|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika'nın topyekün bir ekonomik çöküşten kurtulma şansı yüzde 10. İbn Haldun'un asırlar öncesinden haber verdiği gibi, çöküş geciktirilebilir, ama önlenemez. Eşyanın tabiatıdır bu. Düşmez kalkmaz bir Allah!
Hegemonik güçler uzun zaman göbek yağıyla yaşarlar. ABD, 30 yıldır çöküşe direniyor. Attığı her adım, yeni hegemonya adayları için maliyet yükseltiyor. Fakat, İbn Haldun'un asırlar öncesinden haber verdiği gibi, çöküş geciktirilebilir, ama önlenemez. Eşyanın tabiatıdır bu. Düşmez kalkmaz bir Allah! ABD'nin rakiplerine (ve bütün dünyaya) ilk kazığı "altın penceresini kapatmak" oldu. 1971'e kadar dünyanın bütün para birimleri dolara, dolar ise altına endeksliydi. 1936'dan beri, bir ons altın 35 dolardı. 1950'lerden itibaren Alman, Fransız, İngiliz ve Japon ekonomileri gelişme yoluna girip mal ihracına başlayınca, ellerinde bol miktarda dolar birikmeye başladı. 1960'ların ortalarından itibaren, ABD'nin ülke dışında biriken dolarlar karşılığında (onsu 35 dolardan!) altın verebileceği hususunda şüpheler yoğunlaştı. Nitekim Başkan Nixon, dolar ile altın arasındaki bağın koptuğunu haber verdi ve paralar uluslararası bir okyanusta 'yüzmeye' başladı. Türkiye'de döviz işlemlerinin yarı açık yarı gizli yapıldığı 1970'lerin ortalarında doların Sultanhamam'da lakabı TAM, markın lakabı ise ÇEYREK idi. Yani bir dolar dört mark ediyordu. Dolar-mark paritesinin 1.5'un altına indiği 1990'larda bile bu lakaplar değişmedi! 1980'lerde 260 yen olan doların değeri, 1990'larda 90 yenin altına indi. Şimdi 100 yen civarında dolaşıyor. Oyun şu: ABD, gerek banknot gerek dolar bazlı borçlanma kâğıtları ile bütün dünyaya (tabii ki en çok, rekabet gücü sayesinde fazla döviz kazanan ülkelere) borçlanıyor, sonra parasının değerini düşürerek, borçlarını ucuzlamış parayla ödüyor. 1970'lerde altın üzerinden, 1980'lerde ucuzlattığı dolar üzerinden elde ettiği kazancı, bu sefer de elde etmek istiyor. Ancak, papaz her zaman pilav yemez! Doların konumu çarpık! Anlayış dergisinin Aralık sayısında Mustafa Gülyüz, Amerikan ekonomisinin çapı ile, doların dünya parasisteminde tuttuğu arasındaki ahenksizliği şöyle tasvir ediyor: Dünyadaki toplam dış ticaretin %15'i, üretimin ise %30'u ABD tarafından gerçekleştiriliyor. Küresel finans piyasalarındaki ağırlığı ise ticarettekinin dört, üretimdekinin iki katı. Fakat ABD'nin en büyük avantajı, doların uluslararası rezerv para olarak kullanılmasından kaynaklanıyor. Böylece, 7 sente ürettiği bir banknotla 100 dolarlık satın alma gücü yaratabiliyor. ABD'nin toplam para arzı 9,3 trilyon dolar. Bunun dörtte birine karşılık gelen 2,3 trilyon dolar değerinde kâğıt başka ülkelerin merkez bankaları tarafından döviz rezervi olarak tutuluyor. Nakit olarak tedavülde bulunan 700 milyar dolar banknotun da yine yarısı ABD dışında. Dolayısıyla son altı ayda doların euro karşısındaki gerilemesinin maliyeti euro cinsinden ifade edilecek olursa %11,2'lik bir kayıp söz konusu. ABD'de ve AB'de kısa vadeli faiz oranlarının %2 olduğu düşünüldüğünde bu kaybın boyutu ortaya çıkar. Ekonomik durgunluk sebebiyle merkez bankası gösterge faizlerinin sadece %0,1 olduğu Japonya'nın durumu ise daha vahim. Dolar cinsinden tuttuğu rezervleri dolayısıyla uğradığı kayıp, Japon yeni cinsinden %11,5'i buluyor. Gülyüz devam ediyor: Amerikan devleti gelirinden çok harcama, özel sektörü tasarrufundan fazla yatırım ve halkı da yüksek tüketim yapma eğiliminde. Güçlü ekonomik büyümenin sonucu olan bu eğilim, borçlanmayı ve ithal mallar satın almayı gerektiriyor. Bu durumda ABD'nin dış ticareti muazzam bir açık veriyor. Bu yıl cari açığın milli gelirin %5,5'ini bulacağı tahmin ediliyor. İçerideki açığı finanse edebilmek için ABD dışarıdan ayda 55 milyar dolar finansman sağlamak zorunda. Doğu Asya ülkeleri bu finansmanda ağırlıklı bir yer taşıyor. Tek başına Tayvan'ın dolar rezervleri bile, Latin Amerika'nın toplam rezervlerini aşmış durumda. Dolar cinsinden Çin 400, Japonya 800 milyar rezerv tutuyor ve bu kaynak ABD kamu ve özel varlıklarına yatırım olarak dönüyor. Amerikan ekonomisinin açıkları da böylece varlık ihracı ile kapatılmış oluyor. Asyalıların dolara teveccühü sebepsiz değil. ABD'nin dış ticaret açığının 145 milyar dolarlık kısmı Çin'le, 70 milyar doları da Japonya ile ticaretten kaynaklanıyor. Bir başka deyişle, Çin ve Japonya kendi ihracatlarını finanse ediyor. Bu döngünün devam edebilmesi için Asya merkez bankaları doları desteklemeye ve paralarını dolara bağlı tutmaya devam ediyor. Ama nereye kadar? Amerika, dünyanın en borçlu ülkesidir! ABD kamu borç stoku 7,4 trilyon doları buldu ki bu meblağ milli gelire oranı itibarıyla yaklaşık %64'e tekabül ediyor. Irak savaşının başladığı 2003 yılından beri borç stokundaki artış 1,2 trilyon dolar. Stokun 4 trilyon 150 milyarlık kısmı hazine bonosu ve devlet tahvili cinsinden ve bunun %42'si yabancı yatırımcıların portföylerinde. Bir başka deyişle, dünyanın her yerinden yatırımcılar, 1,75 trilyon dolarlık ABD hazine borç senedi almış durumda. On yıl önce ise yabancı yatırımcıların elindeki kağıtların payı sadece %20'ydi. ABD dışındakilerin sahip oldukları toplam Amerikan menkul kıymeti miktarı ise 8 trilyon doların üzerinde. Dünya jandarmalığı hevesi ABD'ye pahalıya mal oluyor. ABD bütçesi, 30 Eylül'de sona eren 2004 mali yılında 413 milyar dolarlık açık verdi. Clinton'dan devraldığı 235 milyar dolarlık bütçe fazlasını yılda 400 milyar doları aşan açığa dönüştüren ve buna paralel olarak ABD'nin cari işlemler açığını 600 milyar dolara tırmandıran George W. Bush'u yeniden seçmekle Amerikalılar, aslında doların rezerv para olmasından sağladıkları senyoraj kazançlarını tehlikeye attıklarının farkında değiller.
Ekonomik kıyamet ne zaman?
Anlayış yazarını fazla kötümser bulanlara, Morgan Stanley'nin baş ekonomisti Stephan Roach'un yorumlarını tavsiye ederim. Dünyanın en önemli ekonomi ve finans yorumcularından biri sayılan Roach'a göre, Amerika'nın topyekün bir ekonomik çöküşten kurtulma şansı yüzde 10; çöküşten sonra oluşacak ekonomik gerilemeden kurtulma şansı ise yüzde 30. Nihai ekonomik kıyametten (Armageddon) kurtulma şansı ise yüzde 60. Gerekçesi, Gülyüz'ün gerekçesinden hiç farklı değil (Demek, bizde de dünya çapında iktisatçılar var, fakat kıymetini bilmiyoruz!): "ABD'nin 2003 yılı ticaret açığı 549 milyar dolar. Bunun yaklaşık dörtte biri Çin ile ticaretten kaynaklanıyor. 2004 rakamı çok daha kötü olacak. ABD bu açığı kapatmak için her yıl dünyaya 550 milyar dolar borçlanıyor. Ancak dolar düşüyor ve dolar düştükçe Amerikan halkının bel bağladığı ithal ürünler hızla pahalanıyor. Açık büyüdükçe dolar rezervi düşecek ve yatırımcıların ABD'ye ilgisi azalacak. Açık büyüdükçe devlet daha çok borçlanacak. Bu da enflasyonu arttıracak, faiz oranlarını yükseltecek, tüketimi düşürecektir. Bütün bunların neticesinde işsizlik artacak, ikiz açıklar daha da büyüyecektir." Mustafa Gülyüz'e göre, bugün yaşananlarla Bretton-Woods sisteminin çöküşü arasında kayda değer benzerlikler var. II. Dünya Savaşı'nın tartışmasız galibi ABD, altın karşısındaki değerini sabit tutma taahhüdünde bulunarak kendi parasının uluslararası rezerv para ve ödeme aracı olduğu bir ekonomik sistem kurmuştu. Doların bu ayrıcalığını hızlı büyümesine kaynak olarak kullanan ABD ekonomisi, yoğun biçimde dışa yöneldi ve sonuçta 1967'deki 3,4 milyar dolarlık dış açık, 1971'de 29,7 milyar dolara yükseldi. Savaş sonrası ülkelerini yeniden inşa etme telaşındaki Avrupa ülkelerinin ihtiyacı ve hacmi hızla artan dış ticaret, dolara büyük bir talep doğurdu. Doların ABD dışında birikmesinin tek yolu ise ABD'nin açık vermesiydi. Bir başka deyişle bugün Doğu Asya'nın oynadığı rolü o dönemde Avrupa oynuyordu. Ama cicim ayları kısa sürdü. Bretton-Woods'da 35 dolar karşılığında bir ons altın ödemeyi kabul eden ABD, 1948'de tüm kapita-list dünyanın 32,5 milyar dolar olan resmi altın rezervlerinin 24,3 milyar dolarlık bölümüne sahipti ama 1960'da ABD dışındaki dolar miktarı ABD'nin rezervlerini aştı. 1968'de ABD'nin rezervleri 15,7 milyar iken, ülke dışındaki dolar miktarı 41,9 milyardı. ABD'nin artık dolar karşılığında altın ödeyemeyeceği kuşkusu altına hücumu başlattı. Altın fiyatları yükseldi ve enflasyon sonucu zaten bozulmuş olan doların altın paritesi sürdürülemez hale geldi. Buhran 1968'de ikili altın fiyatının kabulü ve hükümetlerin serbest piyasada altın satışını durdurmalarıyla ertelendiyse de bir süre sonra büyük miktarda dolar tutan Avrupalılar, Fransa'nın öncülüğünde bayrak açtılar. Buhran doların önce 1971'de devalüasyonu, iki yıl sonra ise altına çevrilebilirliğinin feshi ile doruğa ulaştı. Sonuç, 1944'te Bretton-Woods'ta kurulan sistemin 25 yıl sonra çatlaması, 30 yıl sonra da çökmesi ve ABD hegemonyasının ciddi biçimde yara alması oldu. 2002'de dünyadaki döviz rezervlerinde doların payı %67 iken 2003 sonunda bu oran %64'e düştü. Euronun payı ise aynı zaman dilimi içerisinde %17'den %20'ye yükseldi. Euro ve diğer paraların daha alacakları çok yol var. ABD bu yolları ekonomik gücüyle kapatamayacağını anlayınca, askerî gücünü devreye soktu. Fakat, bomba yağdırdıkça ekonomik çöküşü hızlanacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |