Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Kavşakta mendil satan çocuklar
Şehrin ışıklı kavşaklarında kâğıt mendil, sakız, çiçek vs satan çocuklar, görenlerin en azından bir müddet yüreğini sızlatmıştır. Kırmızı ışık yandığında peş peşe dizilen araçlara yaklaşıp elindekileri satmaya kalkar veya satıyormuş gibi yaparlar. Israrlarına dayanamayarak, gönülleri olsun diye birkaç defa alışveriş yaparsınız. Paranın üç kuruşluk üstünü beklemezsiniz; onlar da para üstü vermeye pek istekli olmaz zaten. Fakat sonra bakarsınız ki her durduğunuzda karşınıza çıkmaya başlamışlardır. Özellikle Ramazan yaklaştığında sayılarında artma görülür. Canınız sıkılır. Sonra sonra acıma duygunuzda bir azalma fark edersiniz. Bir de üstüne bunlar şebeke azizim türünden açıklamalar gelir kulağınıza. Okul harçlığı biriktirmek için değil, şebeke başında bulunan kişinin organizasyonuyla kavşaklara dağıtıldıklarını ve geç vakitte toplandıklarını öğrenirsiniz. Böylece can sıkıntınız artar. Artık arabanızın camlarını kapalı tutup görmezden gelmeye başlarsınız. İçinizden bir ses yanlış yaptığınızı söyler. Üç kuruştan zarar görmeyeceğinizi hatırlatır. Fakat öte yandan mantığınız da boş durmaz. Çocukları kullanarak para toplayan şebekeyi zengin etmenin âlemi yoktur. Geçen akşam Yenikapı kavşağında üç beş çocuk birden üşüştü başıma. Israr, ısrar o taraftan, inat bu taraftan. Yok kardeşim almayacağım. İş uzadı. Uzadıkça benim inadım arttı. Almayacağım demişim bir defa, dönmek olmaz. Sonra ellerindeki bozuk paralarla arabayı çizmeye kalkmasınlar mı! Tam da kırmızı ışığın yeşile dönmek üzere olduğu son birkaç saniyede. Al başına belayı! Bu defa inattan geçtik, öfke muhitine geldik. Cart diye çektim el frenini, kapıyı açtım. Yanımdaki arkadaş, dur ne yapıyorsun diye beni sakinleştirmeye çalışırken çocuklar kaçmaya başladı. Sen geç direksiyona az ileriye al bekle dedim, peşlerine düştüm. Her biri bir tarafa koşuyor. Soluk soluğa birini yakaladım. Kara gözleriyle çipil çipil bakıyor. Sekiz-dokuz yaşında bir kızcağız. Dur korkma dedim, bir şey yapmayacağım, yalnız neden böyle davrandığını anlat. Sopa yemeyeceğinden emin olunca rahat bir nefes aldı. Sadece neden öyle davrandığını değil, kısaca hayat hikâyesini bile anlattı. Babası gemiciymiş, ölmüş.
Bir vakitler duymuştum zor durumda olduklarını da fazla önemsememiştim. Kızcağız şaşkın, ben şaşkın. Sarıldım yanaklarından öptüm. Ceplerimi karıştırdım, bütün paramı vereceğim. Daha başka ne yapabilirim onu düşünüyorum. İşte tam o sırada bir uyandım ki yataktayım. Gözlerim yaşlı. Vallahi acayip bir rüyaydı. Tek kelimesi ekleme değil. Tam da mübarek Ramazan yaklaşırken; satıcılar, dilenciler çoğalmaya hazırlanırken. Şimdi ben nasıl ayırt edeceğim bu kırmızı ışık çocuklarını? Hangisi şebeke elemanı, hangisi gerçekten muhtaç... Kafamdaki soru şu: Yetimlerimize bile sahip çıkamamışken, adam diye ortalıkta dolaşmaya devam edecek miyiz?
BÖYLESİ DAHA GÜZEL
Adalet Bakanlığı, Basın Müşavirliği'nden dünkü yazıda yer alan iddiaların doğru olmadığı yönünde bir açıklama geldi. Özetle şöyle deniliyor: "Yapılan araştırmada; Adana F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklular tarafından yapılan pastanın imha edilmesinin veya yenmesinin engellenmesinin söz konusu olmadığı, bu nedenle tutuklular ile görevliler arasında herhangi bir tartışmanın yaşanmadığı, ayrıca kurum kantininde satılan ürünler üzerinde 'amaç dışı kullanılamaz' şeklinde bir etiketin yapıştırılmadığı anlaşılmıştır."
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |