AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Tarihî saatlerin perde arkası: Erdoğan'ın AB kapısını açtığı an
BRÜKSEL

Geceden sabaha çok şey oldu ve tarihi bir olaya yaraşır bütün gerginlikler, bütün diplomatik atraksiyonlar art arda yaşandı. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ipler gerildi hatta bir noktadan sonra koptu da. Ama, arabulucuların kopan ipe düğüm atmaları gecikmedi. Aslında en başından beri herkesin zihnine hakim olan "Ne Avrupa Türkiye'siz, ne de Türkiye Avrupa'sız olabilir" kanaati sonunda galip geldi. 41 yılın rüyası dün akşam saatlerine doğru gerçek oldu; Türkiye AB'nin 26. yıldızı olarak parıldamaya başladı.

Uzun ve bitmek bilmeyen saatlerin öyküsüne gelince…

Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül'ün önceki gece zirvenin yapıldığı merkezdeki görüşmelerinden umduklarını bulamadıkları haberi basının karargâh kurduğu Conrad Oteli'ne erken geldi.

Türkiye'nin hassas olduğu üç konu da istediğimiz gibi yazılmamıştı. Tam üyelik paragrafının imtiyazlı ortaklığa referans yapmaması, kalıcı kısıtlamalar olmaması ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin tanınmamasına ilişkin cümleler can sıkıcıydı. Dönem Başkanı Hollanda Başbakanı Balkenende, Türkiye'nin itirazlarını anlamakta zorlanıyor; üstelik önce İtalya Başbakanı Berlusconi, ardından da Almanya Başbakanı Schröeder, "Türkiye için olabilecek en iyi metin hazırlandı" diyordu. Tarihi saatlerin belki de en umutsuz anları bunlardı.

Gece yarısına doğru otele önce gergin yüz ifadesi ve hızlı adımlarla Dışişleri Bakanı Abdullah Gül döndü; birkaç adım arkasında da Başbakan Tayyip Erdoğan… Erdoğan gazetecilerin ısrarlı çağrısına cevap vermek zorunda kaldı. Ve bütün moral melekelerini toplayarak, "Görüşmelerimiz devam ediyor, hayırlı olsun" diyebildi.

Birkaç dakika içinde Başbakan'ın oteldeki odasında başlayan durumu değerlendirme toplantısındaki hava, "Bırakalım mı, görüşmelere devam mı edelim?" noktasında düğümlendi. O saatte her iki yol da güçlü birer seçenek haline geldi. Avrupa Birliği'nin samimiyeti ve objektifliğine yönelik kuşkular neredeyse öfke boyutuna vardı. Türkiye'nin önüne getirilenler Erdoğan'a göre "Kopenhag Kriterleri'yle ilgisi olmayan hatta AB hukukuyla da çelişen şeyler"di.

Aslında olup bitenler geçen haftalar içinde ortaya atılan taslak metinlerden de daha kötü ibareler içeriyordu ve Erdoğan'la Gül'ün en çok canını sıkan da buydu. Türkiye'den Gümrük Birliği katma protokolünü, yeni katılan 10 üye için de işleten protokolü 3 Ekim 2005 tarihine kadar imzalaması ve üstelik bunun için de karar metnini paraf etmesi isteniyordu. Üstelik bu işlem zirve bitene kadar yapılmalıydı. Başbakan, Perşembe gecesi sadece üç saat uyudu.

Başbakan, dün sabah saatlerinde Balkenende'yle de işte bu psikoloji ve yorgunluk içinde yeniden bir araya geldi. Geceden bazı hususlar iletilmiş ve en önemlisi de Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanımak anlamına gelen ibarenin müzakereler başladıktan sonraya bırakılması istenmişti. Bununla birlikte derogasyonlar ve tam üyelik konusundaki metinler de düzeltilmeliydi.

Özellikle, Kıbrıs'la ilgili konu kabul edilemezdi ve Erdoğan bunu defalarca tekrar etmesine rağmen muhataplarının ilgisizliği canını sıkmıştı. Hiçbirinde ilerleme sağlanamadı ve Başbakan belki de 41 yıllık hedefin en kritik kararlarından birisini vererek, "Beyler, ben artık gidiyorum…" dedi. Ve ekledi: "Uçak hazırlansın, Ankara'ya dönüyoruz!"

O anda Türkiye için kapanır gibi görünen AB kapısı da aslında ardına kadar açılıyordu.

İplerin koptuğu bu anın hemen ardından AB merkez güçleri devreye girmeye başladı. Blair, Schröder, Berlusconi, Verhofstadt ve dışışleri bakanları…

Erdoğan'ın resti hepsini harekete geçirdi ve o andan itibaren gergin bir bekleyiş daha başladı.

Ve nihayet Türkiye'yi memnun edecek haberler birer birer gelmeye başladı. Önce, deregasyonlarla ilgili cümleler yumuşatıldı, ardından da tam üyelikle ilgili cümle değişti.

Son olarak da Kıbrıs Rum Kesimi'ne hak edilmemiş bir tanıma sunan paragraf değişti. Türkiye'nin kararı paraf etme zorunluluğu kaldırıldı ve sözlü açıklamayla yetinildi. Türkiye'nin yükümlülüğü, protokolün adaptasyonu için 10 yeni üye ülkeyle görüşmeler yapmakla sınırlandı. Balkenende'yle de basının önüne çıktığında, "Bu anlaşma Rumların tanınması anlamına gelmez" sözünü söylemesi üzerinde anlaşıldı. Hollanda Başbakanı da bu mutabakata harfi harfine uydu. Ondan bir saat kadar önce de Erdoğan, Avrupa Konseyi'nde açıkça, "Bu paraf Rumları tanıdığımız anlamına gelmiyor" demişti.

Karar metni sonunda Türkiye'nin rıza gösterebileceği bir şekil almıştı. Başbakan, akşam saatlerinde basın toplantısında görüşmelerin sonucunda oluşan metni, "Önümüze getirilen istekler için hiç değilse AB'ye uygun formüller ürettik" sözleriyle tanımlıyordu

Türkiye'nin AB ufku bu uzun ve yorucu saatlerin sonunda açıldı.

Başbakan o yoğun ve meşakkatli saatlerin ardından yapılan işi tek kelimeyle özetledi: Başardık!


18 Aralık 2004
Cumartesi
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED