AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Yeni aydın tipimiz: Pamuk Prens

Edward Said, muhalif olmayı/olabilmeyi entelektüel olmanın en temel şartlarından biri olarak görür. Muhalif olmak, genel anlamada güç ve iktidar karşısında sergilenecek tutumda ortaya çıkar. Muhalefet elbette sadece iktidar ilişkisi ile sınırlı değildir. Bir aydınlanmacı olan Said'e göre; toplumsal baskıdan kurumsallaşmış değer yargılarına kadar aydını çevreleyen sosyo-kültürel baskılara, dayatmalara da muhalif olabilmeyi göze almak anlamına geliyor… Muhalif olma cesareti pek çok yerleşik değerin sarsılmasını gerekli kılıyor bu tanıma göre. Kuşkusuz muhalif olmak tek başına bir erdem değildir. Ancak inandığı ve bildiği gerçek adına gerektiğinde yerleşik kabulleri karşısına alma cesareti göstermeyi gerektiriyor. Bu noktada entellektüel tutarlılık, ancak bireyin kendi kendine ve toplumun karşı 'dürüst' olmasıyla mümkün. Muhalif olma cesareti ile dürüst olma erdemine sahip olmadan bağımsız bir fikir/adımından söz edilemez. Ahlak en temel insani ve evrensel bir değer olarak entelektüel (tutarlılık) için de geçerli bir ilkedir.

Muhalif olma cesareti açısından genel olarak Türk aydının perişan halini tekrarlamaya gerek yok. Türk aydının muhalefeti kendi toplumunadır ve bu yönüyle dünyanın en yalnız aydın tipidir. Yabancılaştığı toplumuna karşı hep muhalif ve aykırı kalan Türk aydını güç ve iktidar karşısında pek de uysal görünüm sergiler.

Muhalif olmayı şiar edinenler ise, yaslandıkları iktidardan aldıkları güçle kendi toplumuyla ve toplumunun değerleriyle savaşarak şöhret basamaklarından tırmanmanın ne kadar kolay olduğuna şahit olmuşlardır. Toplumculuk/halkçılık adına iktidar güç ilişkisi bağlamında muhalif görüntü sergileyenler ise çoğunlukla dürüstlük sınavından geçemezler.

Türkiye'de ve uluslararası ölçekte şöhret sahibi olmanın yöntemi ise daha farklı kriterlerin devreye sokulmasını gerektiriyor. Ancak Edward Said'in altını çizdiği 'muhalif olma' kuralı gereği muhalif/aykırı aydın olmanın gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Yerel ölçekte şöhret ve saygınlık, çoğu kez, güç ilişkilerinden cesaret alarak toplumsal değerlere muhalefetle mümkün olurken uluslararası ölçekte saygınlık kazanmanın yolu farklı düzlemde bir güç/iktidar ve muhalefet ilişkisini gerçekleştirmeyi gerekmektedir.

Konuya muhalif olmak ve dürüst olmak açısından ele aldık; bu izi sürerek devam edebiliriz. Türk aydınları içinde uluslararası şöhreti yakalayanlar bir elin parmaklarını geçmez. "Dünyanın en yalnız aydın" tipi olarak bu zevatın şöhretini sağlayan olanca toplumsal, siyasal baskıyı göğüsleyip fikir namusunun gereğince amel ederek, var olan tüm yerleşik kurum ve değerlere muhalif olma cesaretini göstermelerinden mi geliyor? Bunun cevabı hem evet hem hayırdır.

Şaşılacak biçimde, bu 'şöhretli'lerin hem yerleşik değerlere karşı hem de (yerel) güç ve iktidar odaklarına karşı muhalif tavır sergilediklerini teslim etmeliyiz. Hem toplumuna karşı yabancı ve muhalif, hem siyasal iktidarı karşısına alma cesaretinin nasıl bir muhalefet geleneğinden beslendiği merak edilebilir.

Oysa burada daha farklı düzlemde bir iktidar ve güç ilişkisi kurulmaktadır. Dünya sistemi ile kurulan bir güç ilişkisi; sistem içinde hacimli bir yer tutmayan yerel iktidar aygıtlarını da dünya-sistemin çözmeye çalıştığı kendi toplumunu da karşısına alma imkanı ve cesaretini vermektedir. Yani yerel entelektüel piyasanın muhalif 'prens'ine, küresel piyasalar/iktidarlarla kurduğu 'pamuk' yumuşaklığında uysal ilişkiler sayesinde uluslararası şöhretin basamaklarını tırmanma imkanı vermektedir.

Yeni bir aydın tipi doğmaktadır. Bu yeni aydın hem tabuları yıkacak, hem siyasi iktidarı karşısına alma cesaretini gösterecek gözü karalıktadır. Yerel iktidar ve toplumsal değerlerin tümünü karşısına alan bu yeni muhalif, entelektüel piyasanın 'prens'idir; küresel piyasa ve iktidar ilişkilerinde ise 'pamuk' gibidir. Bu yeni entelektüel tip Edward Said'in resmettiği tipin negatif gibidir: Pamuk Prens Cemil Meriç'in, bir tür edebiyatçısının Nobel'e aday gösterilmesinin onun özgünlüğü açısından hiç de övünülmeyecek bir durum olmadığı, "bizi anlatan orijinal bir esere değil, bizi, Batılıların görmek istedikleri gibi anlatan" eserlere Nobel verecekleri tespitiyle sarsılmıştık ilk okuduğumuzda.

Artık, Batılılar gibi gören değil onlar gibi söven yazarlar revaçta. Bu bir prototiptir; sinemadan edebiyata, siyasetten sivil toplumculuğu değişik alanlarda benzerlerini görebilirsiniz.


15 Eylül 2005
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED