AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Kadir Gecesi takdir olunan iktidar ve kudret

Kadir Gecesi takdir olunan iktidar ve kudretten sözederken, dünyevî çıkarların ve hazların yegane kaynağı hâline getirilen beşer-şaşarın sınır tanımaz, doymak ve dur-durmak bilmez iktidar hırsından, kudret ve kuvvet toplama hars'ından sözetmiyorum tabii ki.

Bugüne kadar, Kadir Gecesi'nden bahsedilirken hep Kur'ân'ın bu gecede inzal edilmesi üzerinde duruldu hep. Vurgu, Kur'ân'a oldu; inzâl'e değil. Eğer vurgu, inzalin eserine değil de bizzat inzalin kendisine (Allah'ın gücüne, kudretine ve hâkimiyetine) yapılmış olsaydı, Kur'ân, herhangi bir kitap muamelesi görmez, her dâim Allah'ın kudret ve iktidarının / hâkimiyetinin yegane kaynağı olarak hayatımızda merkezî bir yer işgâl ederdi.

Bugün, özellikle de neo-paganizmin ve neo-barbarizmin neo-seküler kültürel formlar aracılığıyla hayatmızın her alanına nüfûz ettiği ve dünyamızı yaşanılamaz bir çatışma, işgal, sömürü, zulüm ve tecavüzler arenasına dönüştürdüğü şu gün, ben bizatihî inzâl hâdisesinin kendine vurgu yapılmasının hayâtî önem arzettiğini düşünüyorum.

Bu kutlu gecede iki şeye dikkat buyurmamız isteniyor bizden: Birincisi, Kur'ân'ı bize bir nimet, sırat-ı müstakîm nimeti olarak inzal eden Rabb'ül-Alemîn'in inzal fiilininin kendisine; yani Allah'ın hayatımıza bilfiil müdahalesine; ikincisi de inzâl fiiliyle gerçekleştirilen şeye, bu müdahalenin eserine yani Kur'ân'a.

Bu müdahalenin bizatihi kendisi, çok önemli, çok hayâtî bir hâdisedir. Kur'ân işte bu müdahale sonucunda gerçekleştirilen bir hatırlatma, bir ihtardır: Bizi seçim yapma imkânına kavuşturan, ihtiyarımızı (seçme kabiliyetimizi) kullanmamıza zemin hazırlayarak bizi seçimimizde özgür (muhtar) kılan, insanın aslâ paganizme, barbarizme, totalitarizmlere ve zulümlere mahkûm olmayacağını, paganizmden, barbarizmden totaliterizmlerden ve zulümlerden salaha (kurtuluşa) erdiren bir salahiyete (yetkiye / otoriteye / güce, kudrete) sahip kılacak bir hatırlatma, ihtar ve muhtarityet kaynağı olan Allah'a ubudiyete ve bu ubudiyetin ve muhtariyetin yegane kaynağı olan bir kitap ve hitaptır.

Allah'ın yüce kudretinin en önemli tecellisi ve tezahürü, Kur'ân'ın sadece nüzûl edilmesi değil, aynı zamanda inzâl edilmesidir. İnzâl ile nüzûl aynı şeyler değildir. İnzâl, bir defada olup biten bir şeydir. Nüzûl ise, peyderpey gerçekleşen bir şey.

Meselâ biz "Kur'ân bize Allah tarafından indirilmiş veya gönderilmiş bir kitaptır" demekle yetinebilir miyiz? Yetinemeyiz; çünkü Kur'ân'ın "indirilmesi", "indirilmiş olması", gönderilmesi", "gönderilmiş olması" gibi ifadeler, Kur'ân'ın nasıl vahyedildiğini, vahyin muhatabını, vahyedilen şeyi ve mahiyetini anlamamıza, kavramımıza, idrak etmemize, gerekli tedariklerle donanmamıza yani hakkıyla mümin (inanmış / Allah'a güvenen, kendisine güvenilen ve herkese güven/lik veren) olmamıza yetmez. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için medeniyet dilimize, medeniyet dilimizin ruhunu oluşturan vahyin lugatçe'sine ihtiyacımız olduğunu görmemiz gerekiyor.

Bütün bunları sadece inzâl ve nüzûl kelimelerinin, nasıl kavramsal bir güce sahip olduklarını, bu kelimeleri yok ettiğimiz zaman, müminlerin sahip olmaları gereken kuvvete, kudrete, iktidara sahip olamayacaklarını, Allah'ın kuvvetini, kudretini ve iktidarının kudsiyetini kavramakta zorlanacaklarını özenle vurgulamak isterim.

Evet, Kur'ân, hem inzâl edilmiş, hem de nüzûl edilmiş bir kitap ve hitaptır. Peki, inzâl ile nüzul kelimelerini değil de "indirilmiş, gönderilmiş" kelimelerini kullandığımızda, inzal ve nüzûl kelimelerini sözlüklerimizden, hatta Kur'ân meallerimizden çıkardığımızda kaybedeceğimiz şeyin ne kadar hayatî bir şey olduğunu idrak edebiliyor muyuz, bilmiyorum doğrusu.

İnzâlin anlamı şudur: Kur'ân, bir bütün olarak Kadir Gecesi'nde bir anda Levh-i Mahfuz'dan dünya Sema'sına indirilmiş bir kitaptır; dolayısıyla, ğayb âleminden şehâdet âlemine yapılan bir hitaptır.

Nüzûl'un, inzâlden farklı olan en önemli yanı, inzâl gibi bir ânda değil, zamanla, zamana yayılarak, peyderpey, ardı arkası kesilmeden süregiden bir süreye ve sürece işaret etmesidir: O hâlde, İnzâl, vahyin, Allah'ın kudret ve kuvvetinin tecellini ettirdiği fiilin kendisi, nüzûl ise Allah'ın takdirinin, kudret, kuvvet ve ilâhî iktidarının adım adım tercüme ve tezahürünün gerçekleşme sürecidir.

Kadir Gecesi, sadece Müslümanların böylesine ulvî bir nimete sahip oldukları, Allah'ın kuvvet, kudret ve ilâhî iktidarını, sınırsız hâkimiyetini hissettikleri, rahmetini, bereketini gördükleri bir eşsiz zamandır. Müslümanların gücü, hem Allah'ın bu gecede olduğu gibi insanlığa hitap ederek doğrudan hayata müdahale etmek, hem de Kur'ân'ı tenzil ederek kitap göndermek suretiyle bütün alemlerin rabbi, rahmet ve merhamet kaynağı, müminlerin ise velisi / dostu olduğu gerçeğine sadece Müslümanların sahip / dost ve layık olmalarından kaynaklanıyor.

O hâlde kadir gecesinde inzal ile tecellî eden, nüzûl ile Fahri Kâinât Efendimiz vasıtasıyla tercüme ve tezahür ettirilen ilâhî kudret ve iktidarın, biz müminlere emrettiği, takdir ettiği, teklif ettiği ulûhiyet ve rubûbiyet kaynaklı ubudiyet iktidar ve kudretinin hakîkatinin, bizi bütün beşerî, dünyevî, maddî, şehevî, dolayısıyla arızî ve sürekli arızalar üreten nevzuhûr güçleri putlaştırarak, bizi bunların kulu-kölesi yapan hakikat ihtarının ve bu ihtarın sunduğu muhtariyetin (hakîkî hürriyetin) sırrını idrak etme şuuruyla yaşamanın bize vereceği nimetin farkında olalım, hatırlatmasında bulunuyorum, vesselâm.


31 Ekim 2005
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya
| Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan
| Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED