bu da aynı Amerikalı'nın tehdidi olarak gazete manşetlerine tırmandı... "18 Şubat'ta Meclis Amerikan askerlerini Türkiye'ye buyur etmezse, biz de B-Planını devreye sokarız..." Bu da, dün manşete tırmanan, 'off-the-record' kaydıyla söylendiği özellikle belirtilerek yazılmış 'tehdit'...

Oysa, ilk tehditler savrulduğunda, "Üç gün içinde cevap vermezseniz kötü olur" diyordu Washington; üzerinden nice üç gün geçti... Son tehdidinin savrulduğu gün, ülkesini ziyaret eden devlet ve hükümet başkanlarına randevu vermekte nazlandığı bilinen Beyaz Saray, Türkiye'den gelen dışişleri ve devlet bakanlarını ağırlıyordu... 18 Şubat bugün ve Meclis yetki tezkeresini gündeme almayacak; göreceksiniz, Washington, sabırla beklemeyi sürdürecek...

Bizdeki 28 Şubat sürecini gözünüzün önüne getiriniz. O dönemde birbiri ardına meydana gelen gelişmelerden şaşkınlığa düşmeyi kabul etmeyenlerin yüzlerine, sanki sihirbaz torbasından tavşan çıkarır gibi, daha önce hiç işitilmemiş, kimselerin görmediği yeni ayrıntılar vuruluyordu... Olmadı, yepyeni olaylarla karşı karşıya getiriliyordu kamuoyu... Bu defa da aynı yöntem deneniyor; Üsame bin Laden'in kasetlerinin 'düzmece' olduğu kanaatinin değiştirilemeyeceği anlaşılınca, 'global andıç' yazarları, yeni unsurları devreye sokmaktan geri durmayacaklar...

Dünyanın başka köşeleri bizim 28 Şubat'ta yaşadığımıza benzer süreçlerle pek karşılaşmadıkları için, şu sıralarda meydana gelen gelişmelerin önceden planlı-programlı olabileceğini, hatta belli bir odak tarafından kaleme alınmış metinlere uygun cereyan ettiğini pek idrak edemez... Baksanıza, başından 'andıç' deneyimi geçmiş bir ülkede, ekmeğini bu tür olayları açığa çıkartarak kazanan benim bile, "Bu yaşanan global 28 Şubat" diyebilmem için ne kadar zaman geçmesi gerekti...

Güç olmasın da, geç olsa da olur...


18 Şubat 2003
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED