|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
Fenerbahçe hazır değil, Beşiktaş hiç hazır değil" demiştik geçen hafta. (Meğerse H. Uluç "Galatasaray da hazır değil" demiş imiş) Dediklerimiz aynen gerçekleşti. Futbol yazarlarının "ben dememiş miydim" diskuru işin en zevkli tarafıdır. İnsan gerçeği sadece kendisinin gördüğünü sanır. Oysa biraz etrafına baksa hemen herkesin aynı şeyleri söylediğini görecektir. Futbol basit bir oyun, öyle felsefeyle sistemle falan çok ilgisi yok. Ama söylemi zenginleştirmezsen dikkati çekemezsin. İşte biz de haftada bir gün (Maçlar hakkında her şey görülüp, her söz söylendikten sonra) sayfanın bir köşesine sığınarak sanki kimsenin görmediğini görüyor, söylemediğini söylüyoruz. Pes doğrusu. Meselâ bu "umumî" gerçeklerden biri şu: Futbolda ilk devre için en tehlikeli skorlardan biri devreyi 2-0 galip bitirmektir. Futbolcu refleksif olarak (ne demekse) gevşer, rehavete kapılır. İkinci yarının başında bir gol yerseniz iyicene demoralize (al bir tane daha) olursunuz; rakibiniz ise coştukça coşar. Ünlü futbolcu ve yorumcu Rıdvan Dilmen rahmetli Candan Tarhan'dan naklen bu görüşleri dile getirdi. "Fenerbahçe'nin başına gelen budur" dedi. İyi. Daum'un demeci ise tam bir "züğürt tesellisi". Hoca maçtan sonra şunları söyledi: "Geçen sezon lige yenilgi ile başlamıştık, şimdi beraberlik aldık, daha iyi durumdayız." Bendeniz Juventus maçının zor lakin önemsiz olduğunu, Fener'i asıl Rize önünde görmek gerektiğini belirtmiş idim. İlk devre Fener hemen herkesi memnun etti. Telaşsız, uyumlu, gayretli oynadı. Lakin aynen Juventus maçında olduğu gibi goller yine Hooijdonk'tan geldi (biri penaltı). Yani açıkcası Fener bu ilk yarıdaki "iyi oyunu"na rağmen yine organize ataklar geliştiremedi, organize goller atamadı. Daum'un dikkati çeken bir yorumu da şu oldu: "Şu an için elimizde oyuna girip maçı değiştirecek bir güç yok". Dinleyenler acaba Alex'i mi kastediyor diye düşünebilir. Belki Alex olsa idi oyuna girer ve maçın kaderini değiştirirdi. Bunu ileriki haftalarda göreceğiz. Ancak kılavuz istemeyen bir görünen köy var ki o da şudur: Daum'un geçen yıldan bu yana hâlâ sağlam-değişmez omurgası ve sistemi ile uyumlu bir takım kuramadığı. Servet iyi futbolcu, fiziğini, hava hakimiyetini iyi kullanıyor lakin; meselâ bir Yattara gibi çabuk ve oynak oyuncu karşısında her zaman açık verebilecek hantallıkta. Şimdi şu tartışılacak: Luciano-Servet ikilisi defansı taşıyabilir mi? Ben hemen fikrimi söyleyeyim: Taşıyamaz. Deniz'in devreye girmesi şarttır. Ayrıca Serkan'ın yeri yanlış. Şu yanlış, bu yanlış. Daum Volkan hakkında da hâlâ mütereddit. Haklı. Çünkü Volkan kalede mütereddit. Çok mükemmel kurtarışları yanında çok zamansız ve dengesiz çıkışları var. Bu kalecinin iyice pişmesi için daha çok maç tecrübesine ihtiyaç var. Gelin görün ki Avrupa Kupaları bunu bekleyemez. İşte Daum'un endişesi buradadır. Avrupa dedik de, orada duralım ve iki cümle sarfedelim. Bu Fenerbahçe, bu hali ile Avrupa'da önemli bir başarı kazanamaz. Meğer bir mucize olur, o ayrı. Çünkü tam kadro denilen hadise henüz teşekkül etmedi. Fenerbahçe Rize'de aldığı beraberlik ile lige hazır olmadığını gösterdi. Buna mukabil Rıza Çalımbay'ın futboluna da yansımış olan inatçı kişiliği, ikinci yarıda takıma aksetti. Rize 2-0'dan gelerek beraberliği yakaladı. Beşiktaş için "hiç hazır değil" demiştik. Malatya önünde bu belli oldu. Zaman zaman üstün oynadı, fırsatları harcadı. Hazır takım, iyi oyuncu, iyi konsantrasyon ve takım oyunu fırsatları harcamaz. Beşiktaş'ın oturmuş bir takım hüviyetini kazanması için -işler yolunda giderse- üç, dört haftaya ihtiyacı var. Carew'i beğendim. Bu dev adam çok iş yapar. Ancak kanatlardan iyi toplar alırsa ve yanında-yöresinde fırsatçı futbolcular bulunursa.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |