AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
İçi boşaltılan İstanbul

İstanbul'un fetih yıldönümü nedeniyle gerçekleştirilen etkinliklerin 'fetih ruhu'ndan uzak içi boş kutlamalara dönüşüyor olması karşısında duyarlı olabilmek, ancak fetihle işgal arasındaki farkın bilincine ermekle mümkün. Fetih yıldönümlerinin içi boş kutlamalara dönüşmesiyle İstanbul'u fethettiğimizden dolayı adeta suçluluk duyar hale getirilmemiz arasında şüphesiz doğrudan bir bağlantı var. Fethin iştiyakını işgal utancının alması; geçmişe yönelik bir olayla millet olarak kurduğumuz ilişkinin mahiyetinin farklılaşmasıyla sınırlı olmayan, bizzat yaşadığımız hayatı doğrudan etkileyecek sonuçlara gebe bir algılayış, niyet ve hatta çok yönlü bir planın parçası olmasıdır.

Çünkü, İstanbul'a karşı takındığınız tavır sizin hem tarih hem mevcut dünya sistemi içinde kimden yana durduğunuzu gösteren esaslı bir ölçektir.

İçi boşaltılan İstanbul kutlamaları sadece fetih bilincinin işgal utancına dönüşmesine işaret etmiyor aynı zamanda somut olarak 'İstanbul'un içinin boşaltılması'yla devam eden uluslar arası çok yönlü bir projeyi de ihbar ediyor. İçi boşaltılan sadece İstanbul'un fethi kutlamaları değil İstanbul'un kendisidir.

İstanbul'un içinin boşaltılması'nın yaptığı çağrışımla metaforik bir anlamı içerdiği kadar bugün için artık reel bir gerçeklik halini de almıştır. Özellikle sag ve muhafazakar iktidarların sergiledikleri içi boş hamaset edebiyatından ileriye gitmeyen İstanbul duyarlılığına rağmen hatta bizzat bu nedenle İstanbul'un her anlamda içi boşaltılmaktadır. Bir medeniyet merkezi onu teneffüs eden, yaşatan ve ait olduğu medeniyetin bilincinde olan insanlarla diri kalabilir. Aksi takdirde donmuş arkaik bir tarih malzemesi olarak müzeye konan bir medeniyet artık ölü bir medeniyettir. İstanbul bizim medeniyetimizin her anlamda en yüksek düzeyde ifadesini bulduğu, adeta kristalleştiği bir mekanın adıdır. Bu şehre sahip çıkmak ise ancak bu medeniyet birikiminin hem çevre ve kültür şartları hem de bunu yarınlara taşıyacak insan unsuruyla doğrudan alakalıdır.

Son zamanlarda İstanbul'un dünya kenti haline getirilmesi adına müzeleştirilmesi niyetleri çok açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Tarihi şehrin kalbi durumundaki suriçi gittikçe insansızlaşma tehdidi altındadır. Suriçi adeta meskûnü olmayan ölü bir şehre dönüşmektedir. Bir tarafta, bu şehrin bir zamanlar gerçekten zenginliği olan gayrı-müslim unsurlara ait alanlar nostaljik bir özlemle yüceltilip, İstanbul'un tümüne hakim renk haline getirilmek istenirken, diğer tarafta Türk ve Müslüman İstanbul'un yaşayan unsurları şehirden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.

Ticaretten kültür ve ilim hayatına dinamizm merkezi olan, burada meskün insanlarıyla ete kemiğe bürünerek İstanbul ruhunu diri tutacak insan unsurunun tarihi yarımadayı terke zorlanması İstanbul için felaketin habercisidir. Batılılaşma maceramızla Süleymaniye gibi münevverin yerleştiği semtlerin terk edilerek adeta izbeliğe dönüştürülmesi yetmiyormuş gibi, şehrin ticari ve ekonomik hayatına can veren merkezler birer birer boşaltıldı. Elde kalan Fatih, Koca Mustafa Paşa gibi son yerleşim yerleri de gittikçe boşalmakta, bu şehrin kültüründen bihaber unsurların, tutunamayanların mekanı haline gelmektedir.

Özellikle Eminönü ilçesi tümüyle turistik hale getirilerek, sadece yabancılara hitap eden, son derece kötü restore edilmiş ahşap binaların otele, bara dönüştürülerek yabancıların hayalindeki doğu imgesini tatmin edecekleri mekanlar haline getirilmesi teşvik edilmiştir. Benzer akıbet adım adım tüm sur içini beklemektedir.

Şehir kuran bir medeniyetin varisleri olmak önce o medeniyetin ruhuna sahip çıkmakla mümkün olabilir. Yaşayan bir İstanbul'u yarınlara emanet edemeyenler ne fethi savunabilir ne de işgal tanımının arkasında yatan siyasal projeye karşı direnebilirler.

Muhafazakar ve sağ yönetimlerin İstanbul'un insansızlaştırılarak müzeleştirilmiş şehre dönüştürülmesine hevesle sarılmaları hayli manidardır. Tıpkı 50 yıl önceki İstanbul'un fethinin 500. yıldönümünü utangac biçimde kutlamayla geçiştirenlerin aynı zamanda modernleşme adına 'tarihin gördüğü en büyük tarih katliam'ından birini gerçekleştirmiş olmalarının tesadüf olmaması gibi.

Modernliğin dayattığı işlevsellik adına elde kalan son güzellikleri de harap edecek bir yaklaşımın ürünleri teker teker uygulamaya konuyor. Batılılaşma tarihimizden işlevsellik adına 'güzel olan'ın feda edilmesi değerler sisteminin çöküşüyle yakından alakalıdır. Söz gelimi metro gibi hayatı kolaylaştıracak bir hizmet adına Haliç'in metrelerce üstünden geçecek bir köprüyle Süleymaniye'nin kalbine saplan bağlantının aidiyet dünyamızda yapacağı tahribata dair İstanbul'u yönetenlerin zihin haritalarında bir soru işareti olarak yer aldığını hiç sanmıyorum. Bizzat projenin mimarının şehrin kaderinden sorumlu kişi olması yaşanan trajedinin en uç noktası olsa gerek. Üstelik İstanbul'un tarihi silüetiyle meydan okur gibi 'boynuzlu köprü'nün tüm cüretiyle Haliç'e yerleştirilmesi sadece işlevsellikle izah edilemez.

Süleymaniye'nin harap haldeki ahşap evlerini kurtarma projesiyle İstanbul'a boynuzlu köprü projesi arasında bir çelişki yok. Bir yanda tarih ve güzellik bilincinden yoksun işlevselci muhafazakarlık, diğer tarafta insansızlaştırılmış şehrin daha doğrusu bir medeniyetin dondurularak müzeleştirilmesini öneren anlayış birbirini tamamlıyor.

İstanbul'un herhangi bir taşını yerinden oynatmak için bir medeniyetin, bir dünya görüşünün, bir güzellik ve insanlık anlayışının tüm birikimiyle hesaplaşmayı göze almak gerekir. Bunu göze almadan yapılacak tasarruflar ya bilinçli bir yok ediş niyetini açığa çıkarır ya da bilinçsiz ama sadakatsizce yapılmış ihanete dönüşür.


7 Haziran 2005
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED