AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
R A M A Z A N

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Fethin sembolü

Ayasofya. Yeryüzünün en önemli tarihi yapılarından biri. Fatih'in vakfı, Sultan'ın yadigârı. Ayasofya'yı çok seviyoruz.

Ayasofya... İstanbul'un, Fatih Sultan Mehmet tarafından alınışının bir alâmeti ve sembolü. Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan bu ihtişamlı yapı; tarihi geçmişi, mimarisi, mozaikleri ve Osmanlı dönemi eserleri ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekti ve çekmeye devam ediyor. 916 yıl Bizans'ın kalbinde bir kilise, 481 yıl Müslümanların huşû içinde ibadet ettiği bir cami, 1934 yılında asli fonksiyonundan çıkarılarak müze yapılmasıyla birlikte de en çok tartışılan bir mabed olan Ayasofya, on beş asırdır nelere şahitlik etmedi ki. Bizans döneminde ayaklanmalarla yıkıldı, yangınlarla kül oldu. Latinler döneminde yağmalandı, tahrip edildi. Nihayet fetihle birlikte camiye çevrildi ve yüzyıllar boyunca yapılan onarımlar ve takviyelerle varlığını bugüne kadar sürdürdü.

HAK VE HUKUKA GÖRE CAMİ

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiğinde ayağının tozuyla Ayasofya'da namaz kılmış, güneşin doğduğu tarafa bakan mihrabın yönünü Kâbe'ye döndürterek, güneş batıdan doğana kadar bu yapıyı cami olarak vakfetmişti. Ayasofya o günden beri, Necip Fazıl Kısakürek'in deyimiyle bir remz oldu. Tüm Müslümanların ruhî remzi. Bugün, Ayasofya tartışmaları içinde "Burası insanlığın ortak malı, dolayısıyla müze olarak kalmalı" tezini savunanların ve her fırsatta Ayasofya'nın kilise olduğunu ima edenlerin en çok üzerinde durdukları konu, Hıristiyanlar için çok değerli olan Ayasofya'nın neden cami yapıldığıdır. Hiç kuşkusuz bunun hukuki dayanağı vardı. Öncelikle Ayasofya, Patrikhane'nin değil imparatorun mülkiyetindeydi. Fatih, İstanbul'u güle oynaya değil, savaş yoluyla almıştı. Dönemin uluslararası savaş hukukuna göre de bütün kiliseleri cami yapma hakkı vardı. Ve Fatih, hükümranlık hakkı olarak burayı camiye çevirmişti.

AYASOFYA'DA OSMANLI İZLERİ

Bizanslılardan harabe halinde alınan Ayasofya'nın, camiye çevrilmesi sırasında ana çizgileri korundu, figürlü mozaiklere bile dokunulmadı. Sadece namaza zarar vermeyecek şekilde bir kısmı sıvayla kapatıldı. Cami, Osmanlılar zamanında birçok tamir gördü, geleneğe uygun olarak çevresine çeşitli yapılar eklendi ve esere Osmanlı mührü vuruldu. Fatih, Ayasofya'ya mihrap, minber, tuğla minare kütüphane ve medrese yaptırmıştı. Bu medrese, Ayasofya'nın müze haline getirilmesinden sonra, 1935'te müze müdürü tarafından ortadan kaldırıldı ve iz kalmaması için temelleri dahi söküldü. Benzer uygulamalar Ayasofya külliyesinin daha bir çok Osmanlı yapısında uygulandı. Sultan İkinci Bayezid devrinde kuzeybatıdaki ince minare, Sultan İkinci Selim devrindeyse Mimar Sinan tarafından batıdaki iki kalın minare eklendi ve yer yer dayanaklarla kuvvetlendirildi. Mimar Sinan'ın yaptığı dayanaklar ve onarımlar yapının bugüne kadar ulaşabilmesini sağladı. Kazasker Mustafa Efendi'ye ait kubbede yazılı olan Besmele ile Nûr sûresinin 35. ayeti ve sekiz büyük levha, hat sanatının şaheserleri olarak Ayasofya'yı süslüyor. Mihrabın yan duvarlarındaysa Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar bulunuyor. Ayasofya'nın bahçesinde bulunan Sultan 2. Selim, Sultan 3. Mehmed, Sultan 3. Murad ve şehzadelerin türbeleri, Sultan 1. Mahmud'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecid'in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya'daki Türk çağı örnekleridir.

HER DÖNEM EL ÜSTÜNDE TUTULDU

Ayasofya, beş yüz yıllık Osmanlı döneminde her padişahın göz bebeği oldu, üzerine titrendi, bakımı ve onarımı için hiçbir masraftan kaçınılmadı. İstanbul'da hiçbir cami onun kadar ilgiye mazhar olmadı. Her dönem, resmi geçidin yapıldığı merkez cami oldu. Padişah, şehzadeler ve diğer önemli devlet adamları bazı vakit namazlarını burada kılar; zafer, bayram ve kandil kutlamaları bazen padişah ve diğer önemli devlet adamlarının katılımıyla burada yapılırdı. Kadir geceleri altı bin kandil yakılan camide, Fatih'le başlamak üzere, sultanların Kadir gecelerinde teravih namazını kılmaları bir gelenek oldu. İstanbul'da ilk cuma namazını burada kılan Fatih'ten sonra, cuma ve bayram namazlarını Ayasofya'da kılmak cami tarihi boyunca bütün Müslümanlar için, heyecanla özlenen bir ibadet oldu. Bu özlem günümüzde büyük bir hüzne dönüşmüş durumda. Müzeye çevrilerek gerçek manasından ve ruhundan uzaklaştırılan mabet, bir mezar sessizliğinde, taş ve sütun yığını halinde soğuk bir yüzle ziyaretçilerini karşılıyor bugün. Manevi atmosferinden sıyrılmış bu hali ise tüm İslâm âlemini üzüyor ve Müslümanlar, bir an önce bu büyük mabedin asli fonksiyonuna kavuşturularak ibadete açılmasını bekliyor.




 
Prof.Dr.
VECDİ AKYÜZ
İmsak, Parfüm ve Oruç

KISSADAN HİSSE
Padişah huzurundaki vezir

İFTAR SOFRASI
Peynirli Börek
BİR AYET
Sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
(Bakara/184)
BİR HADİS
İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur. Onlar, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasûlü olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak, Beyt'i (Kâbe'yi) haccetmektir.
(Hadis-i Şerif)
17 Ekim 2005
Pazartesi
 
Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

İMSAKİYE

  Adana
  Ankara
  Bursa
  Diyarbakır
  Erzurum
  İstanbul
  İzmir
  Konya
  Trabzon

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED