|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Irak'taki direnişi "marjinal örgütlerin işi", "El Kaide uzantıları" ya da "terörist örgütler" olarak görenler, Irak'la ilgili en önemli gerçeği gözden kaçırıyor. O da; Amerika'nın Irak'ta bir halkla savaştığı ve Irak'ın geleceğinde bugün Bağdat'ta oturanlardan ziyade direnen güçlerin etkili olacağıdır. Irak'ta yaşananlar, ne Baasçıların intikam mücadelesi, ne El Kaide ya da Ebu Musab Ez Zerkavi'nin "Amerika'nın tanımladığı" savaşı, ne de Arap savaşçıların "macera arayışı"dır. Şiisiyle, Sünnisiyle bütün Irak halkının katıldığı topyekun bir bağımsızlık mücadelesi var karşımızda. Üstelik, işgalin başından bu yana sürdürülen çalışmalar sonuç vermedi, ABD ve İngiltere mezhep çatışması çıkarmayı başaramadı. Irak gerçeğini, ABD işgalini meşrulaştırarak, Washington'dan atanan ve hayatlarını ABD, İngiliz ve İsrail istihbaratına hizmetle geçiren kukla yönetimi meşru kabul ederek anlamaya çalışanlar ve direnişi "terör"le özdeşleştirenler yakında hiç de istemedikleri sonuçlarla yüzleşecekler. Bu gerçeği görmeyen devletler Irak'ın geleceğine yönelik inisiyatif geliştiremeyeceği gibi, şirketler Irak'taki ekonomik varlıklarını uzun süre koruyamayacaklar. Aydınlar ise büyük bir itibar kaybı yaşayacaklar. Yalanlar ve entrikalarla yürütülen kirli savaş ve cinayetler zincirine karşı Irak halkının önünde direnişten ve zaferden başka hiçbir yol yok. Onlar, işgalin, aşağılanmanın, işkencenin, tecavüzün, insanlık suçunun, yağmanın ve katliamın her çeşidini gördü. Onlar, Bağdat'taki kadronun Irak'la hiçbir bağı olmadığını, Irak yerine Pentagon'a hizmet ettiğini çok iyi biliyor. Onlar, özgürlüklerin kendi ellerinde olduğunun farkında. Felluce'de silahıyla nöbet bekleyen on-oniki yaşlarındaki çocuklardan Necef sokaklarında çatışan yetmiş yaşındaki ihtiyara, Ebu Gureyb'deki işkenceyi yaşayanlardan esir kamplarındaki binlerce Iraklıya kadar herkes, bir ortak bilinç etrafından hareket etmeye başlıyor. İşgal altındaki bir ülkede direnişten daha kutsal ne olabilir? Bunu yadırgayanlar, terörle eş tutanlar, bir milleti ABD'nin askeri ve ekonomik çıkarlarına köle olmaya mahkum edenler hangi insanlık değerlerini temsil ediyor? Dünyaya Irak'ta bir işgalin var olduğunu unutturmaya çalışıyorlar. Bağımsız, bütün, meşru bir iktidarla yönetilen, huzurlu bir ülke varmış da, bu "teröristler" Irak'taki huzuru bozuyormuş görüntüsü veriyorlar. Oysa Irak'ın en büyük sorunu işgal. Irak'la ilgili bütün değerlendirmeler "işgal" gerçeğinden hareketle yapılmak zorunda. Bize, yanı başımızda bulunan, yüzyıllarca birlikte yaşadığımız insanların içinde bulunduğu dehşeti görmek, "ABD'nin, İngiltere'nin, İtalya'nın, İsrail'in burada ne işi var" sorusunu sormak düşer. Bizler ne zamandan beri Amerika'nın, İngiltere'nin çıkarlarını kendimizden, komşularımızdan, insani, İslami ve tarihi değerlerimizden üstün tutar olduk? Bize düşen, yüzyıllara dayanan ortak bir geçmişe sahip olduğumuz insanların mücadelesini mahkum etmek değil, onlara destek vermektir. Bundan kim rahatsız olacak? Amerika, İngiltere, İsrail ve onların bu bölgedeki kuklaları. Varsınlar olsunlar. Kimin umurunda... Onlar Irak'ta zafer kazandıkları zaman, gözlerini başka ülkelere, İran'a, Suriye'ye, Sudan'a, Lübnan'a ve Türkiye'ye çevirecekler. Direniş bu yüzden onları çıldırtıyor. Direniş olduğu için başka bölgelere saldıramıyorlar, yağmalayamıyorlar. Bir halkı asla yenemezsiniz... Bağdat'ta oturan atanmış adamlar, bugüne kadar Irak için hiçbir şey yapmadılar aksine kendi ülkelerine savaş ilan ettiler. Yıllarca CIA ve MI6'ya hizmet eden Iyad Allavi kendi elleriyle kendi insanlarını kurşuna dizdi. "Amerika'nın yeni Saddam'ı" denen ve Iraklı korumalar bile kullanmaktan korkan bu adam ve kadrosu, ABD adına bölgeye tehditler yağdırmaya başladı. Kukla yönetimin ilk açıklaması; "Amerika Irak'ın komşularına askeri müdahalede bulunursa Irak bunu destekleyecek" oldu. Ardından İran ve Suriye'yi açıktan, Türkiye'yi de örtülü olarak direnişe destek vermekle suçladı. Sözde Savunma Bakan Yardımcısı Hazım Şalan, "Irak'ın en büyük düşmanı İran'dır" dedi. Son olarak Bağdat'takiler 4 İranlı'yı casus oldukları iddiasıyla gözaltına alırken aynı anda George Bush'un Güvenlik danışmanı Condoleezza Rice, "Tahran'ın nükleer silah edinmesine asla izin vermeyeceğiz" dedi. ABD istihbarat çevreleri de buna paralel olarak "İran'a karşı örtülü eylemlere başlayacaklarını" duyurdu. ABD, İran'la ve Irak'ın diğer komşularıyla gerilimi Bağdat'taki bu kadro üzerinden tırmandırıyor. Bölge ülkeleri direnişçileri tehdit olarak algıladı ve ABD'nin söylemlerini benimseyerek onları "terörist" olarak tanımladı. Oysa Irak'tan çevreye yayılacak tehdit direnişçilerden değil, ABD ve İngiltere'nin Bağdat'a atadığı, çoğunun İsrail istihbaratı ile "çok yakın" bağlantıları bulunan kadrodan kaynaklanacak. Ortadoğu'nun tamamının ABD-İngiliz denetimine geçmesinin önündeki tek engel Irak'taki mücadeledir. Direniş, bugün İran, Suriye, Lübnan ve Sudan'a yönelen, yarın başka ülkeleri de hedef alacak olan saldırı tehditlerini erteliyor. İşgale karşı duruşunu belirleyemeyen liderlerin bugüne kadar Irak halkına ne verdiğini gördük. Irak halkı onlardan umudunu kesti. Bağımsızlık savaşı kendi liderlerini üretiyor. Ebu Gureyb Cezaevi'ndeki işkence ve tecavüzler karşısında bile sesini yükseltmeyen Ayetullah Ali Sistani neden Londra'ya gitti? Başka ülkeler de kendisini tedavi etme önerisi getirdi. Reddetti ve Londra'ya gitti. Neden? ABD otoritesinin bu direnişi kırabileceğini sananlar yanılgı içinde. Çünkü savaş bir halkla yapılıyor ve asla kazanılamaz. Ayrıca, "Amerika-İngiliz-İsrail cephesi"ne karşı savaşanlar sadece Irak halkı da değil. Bugün direnişin öncülerine terörist diyenler yarın onlarla el sıkışmak, pazarlık yapmak zorunda kalabilir....
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |