AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
P O L İ T İ K A
Herkesin 17 Aralığı başkaydı

  • Erhan Karadağ / Brüksel izlenimleri
    17 Aralık yoluna çıkarken, açıkçası pazarlığın bu kadar çetin geçeceğini biliyorduk. Beklenen, saat saat değişecek, iki adım ileri, bir adım geri ya da bir adım ileri iki adım geri gitmeyi öngören bir pazarlıktı. Ama her beş dakikada bir silinip, yeniden ve en baştan yazılan paragraflar pazarlığın uslubuna ilişkin de ipucuydu: Kim ne kopartabilirse.

    Avrupa Türkiye'ye kapılarını açmakla değil, bu pazarlığı yürüttüğü biçimle "değiştiğini" gösterdi. 16 Aralığı 17 Aralığa bağlayan gece ve 17 Aralık günü Brüksel'de yaşananlar, akla gelebilecek bütün siyasi oyunların, siyasi kurnazlıkların papucunu dama attı.

    Türkiye yenildi denemez, ama asıl mücadele de şimdi başlıyor. Bu iki günün ortaya koyduğu en büyük gösterge Avrupa'yla Türkiye'nin, ayrı sonuçları umsalar da aynı dili konuşmaya başladıkları. Çetin pazarlığın kesilmemesi, Erdoğan "bu şartlarda ben yokum" dedikten sonra da hala yapıcı adımların atılabilmesi, Avrupa'nın Türkiye'den vazgeçemeyeceğinin kanıtı oldu. Türkiye'nin "Kıbrıs'ı tanıma zorunluğu bildiride olmamalı", "kısıtlamalar kalıcı olamaz", "Tam üyeliği hedeflediği açıkça ifade edilmeli" şeklindeki talepleri, sadece bir kaygı olarak iletilmedi, Erdoğan bunları sertçe, rest çağrışımıyla iletti. Her şey kötü giderken, ortalıkta birden bire "Başbakan bırakıp dönüyor" haberleri dolaştı. Daha uzlaşma sağlanmadan Başbakan'ın 13.30'da basın toplantısı yapacağı duyuruldu. Basın toplantısı elbette olmadı ama bu "taktik" tuttu. Ve reste cevap gecikmedi. Avrupa "güven sınavında" olduğunu bu restle anlayabildi.

    Oysa Başbakan oradan çıkmak, Türkiye'ye dönmek üzere paltosunu giyse, AB Dönem Başkanı Balkenende bu riski alamaz, kapıdan çevirirdi.

    Bildiriye gelince. Bildiri, Avrupa'nın 70 milyonluk Türkiye ile hayatının kararmayacağını gördüğünü, Türkiye'nin de Avrupa ile ezilip-büzülmeden adil ilişki yolunu bulacağını kanıtlıyor. Ama pazarlığın acımasızlığına bakılırsa, sert üslup, belli ki önce 2005 Ekim'ine sonra da yıllara yayılacak. Dün kurulan masada çıkan yanlış kart, Kıbrıs'ın kullanılması oldu. Sekiz yüz bin nüfuslu Kıbrıs da 70 milyonluk bir Türkiye'ye "daha fazla" engel oluşturamadı.

    Fransa, Avusturya ve Kıbrıs temsilcileri de geceleri Türk heyeti kadar uykusuz, toplantılarda da gerginlerdi. Kapıların ardındaki tansiyon Conrad Oteli'nin lobisinde atıyordu. Gelen her haber otel lobisinde anında yorumlandı, hızla muhtemel finaller yazıldı. AB Konseyi'nde fotokopisi çekilen taslaklar daha tamamı okunmadan çöpe atılırken, Conrad'daki basın merkezindeki yorumlar "Erdoğan bu gece valizini toplayabilir"e kadar vardı. Kriz sabahının ilk saatlerinde umutsuz tablo ortaya çıktığında, "ama Amerika'da daha hava kararmadı" diye dilek tutanlar bile oldu.

    Gazetecilerin, yorumcuların sohbet ederken yaptıkları saptamalar tam bir "kulaktan kulağa" oyunuydu. Bir cümle, otelin kapısından Berlusconi'nin ağzında geliyor, "Ankara Anlaşması'nın imzalanması şarta bağlanıyor" diye giriyor, lobinin arkasındaki bara, "Kıbrıs'la ilgili ek protokole gerek kalmadı" diye varıyordu.

    Oyun Konsey'de oynanıyordu. AB liderleri de Türkiye de "kulaktan kulağa" oynunun bir parçasıydı. Erdoğan Kıbrıs'ta çözüm istedi, tam üyelik hedefini tartışmasız koydu, buna bir de kısıtlamaların kalıcı olamayacağını ekleyip Balkenende'nin kulağına fısıldadı. 20-25 dudak ve kulak çalıştı.Sonuç: Olabilecek birçok arızaya rağmen iyi..

    Conrad'ın lobisinden küçük notlar bile, bu tarihi zirvenin kapsama alanını gösteriyordu. Bölgedeki bütün ateş çemberinde, alevlerin arasında dolaşan El Cezire kameraları Avrupa Konseyi'nin kulağında, Türkiye'nin alacağı müjdeyi bekliyordu. Otel lobisinde El Cezire'nin Türkiye Temsilcisi Yusuf El Şerif de heyecanla koşuştururken, "Bu kapı açılırsa Arap Dünyası ile Batı arasında çatışma ihtimali ortadan kalkar" diye dünyanın yeni dengesine tanıklık etmeyi bekliyordu.

    Türkiye hem hukuk, hem müzakere ahlakı açısından bu sınavı zar zor atlatırken, Kıbrıs'tan gelen Rum gazeteciler ise 17 Aralığı Türkiye zirvesi değil bir Kıbrıs zirvesi gibi görüyorlardı.

    Herkesin 17 Aralığı başkaydı ama dün niyetler, geri adımlar, restler ve jestlerle dolu bir mühim bir gündü.



  • 18 Aralık 2004
    Cumartesi
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED