T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 25 ARALIK 2005 PAZAR | ||
|
"Orhan Pamuk davası"nı her gazete -tabii olarak- kendi çizgisine göre analiz etti ve gelişmeleri okurlarına bu analiz çerçevesinde duyurdu. Ben bu farklı analizleri gözden geçirirken bir hususa özellikle dikkat ettim: Acaba elimdeki gazete bu davayı gözden geçirirken ne derece tutarlı davranıyor? Bu kıstası özellikle de "muhafazakar" olarak niteleyebileceğimiz gazetelerde aramaya çalıştım. Bu çerçevede bir gazetenin, Yeni Asya'nın yayını özellikle dikkatimi çekti. Olaylı duruşma gününün gazeteye yansımasından başlayarak gazetenin son üç günlük yayınını konumuz açısından dikkatle inceledim. Çok tutarlı bir yayınla karşı karşıyaydık. Yeni Asya, bugüne kadar "kendisi için" istediği özgürlükleri Orhan Pamuk davası söz konusu olduğunda da -milim sapmadan- öylece talep ediyordu. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Bu tablo beni çok memnun etti. İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda memleketimizin başına çöreklenmiş olan kara bulutları böyle tutarlı yayınlarla defedeceğiz inşallah... Bu derece "tutarlı" bir bakış ile taradığım diğer "muhafazakar basın"da karşılaştığımı söyleyemem doğrusu. Onlara hâkim genel hava, yine, "Bana özgürlük ama diğerine asla!" blokajını aşamamıştı. Yeni Asya, olaylı duruşmayı baş sayfasına "İfade özgürlüğü herkese lâzım" manşetiyle taşımıştı. Gazete bu manşetini şu haberle desteklemeyi de unutmamıştı: "Yasak Türkiye'ye yakışmıyor". Ertesi gün Kazım Güleçyüz'ün "Türkiye kaybediyor" başlıklı yazısı ile karşılaştık. Güleçyüz, yazısına şöyle başlıyordu: "Ekim başında Mazlum-Der şubesince düzenlenen seminer için gittiğimiz İzmit'te Ermeni soykırımı iddialarını da konuştuk. Seminerin ardından, İzmitli kadîm okuyucularımızdan biri şu ilginç tespiti dile getirdi: 'İttihad Terakkî iktidarı döneminde, soykırım boyutunda olmasa dahi Ermenilerin başına 'birşeyler' geldiği belli. Bu tarihî bir vakıa. Sorumlusu ise, Bediüzzaman'ın 'İttihadçıların bozuk kısmı' olarak nitelediği kişiler.' Sonraki yıllarda konunun gündeme gelmesine asabî ve ölçüsüz tepkiler gösterenlerin, o zihniyetin devamı niteliğindeki Kemalistler olması bu açıdan anlamlı." Güleçyüz'ün yazısı "Orhan Pamuk davası"na ilişkin olarak da önemli tespitler içeriyordu. Yazar davanın birilerine "gövde gösterisi yapma" zemini hazırladığından bahisle şöyle devam ediyordu: "Halbuki, ancak 'yumurta kapıya dayandıktan sonra' akla gelen formüller zamanında işletilmiş veya son anda bile 'Dâvâya izin verilmedi' deme basiret ve cesareti gösterilmiş olsaydı, belki yine ulusalcı tepkiler olurdu, ama hiç olmazsa 16 Aralık günü Şişli Adliyesi'nin önünde ve koridorlarında cereyan eden utanç tablolarına meydan verilmez ve Türkiye'nin imajı çok ağır bir darbe daha almazdı." Bir sonraki gün Faruk Çakır'ın aynı konuyu işleyen yazısı çıka geldi: "Pamuk'un sözlerine katılmıyoruz, bu da bizim 'hak'kımız. Ancak, şiddet ve hakaret ihtiva etmeyen beyanlar sebebiyle kişileri -kim olursa olsun- 'linç' etmeye yeltenmek; hak, hukuk ve adalet anlayışana sığmaz." Oldu olacak, önceki iki yazarın sergilediği "dinginliği" tam paylaşmasa da, Latif Salihoğlu'nun şu sözlerini de aktaralım: "İyisi mi, yalana itibar etmemekle beraber, yüzde yüz yanlış da olsa, konuşan kişiyi zorla susturmaya çalışmamak. Yani ilmî, fikrî diyalog yolunu daima açık tutmak." Toparlayacak olursak: Yeni Asya'nın "diyalog"a çağıran bu tutarlı yayını -dileriz- "muhafazakar" refiklerine örnek olur. Örnek olur da, neden söz ediyor olursa olsun "söz"den bir zarar gelmeyeceğine onlar da kanaat getirip iman eder.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |