T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 25 ARALIK 2005 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Ne zaman tatile çıkılır?

Bir süre önce, her sabah keyifle okuduğum bir yazarın yazısında üstüste iki gün vahim hatalar yakalayınca, etrafıma, "Göreceksiniz, yıllık izne çıkacak" demiştim. Üç gün sonra, yazısı yerinde o bildik, "Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullanacaktır" notu çıkınca şaşıranlara, "Onun yerinde olsam ben de öyle yapardım" dediğimi hatırlıyorum.

İnsanız, hata yaparız. Önemli olan hata yapmak değil, hatta 'vahim hata' yapmak da değil; önemli olan, hatayı fark edip bir daha tekrarlamamak üzere tedbirini almaktır... Görevi hergün görüşlerini okurlarıyla paylaşmak olan bir yazar, elinde olmadan hatalar yapmaya başladığını fark edince, sinirlerinin yıprandığını, zihninin ziyadesiyle yorulduğunu anlar ve tatile çıkarır kendini, çıkarmalıdır... Her zihnin ara sıra boşalmaya ihtiyacı vardır çünkü. Hele zihin meslekî açıdan fazlaca çalışmak zorundaysa, onun dinlenmeye ihtiyacı daha da fazladır.

Bu girişi sizlerden izin talep ettiğim için yapmadım. Henüz tatile çıkmıyorum. Türkiye'de meydana gelen ve bir yazar olarak müdahalemi gerektiren olaylar henüz zihnimi vahim hatalara sürükleyecek kadar karmaşıklaşmadı. Ayrıca, yıllardır hemen hemen aynı olayların birbiri ardına tekrarlanması sebebiyle müthiş 'rutinleşen' bir gündemi var ülkemizin... Fabrikada gün boyu yalnızca aynı somunu aynı vidaya geçiren bir düz işçi gibi hissediyorum kendimi; milyonuncu kere aynı somunu aynı vidaya geçirirken hata yapar mı o işçi? Hergün hakkında bir şeyler yazmak, yorum getirmek zorunda olduğum gelişmelerin yıllardır hiç değişmeyen bir rutini var.

Belki yorucu olan da bu. Hep aynı işi yapmak bıkkınlık veriyor insana. Gözün alışması ise hata ihtimalini artırıyor. Çağdaş iş yönetimi anlayışı, işçileri bıkkınlık getirecek uzunlukta işbaşında tutmamayı öğütlüyor. Zaten çoktandır, fabrikalarda rutinleşmiş basit işler robotlar tarafından görülüyor. İnsanın yaptığından keyif almayı istemek gibi bir huyu var; keyif alabilmek için ise, yapılan işin yapılmaya değer olduğu kanaatine ihtiyacı var insanın...

Bazı meslekleri sürdürmek göreceli olarak kolaydır. İşçi yaptığında mâhirleşince usta haline gelir, maaşı artar. Yöneticiler terfi ederek genel müdürlüğe kadar yükselir. İşçi ile usta arasında, şef ile genel müdür arasında bazen maaş farkı, bazen de makam odası, araç, şoför, lojman gibi imtiyazlar birer tatmin unsuru görevi yapar. Memuriyette de öyle; basamakları birer birer atlarken kazancı artar memurun, hiyerarşik tatmin araçları devreye girer. İşadamı ise daha fazla kazanır, kazandıklarıyla kendisini ve ailesini mutlu edebilme imkânı artar...

Yazarlık öyle bir meslek değil. Bir yönüyle siyaset de. Bu sebeple, yazarın ya da siyasetçinin tatmin için kendisini ince ayardan geçirmesi gerekir. Yazar için, yıllardır aynı şeyleri yazmak, aynı sorunlara temas etmek, aynı çözümleri önermek müthiş yıpratıcıdır. Siyasetçi için de öyle: Milletvekili olmaya göz koyan, olduğunda, bunun öyle önemsenecek çapta bir tatmin getirmediğini farketmekte gecikmez. Bakanlık, hatta başbakanlık da öyledir. Bir süre sonra işler rutine döner ve tatmin hissi azalır...

Yorulan, rutinin kısırlaştırıcı etkisini üzerinde hisseden, yeni şeyler söyleyemeyen bir yazara, eğer bana soracak olursa, öncelikle kısa da olsa tatile çıkmasını tavsiye ederim. Kalabalıklardan kaçmaya, kendini rektifiye etmeye ihtiyacı olabilir çünkü. Siyasîler açısından da öyle; ABD başkanlarının Camp David gibi 'resmî' bir tatil mekânı bile vardır. George W. Bush birkaç ay çalışıp ardından bir aya yakın süreyi Teksas'taki çiftliğinde boşuna geçirmiyor; ihtiyacı olduğunu yanındakiler ona hatırlatıyorlar.

Bizde 'tatil' fikri pek câzip görünmez, bazıları ters bile bakabilir o fikre. Kendi hesabıma, hergün birden fazla yazıyla siyasî tartışma gürültüsüne katıldığım son 20 yıl içerisinde yaptığım tatilin süresi toplasanız iki ayı bulmaz. Buna ne sinir dayanır, ne de beden...

Tatil ihtiyacı kendini bedenden önce zihinde belli eder. İhtiyaç kendini belli ettiğinde, elbette imkânınız varsa, kendinizi tatilin kollarına atmanızı hararetle tavsiye ederim.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi