|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)'nin 313 generale, üst düzey bürokratlara ve basın mensuplarına gönderdiği mektup ve ekindeki 17 sayfalık metin günlerdir tartışılıyor. Bir siyasi partinin siyaset dışı aktörleri, hükümeti uyarmaya davet etmesi eleştiri konusu oldu. MHP, bundan dolayı darbecilikle, askeri darbeye davet etmekle suçlandı… Bu olay tekil olarak değerlendirildiğinde MHP'yi suçlamak ve eleştirmek mümkün. Ancak bu tavır acaba sadece MHP'de ve bu partinin yanlılarında mevcut olan bir tavır mı, yoksa aslında Türk siyasetinin iflah olmaz bir refleksini mi oluşturmaktadır? Cevaplanması gereken asıl soru bence budur. Hemen belirtmeliyiz ki MHP'nin bu tavrının asla savunulabilir, makul gösterilebilir bir yanı yoktur. Demokratik bir sistemde siyaset yapan, halktan programına destek arayan ve aldığı destekle iktidar olmayı temel ilke olarak benimsemiş olan bir siyasi partinin seçimle gelmiş bir hükümeti icraatları nedeniyle askerlerin uyarmasını talep etmesi asla es geçilecek bir tavır değildir. Askerlerden yardım istemek ortak bir tavır…. MHP'nin bu tavrının asalında Türk siyasetinin temel reflekslerinden birini oluşturduğunu ve bunun sadece bu partiye değil az çok tüm siyasi aktörlere sinmiş bir tavır olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Belki MHP'de bu tavır daha belirgindir ama bu partinin yalnız olmadığını bilmek gerekiyor. Doğu Perinçek'in İşçi Partisi'nin tavrı bundan çok mu farklıdır? Perinçek de zaman zaman orduyu göreve davet etmektedir. Bazı CHP sözcülerinin bu kadar netlikte olmasa bile üstü örtük şekilde benzer tavrı yansıttıkları görmezden gelinebilir mi? Partilerin yanında sivil toplum örgütlerinin de benzer tavır içerisinde oldukları birtakım gelişmelerde ortaya çıkmıyor mu? Ankara'da yürüyüş yapan aydınlar "Ordu Göreve" pankartları taşımamış mıydı? Bu pankartların gerisinde rektörlerin, öğretim üyelerinin, siyasilerin, bazı sivil toplum örgütü temsilcilerinin bulunduğunu herkes biliyor. Söyleyeceklerimizi daha çarpıcı aktarabilmek için bir alıntı yapmak istiyorum. 12 Eylül darbesi olmuş, iktidar Evren ve arkadaşlarının eline geçmiş, siyasilerse kenara çekilmişlerdi. Meşhur siyasetçilerden İhsan Sabrı Çağlayangil, Kenan Evren ile zaman zaman görüşüyor ve gelişmeler üzerinde konuşuyorlardı. 2 Nisan 1981 tarihindeki görüşmelerinde siyasetçiler üzerinde dururken Evren'in şu eleştirileri ibret vericidir: Yetmişlerden iki önemli örnek… "Biliyorsunuz, vaktiyle Ecevit, sizden (yani AP'den/DD) aldığı ve bakan yaptığı parlamenterlerle kabine kurdu. Yürümedi. İş sarpa sarınca, Adalet Partililer bana geldiler; 'Görüyorsunuz, kötüye gidiyoruz. Bu hükümet çekilsin. İki büyük partinin iştirakiyle genişi tabanlı bir hükümet kurulsun, biz razıyız' dediler. "Halk Partisi'nin yetkilileriyle temas ettik. Ecevit, 'Ortada bir hükümet var, bizi düşürürlerse, o zaman düşünülür, şimdi niye çekilelim' demiş. Olmadı…" Ecevit'in ara seçimlerdeki başarısızlığı üzerine istifa etmesinden sonra AP, MHP ve MSP'nin dışarıdan desteğiyle azınlık hükümeti kurmuştu. "Bu sefer Halk Partililer bana geldiler. Bu iş yürümüyor. Ecevit, başbakan olmak istemiyor. İki parti bir tarafsızın başbakanlığında birleşsin, güçlü bir hükümet kurulsun' dediler. 'İnsaf edin. Onlar size başvurduğu zaman olmaz dediniz. Şimdi nasıl teklif edeceğiz? Aynı cevabı verirlerse ne diyeceğiz' dedim . Tekliflerini reddettim…" Tarihe malolmuş hatıraları tazelemek niyetim yok. Sadece sağda da, solda da benzer siyasi reflekslerin mevcut olduğunu göstermek istiyorum. Türk siyasetçisi sıkışınca, kendi siyasaları uygulanmadığında devreye askeri davet etmeyi bir gelenek olarak sürdürüyor. Bugün MHP'nin savunduğu siyasaların gerçekleşebilme şansı yok, ancak asker devreye girerse olabilir diye düşünülüyor! Temel problem işte burada. Demokrasi bir ilkeler, kurallar sistemidir. Sandıkta vize almayan siyasaların siyaset dışı aktörlerle ayakta tutulması her şeyden önce siyasi partilere zarar vermektedir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |