|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sizin hiç mektubunuz kayboldu mu? Benim kaybolan mektuplarımın sayısı az değildir. Hem yazdıklarımdan, hem bana yazılanlardan ulaşmayanlar olduğunu sonradan tespit etmiş ve her defasında fazlasıyla üzülüp sinirlenmişimdir. Öyle bir durumda yapacak bir şey yok. Taahhütlü değilse, mektubun ulaşma garantisi, postacıların vicdanına kalmış. Ara sıra Avrupa'da, Amerika'da bir postacının evinden yüzbinlerce mektup çıkar. Haberlerini okuruz. Adam yirmi-yirmibeş sene boyunca, dağıtmak üzere çantasına doldurduğu mektupları evine götürüp biriktirmiştir. Faturalar, broşürler, bildiriler, mektuplar... İçlerinde kimbilir neler vardır. Aşk mektupları, ölüm haberleri, doğum haberleri, çağrılar, kavgalar... Hiçbiri muhatabına ulaşmadan postacının evinde birikiyor. Değişik bir kolleksiyon merakı. İçlerinde "Kaç tane mektup yazdım, hiçbirini cevaplamadın. Vicdansız! Bundan sonra sana tek satır yazmayacağım!" diye öfke dolu satırlar yazılı olanlar da diğerleriyle aynı yerde beklemiştir yıllarca; "Bak bu mektubuma da cevap yazmazsan, gelecek ay başka biriyle evleneceğim" yazanlar da... Daha neler vardır, neler... "Baban ağır hasta, acele gel" mesajı bulunan mektupla, "Hamileyim, bir çocuğumuz olacak" yazılı mektuplar üst üste, yan yana dizilmiştir. Tam bir mektup müzesi. Böyle bir suçun cezası kaç yıldır acaba? Uzun süre önce mektuplarımın kaybolduğunu tespit edince, mektup yazmaktan vazgeçmiştim. Neyse ki sonradan telefon yaygınlaştı. Bizim kasabada önceleri telefonlar manyetoluydu. Telefonun yanındaki kolunu çeviriyorsunuz, karşınıza postahane çıkıyor, nereyle görüşmek istediğinizi bildiriyorsunuz, oradaki görevli bağlıyor. Görevli memur, görüşmenin bitip bitmediğini kontrol etmek için arada bir telefon fişlerinin bulunduğu yerdeki düğmeyi açtığında, konuşulanları duyabiliyordu. Bir görevlinin kaç defa uzun süre o düğmeyi açık tuttuğunu görmüştüm. Alenen dinliyordu. Şimdiye çoktan emekli olmuş, yahut ölmüştür. Kendisini Arsen Lupen sanan biriydi. Ben ona kısaca Arsen Lumpen diyordum. Kaç defa benim konuşmalarımı da dinlemiştir muhakkak. O zamanlar çok gençtim ve "haberleşme hürriyeti" hakkında fazla bilgi sahibi değildim. "Haberleşme hürriyeti" ayrı, "seyahat hürriyeti" ayrı değildi benim için. 2'si 1 aradaydı ve bir tek Hürriyet biliyorduk, o da bayide satılıyordu. Ama yine de konuşmalarımın dinlenme ihtimali canımı sıkmaktaydı. Karşılaştığımız zamanlar "Nasıl da dinliyorum telefon konuşmalarını" der gibi bakıyordu adam yüzüme. Ben de ona yıllarca "Nasıl dinlersin telefon konuşmalarımı" der gibi baktım. Bu bakışmalarımız birkaç yıl sürdü. (Dergibi'nin isim babası olacağım o zamandan belliymiş.) Sonra adamın başka yere tayini çıktı. Ve ardından otomatik santral geldi bizim postahaneye. PROFESYONELLİK
Profesyonellik, bir işten para kazanmak değildir, tam aksine o işe saygı duymak, onu çok ciddiye almak ve gereğini adam gibi yerine getirmektir. (Ahmet Turan Alkan) KART DAVASI
Mehmet Ali Erbil, kendisine "Kart Finans" diyen Hülya Avşar'a dava açıyor. "Bonus Kart" deseydi açmayacak mıydı?
TEMBEL
İtalya'da tembeller toplantı yapmışlar ve yarının işini yarından sonraya bırakma kararı almışlar. Bizimkiler daha tembel.
ALO
Türk Telekom, Amerikalı şirketlerle anlaşma yolunda. ABD'deki akrabaya "alo" demenin dakikası 167 bin liraya inecek. Akraba yerine bir arkadaşımızı ararsak kaç para ödeyeceğiz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |