AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Tüpraş'ın fiyatı nasıl
oldu da dörde katlandı?

Bu sayfanın yapıcıları "ekonomi"den anlamamakta ve dolayısıyla bu alana yönelik yazılara bulaşmamaktadırlar... Ancak "ekonomiden anlamıyoruz" dememiz "saymasını bilmiyoruz" şeklinde de yorumlanmasın yani... Çünkü biz de okul çağına gelmiş herkes gibi 4 milyar 140 milyon doların 1 milyar 300 milyon doların dört katından biraz az olduğunun farkındayız...

Bir kez daha hatırlatmaya gerek yok ama ne olur ne olmaz biz yine de unutmayalım: Bu sayfanın yapıcıları "ekonomi"den anlamamakta ve dolayısıyla bu alana yönelik yazılara bulaşmamaktadırlar... Ancak "ekonomiden anlamıyoruz" dememiz "saymasını bilmiyoruz" şeklinde de yorumlanmasın yani... Çünkü biz de okul çağına gelmiş herkes gibi 4 milyar 140 milyon doların 1 milyar 300 milyon doların dört katından biraz az olduğunun farkındayız...

Tüpraş ihalesinin sonucunu gazetenin biri şu başlıkla duyuruyor: "Türkiye'de ucuz mal yok". Bu başlığın son (?) Tüpraş ihalesinden sonra gerçeği yansıttığını hemen herkes kabul ediyor. Peki ama şu soruyu nasıl cevaplayacağız: Bugün makul, hatta "çok iyi" bulunan bu teklif bundan bir buçuk yıl önce 1 milyar 300 milyon doları ancak bulduğu zaman da (gazetelerde) benzer yorumlar yapanlar yok muydu? Olmaz olur mu hiç, tabii ki vardı.

Hem de unutmayın: 1 milyar 300 milyonluk en yüksek teklif Tüpraş'ın bugün olduğu gibi yüzde 51'ine karşılık değil yüzde 65'i için önerilmiş ve kabul görmüştü. (Aradaki yüzde 14.76'lık hissenin 1 Mart 2005 tarihinde sonuçlanan "halka arz"(!) yoluyla "Ofer kardeşler"e 446 milyon dolara satıldığını hatırlıyorsunuzdur. Bu işten anlayanların yaptığı hesaplara göre "Ofer kardeşler" bugün, oturdukları yerde varlıklarına altı ayda yaklaşık 750 milyon dolar daha katmış bulunuyorlar.)

Anlayanlara sorduk Tüpraş'ı

Ekonomiden anlamadığımız için Tüpraş'ın "ederi"nin bir buçuk yılda dört katına nasıl çıktığının açıklamasını iktisatçı bir arkadaşımıza sorduk, neydi bu işin sırrı? "Ekonomi" bir bilimse bunun da bilimsel bir açıklaması olmalıydı. Arkadaşımız benzerleri gibi Tüpraş işinin de "ekonomi"yle ilgisi olmadığını söyledi. Böyle şaşırtıcı gelişmeler dünyanın her yerinde oluyordu. İki yıl önce üç kuruş etmeyen bir "şey", iki yıl sonra paha biçilmez olabiliyordu. Hatta bu konuda dünyadan ve Türkiye'den örnekler de verdi. Bir zamanlar IBM'in sergilediği basiretsizlik; GSM'in parlak geleceğinin bir dönem Türkiye ekonomisinin devleri tarafından nasıl küçümsenip adam yerine konmadığı; yine bir Türkiye bankasına iki yıl önce teklif edilen para ile aynı bankanın değerinin bugün nasıl birkaç kat arttığı (...) bir sürü örnek...

Peki bu açıklamalar karşısında tam anlamıyla ikna olduk mu? Açıkça söylemek gerekirse hayır. Hayır, çünkü Tüpraş meselesinde ortaya çıkan şaşırtıcı gelişme hepsi hepsi bir buçuk yıl içinde gerçekleşmiş ve bu dönemde petrol fiyatlarının ikiye katlanması dışında ülkede ve dünyada fazla bir değişiklik olmamıştı...

Neyse, bunları düşündüysek de dile getirmedik. "İktisatçıların vardır bir bildiği" diyerek konuyu kapadık.

Gazeteler daha önceleri neler yazmıştı

Peki, Tüpraş'ın değerinin bir buçuk yıl içinde dört kat artması karşısında gazeteler ne yazıyor?

İşte size bir örnek: Milliyet'ten Güngör Uras, Tüpraş'ın değerinin yükselmesini (özetle) şu nedenlere bağlıyor: "Uluslararası konjonktür Türkiye lehine gelişiyor.." / "Yabancı sermayenin Türkiye'ye ilgisinin artması..." / "Ortadoğu ve Kafkasya petrollerinin boru hatlarının Türkiye'den geçmesi..." / "Tüpraş, pazarı olan bir kuruluş. (...) Ve kârlı bir kuruluş..." / "... sektör kârlı bir sektör haline geldi..." / "Tüpraş'ın başarılı bir yönetim ve üretim kadrosu var...(...) Pazarı var..."

Milliyet'ten bir başka yazarın, Songül Hatısaru'nun sıraladığı nedenlerin öne çıkanları da şunlar: "Bize göre dün Tüpraş'a önerilen fiyat Türkiye'ye artan güvenin bir göstergesi." / "Rafineri kâr marjları arttı."

Görüyorsunuz; işin erbabı yazarlar bazı nedenler saysalar da, 1 milyar dolar ile 4.1 milyar dolar arasındaki farkı (bize göre) açıklamaya kafi değil gibiler sanki...Tamam arada "17 Aralık"ın yer alması belki önemli bir faktör olarak sayılabilir; ama bu işin de henüz sonuna gelinmiş değil ki...

Bu manzara karşısında insan sormadan edemiyor doğrusu: Koç'un ve onu takip eden (ve daha birkaç gün önce "İş Ortakları Toplantısı"nda Tüpraş için "Kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz"(!) diyen Çoşkun Ulusoy'un genel müdürü olduğu) OYAK'ın aklı bir buçuk yıl önce (daha dün sayılır) neredeydi?

Neyse, bilmiyoruz belki de onlar haklıdır... En iyisi bu bahsi kapamak. Ama isterseniz, bu bahse ilişkin olarak son olarak, Petrol-İş Sendikası'nın ihaleyi topluca izlemek için İzmit'te kurduğu çadırda bulunanlardan Tüpraş işçisi Yalçın Özyaran'ın şu sözlerini aktarmayı unutmayalım: "Şirketin yüzde 66'sını 1 milyar 302 milyon dolara satmışlardı. Şimdi yüzde 51'ini 4 milyar 140 milyon dolara sattılar. İlk ihale dönmesiydi bunun izahını, hesabını hükümet nasıl verecekti?" Yalçın Özyaran da bir "iktisatçı" değil, ama görüyorsunuz sorusu hiç de fena değil doğrusu....

Büyük konuşmamalı insanlar

Şimdi de -"Kronik Medya"ya uygun düşer diyerek- Tüpraş'ın bir buçuk yıl önce 1.3 milyar dolar karşılığı özelleştirilmesinin Petrol-İş tarafından açılan dava sonucunda mahkeme tarafından iptali üzerine o dönem yayımlanan iki yazıdan birer küçük alıntı yapalım. Bizce ilginç yazılar bunlar. Yazarlarımız Tüpraş'ın bir buçuk yıl önce bugünkü fiyatın dörtte birine "özelleştirilmesi"nin mahkeme yoluyla engellenmesine bayağı bozulmuşlardı....

Mesela Vatan'dan (04,06.2004) Güngör Mengi: "TÜPRAŞ'ı ilerde 1.3 milyar dolara almak isteyen çıkar mı; şüphelidir." (Böyle 'büyük konuşmamalı" insan!)

Mesela (yine Vatan'dan(04.06.2004) ) Metin Münir: "TÜPRAŞ özelleştirmesinin başarısızlığı özelliştirme programı için bir felakettir."(!) (Demek ki her "felaket"te bir hayır vardır yine de!)

Önce İdare Mahkemesi sonra Danıştay'ın ilk Tüpraş ihale sonucunu iptal etmesi ve bu iptal sonucunda düzenlenen ikinci ihalede işletmenin birinciye kıyasla dört katı fiyatla satılması insanın aklına ister istemez ülkede hukuk ve ekonomi arasında var olduğu söylenen uyumsuzluk problemini getiriyor. Aslında yanlış değil; Vatan'dan Seyfettin Gürsel'in Tüpraş'ın konuşulduğu bir televizyon programında söylediği gibi, Türkiye'de hukuk ve ekonomi dünyaları arasında bir kopukluğun, hatta sırasında bir zıtlaşmanın olduğunu söylemek yanlış değil. Ancak bu probleme Tüpraş dosyasını esas alarak bakacak olursak, işletmenin 1.3 milyar dolara özelleştirilmesinin karşısında duran ve böylece fiyatın dörde katlanmasına bir biçimde vesile olan mahkeme kararlarını şükranla anmak gerekmez mi? (K.B.)


Acaba bu müfredat değişikliğini bünyemiz kaldırabilir mi?

CNN Türk'te yeni eğitim-öğretim yılının açılışı ile ilgili olarak hazırlanan bir programı izledim. Stüdyodaki uzman konukların yeni eğitim-öğretim yılından beklentileri özetleyen beylik konuşmalar yapmalarını bekliyordum. O sırada müfredat değişikliği ile ilgili pilot uygulama yapılan bir ilkokula canlı bağlantı yapıldı. İşte o anda gördüklerime inanamadım. Bir sınıf dolusu velet bebek uyutma dersi alıyordu. Bu eğitim-öğretim yılından çok endişeliyim.

Böyle bir manzaraya tanıklık edeceğimi hiç tahmin etmezdim. Bir sınıf dolusu mavi önlüklü beyaz yakalı mini mini öğrenci sıralarına oturmuş ellerindeki bebekleri ve ayıcıkları iki tarafa sallayarak uyutmaya çalışıyor. Başlarındaki öğretmen de onlara bu işi nasıl yapacaklarına dair pratik bilgiler veriyor.

Rüyaya benziyor değil mi? Ama değil, CNN Türk'te kendi gözlerimle izledim. Yeni eğitim-öğretim yılının açılışı ile ilgili olarak hazırlanan bir programda... Aslında stüdyodaki uzman konukların yeni eğitim-öğretim yılından beklentileri özetleyen beylik konuşmalar yapmalarını bekliyordum. O sırada müfredat değişikliği ile ilgili pilot uygulama yapılan bir ilkokula canlı bağlantı yapıldı. İşte o anda gördüklerime inanamadım.

Bir sınıf dolusu velet bebek uyutma dersi alıyordu. Yıllar evvel, kendi mini mini öğrenciliğimizde böyle bir şeyi sınıfta yapmaya cüret etsek, herhalde öğretmenimiz bizi kulağımızdan tutar, ileri geri sallar ve aklımızın başımıza geldiğine kanaat getirdikten sonra ancak bırakırdı. Şimdi bu iş ders olarak yapılıyor, öğretmen de sınıfa bebek ve ayıcık getiren öğrencilerine kızacağı yerde üstüne bir de enformasyon desteği veriyor. Doğrusu uzun zamandır ortalıkta dolaşan müfredat değişikliği söylentilerini pek ciddiye almamıştım. Ancak CNN Türk ekranlarında gördüm ki, müfredat gerçekten de değişmiş, hem de nasıl enteresan şekilde değişmiş!..

Öğrenciler okullarda bebek uyutuyor

Oysa ben bu ülkede bir şeylerin değişebileceğinden ümidimi kesmek üzereydim. Bu sebeple bu radikal değişikliğe inanmak benim için hiç kolay olmadı. Hemen telefona sarılıp CNN Türk'ü aradım, telefonu açan kişiye "Neler oluyor, bu işin 5N 1K'sı nedir? Eğer bir eğitim parodisi yapıyorsanız, bu parodinin Levent Kırca'sı nerede?" gibi sorular sıraladım. Meğer o santral görevlisiymiş, beni yetkili birine bağlamayı teklif etti, kabul ettim. Yetkili olan birine bütün bu soruları bardaktan boşalırcasına sordum. Beni dinledi ve olayın gerçek olduğunu, hiçbir canlandırmanın yapılmadığını, müfredatın gerçekten değiştiğini söyledi. O an gözümle gördüğüme inanmaktan başka seçeneğim kalmadığına aklım kesti! Ülkemde müfredat değişiyordu, öğrenciler okullarda bebek uyutuyordu. Yoksa birileri bizi uyutup geleceğimizi karartmaya mı çalışıyordu?

Neyse ki uzmanlar lafa girdi de durumun sandığım kadar vahim olmadığını anlayabildim. Ama yine de vahim bir şeyler vardı ortada. Çünkü uzmanlardan profesör olanı sözlerine başlarken, "Allah bütün eğitimcilerimize sabır versin" demeyi ihmal etmedi. Üstelik o sırada, canlı bağlantı yapılan sınıfta, saçlarına ak düşmüş öğretmen müfredat değişikliğinin sınıfın disiplini üstünde yaptığı etkileri gidermek, birbirlerinin bebeklerini çekiştiren, ayıcıklarını havaya atmaya ve ayakta dolaşmaya başlayan öğrencileri sükunete davet ediyordu. Mavi önlüklü, beyaz yakalı mini mini öğrencilerimizin bünyesinin bu müfredat değişikliğine alışması için zaman gerektiği aşikardı. Kontrolü kaybeden öğretmenlerin bıyık altından sinirlenmeye başladıkları da yine belliydi. O sırada ülkemin kamera girmeyen sınıflarında neler yaşandığını çok merak ettim.

Kim ne derse desin bu eğitim-öğretim yılından çok endişeliyim. Uzmanlar bir şey olmaz deseler de, bu müfredat değişikliğinin başımıza açtığı ciddiyetsizlikler, disiplinsizlikler toplum olarak birlik ve beraberliğimizi bozmaz mı? Yine uzmanlar diyorlar ki öğrenciler bu şekilde ezberciliği bırakıp düşünmeye başlayacaklarmış. Uyku tutsun da uyu bakalım şimdi! (G.Ö.)


15 Eylül 2005
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
G. Özcan


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED