Mehmet KOÇAK / Mannheim Sivas olaylarının bir numaralı sorumlusu olarak takdim edilen ve 3 gün üst üste Hürriyet'te manşete taşınan Muhammed Nuh Kılıç, haberi yayınlayan gazetenin muhabirleri tarafından kendisine komplo kurulduğunu iddia etti. Sadece 'izinsiz yürüyüşe' katıldığından dolayı Sivas davasında yer aldığını belirten Kılıç, "Bazı kesimler Sivas olaylarının devamını Avrupa'da sergilemek arzusuyla komplo hazırladılar. Ben de bu komplonun sonucu oyuna getirilmek istendim" dedi. İşyerinin internette tanıtımı bahanesiyle resminin çekildiğini ve kendisine ait olmayan kışkırtıcı ifadelerle hedef gösterildiğini iddia eden Kılıç, manşetlere taşınan komplo olayını Yeni Şafak'a anlattı.

3 gündür Hürriyet gazetesinde manşettesiniz ve Sivas davasının baş sanıklarından ve sorumlularından biri olarak gösteriliyorsunuz . Bu haberlerin perde arkasını bize anlatabilir misiniz?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki olaydan gazeteyi okuyunca haberim oldu. Bana iki kişi geldi ve internette açtıkları bir reklam sitesinde işyerimin tanıtılması için cazip fiyatlar sundu. Ben de kabul ettim. Sonra bana reklamlarda kullanmak üzere işyerimi benimle resimlemek istediklerini söylediler. Ben de kabul ettim ve resimler çekildi. İki gün sonra tekrar geldiler ve çeşitli konularda sohbetleşirken bana 'İnternet sitelerinde dolaşırken senin adını Sivas davası sanıkları arasında gördük doğru mu?' diye sordular. Ben de onlara 'Cuma namazı sonrası başlayan yürüyüşte ilk başta ben de vardım. Ancak olayların seyri değişmeye başlayınca yürüyüşten ayrıldım. Daha sonra radyodan olayların sonucunda otelin yakıldığını ve 30'dan fazla insanın dumandan boğularak can verdiğini öğrendim ve şok oldum' dedim. Kısa bir zaman sonra gazetenin manşetinde 'Madımak firarisi' başlığıyla ve bana ait olmayan kışkırtıcı ifadelerle yer aldığımı öğrenince inanın şaşırdım. Tamamen bir komplo sonucu özel hazırlanmış bir haberdi bu. Gazetede çıkan resimlerde ben döneri nasıl yaptığımızı ve hangi malzemeleri kullandığımızı tarif ediyorum, ancak onlar resmin altına 'Madımak'ın yakıldığını biliyorum' yazmışlar. Benim hakkımda mahkemede savcı bile böyle bir iddiayı kullanmamıştı. Ben 'Madımak firarisi' değil , devlete karşı ayaklanma olarak nitelendirilen bir izinsiz yürüyüşe katılmaktan yargılandım.

Muhabir değil, komplocu 'muhbir'

Bu haberler toplumda nasıl bir tepkiye yol açtı ve siz bu olaydan nasıl etkilendiniz?

37 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir acı olayın sanıklarından biri olarak takdim edilmemin yanında bana ait olmayan bazı kışkırtıcı ifadelerin öne çıkarılarak verilmesi haklı olarak alevi toplumunda tepkilere sebep oldu. Sürekli tehditl aldım. Haberin yayınlanış şekli ve bana hazırlanan komployu anlatarak, işin içinde büyük bir oyunun olduğunu düşündüğümü telefonla beni arayan alevi vatandaşlarımıza izah ettim. 'Bizi birbirimize yeniden düşürmek isteyen hain gizli güçler var, dikkatli olmalıyız. Oyuna gelmeyelim' diyenlerin yanında küfredip kapatanlar ve tehditler savuranlar da oldu. Bazıları 'Seni de biz evinde veya işyerinde yakacağız, katil' gibi ifadeler kullandılar. Aynı gazete Avrupa baskısında 'hâlâ, ailesiyle şehir sokaklarında elini kolunu sallayarak geziyor' diyerek bazı güçlere bana karşı saldırmaları için davetiye çıkarıyor. Ailemle dışarı çıktığımda uzaktan gizlice fotoğrafımız çekilip yayınlanıyor, aile boyu hedef gösteriliyoruz. Ben, bana küfredip beni tehdit edenlerden daha çok bu oyunu kuranlara ve muhabirlik değil de 'muhbirlik/ajanlık' yapan sözde gazetecileri ve aslını araştırmadan bu haberleri yayınlayıp kişilik haklarımı hiçe sayan gazeteyi lanetliyorum. Ben herkese açık bir insanım. İsteyen her gazeteciye ve gazeteye kapım açık. Bakın ben kaçmış falan da değilim. Karlsruhe'deki TC Başkonsolosluğu benim nerede olduğumu biliyor ve Alman resmi makamları benim hakkımda yeterli bilgiye sahip. Kaldı ki, bizim dosyamız henüz de kesinleşmiş deği. Almanya ile Türkiye makamları yıllardır beni bilmektedir ve hakkımda yeterli bilgiye sahiptir.

Hukuk savaşı başlattım

Size komplo kuranlar hakkında bir girişimde bulundunuz mu?

Ben bu gazeteleri alarak hemen Alman polisine gittim. Avukatımı bilgilendirdim ve yetkili kurumlarda davacı olmak için hazırlıklarımızı başlattık. Polis gerekli tedbirleri almıştır. Önemle belirmek isterim ki bundan sonra meydana gelebilecek her türlü olumsuz gelişmenin sorumlusu, bu asılsız haberleri yayınlayan gazete ve onun 'muhabir/muhbir'leri olacaktır. Onlar hukuken olduğu gibi toplum nezdinde de hesap vereceklerdir. Ailemin tüm fertlerinin can güvenliğinden de onları sorumlu tutacağım. Bunu da gazetenin genel yayın yönetmenine yazdığım 'e-mail' mesajında da dile getirdim. Benim insanlara inançlarından dolayı karşı olmam bir Müslüman olarak mümkün değildir. Bu kanaatim, 12 yıl önce de böyleydi; bugün de böyledir. Bu olayı Müslümanım diyen kişi yapamaz. Ben, Selman Rüşdü'nün 'Şeytan ayetleri' isimli tahrikçi yayınını protesto etmek için yürüyüşe katılmıştım. Zaten bir süre sonra da gruptan ayrılıp evime gitmiştim. Ancak yürüyüşe polisin hiç engel olmaması ve cami avlusunda bir grubun camiden çıkanları peşine takarak yürüyüşü başlatması ve halkın galeyana getirilmesi olayları tamamen gizli güçler tarafından organize edildiğini gösteriyor. Kısacası büyük bir oyun ve gerçek suçlular ve katiller hâlâ ortaya çıkarılmamıştır.

Sayın Ertuğrul Özkök,
7 Ağustos 2005, Mannheim
Kendimi takdim edeyim... Ben, Muhammed Nuh Kılıç'ım...
Hani şu, Gn.Yy. Md. olduğunuz gazetenizin 1. sahife manşetinden, topluma 'Madımak Firarîsi' diye ve sanki bir 'cânî' imişçesine, bazı toplum kesimlerini üzerime saldırtmaya yönelik yayınlara günlerdir konu olan şahıs...
Selman Rüşdü'nün, İslam'a en alçakça hakaretleri ettiği 'Şeytan yetleri'' isimli kitabını tercüme ettirip yayınlatacağını açıklayan Aziz Nesin'in, toplumu daha fazla tahrik etmek için geldiği Sivas'ta, onu protesto eden onbinlerden birisiyim. Ertuğrul Bey, Sivas Faciası meydana geldiğinde, 20 yaşındaydım. Zaman zaman sözünü ettiğiniz kendi gençlik yıllarınızı da düşününüz. Ama, 'Bir cahillik ettim, vs.' demiyorum. Bu gün olsa, o protesto eylemine yine katılırım.
'Madımak Oteli'nin yakılmasına gelince... Ben, saatlerce öncesinde o protesto eyleminden ayrılıp gitmiş ve otelde yangın olduğunu veya ateşe verildiğini daha sonra TRT'den öğrenmiştim... Ben ki, 'bir insanın haksız yere öldürülmesini bütün bir beşeriyetin öldürülmesi' olarak gören bir inanç sistemine mensubum; öyle bir cinayeti kabullenmem, itikaden de mümkün değildir. Ama, tv.lerden, onbinler arasından teşhis edilebilen birkaç yüz göstericiden birisi olarak tutuklandım, 8 ay sonra serbest bırakıldım. Sonra da, 3 seneye mahkûm oldum. Bazı çevreler, bu cezaları az bulup yargı üzerinde baskı oluşturunca, benim durumumda olan 60 kadar sanığın yarısının cezası arttırıldı; 7,5 seneye çıkarıldı. Ben de bu yargı ve cezanın âdil olduğuna inanmadığım için, yurt dışına çıktım. 8-9 senedir yurt dışındayım. Ve ben, katıldığım o eylemi ve verilen cezanın haksızlığını gizlemiyor ve de gizlenmiyorum.
Amma, 'dükkanınızı, bütün türk işyerleriyle birlikte reklam edeceğiz...' diye komplo kurup, çektikleri resimlerin ve beyanlarımın çarpıtılmış şekliyle Hürriyet'inizde yayınlanması ve hattâ evim bile tesbit edilip, evimin önünde, eşimle birlikte fotoğrafımın gizlice çekilmesinin; muhabirlik mi, yoksa muhbirlik mi olduğunu ve gazetenizin, insanlarımız arasında 'alevî ve sünnî' gibi ayırımları tahrik etmek isteyenlere âlet kılındığını fark edecek bir sağduyuyla düşüneceğinizi sanıyorum. Ayrıca, bu komplocu yayın üzerine şahsıma ve aileme gelebilecek zararlardan da kendinizi sorumlu hissedebileceğinizi umuyorum.
Eğer, yaptığınız yayının doğru olduğu hususunda vicdanınız rahatsa, söyleyecek bir sözüm zâten olamaz. Ama, bir de öbür taraftaki Hesab Günü var...
Size, hayırlı işler ve hayırlar diliyorum.
Muhammed Nuh Kılıç