AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Bundan müthiş komedi çıkar

Tam Kemal Sunal veya Şener Şen'in oynayacağı hayali bir senaryo. Alın bakalım:

Hani zaman zaman oluyor, oy sayımları yapılıyor, aradaki çok az fark sebebiyle itirazlar ediliyor ve sonunda bir oy farkla bir kişi Meclis'e giriyor.

Tesadüf bu ya, zaman Cumhurbaşkanlığı seçimi zamanı. Hadiseler öyle gelişiyor ki Meclis'te tam da o adam üzerinde ittifak ediliyor ve seçiliyor.

Yeni Cumhurbaşkanı, başına konan devlet kuşunu haklı olarak çok önemsiyor. Hemen Anayasayı açıyor ve Cumhurbaşkanlığının görev ve yetkileri bölümünü okuyor. Neler yok ki orada...

Tek tek not ediyor.

Sonuna doğru "sorumluluk ve sorumsuzluk hali" başlığına rastlıyor. İlginç buluyor oradaki ifadeleri: "Tek başına yapabileceği işler dışındaki işlerden Başbakan ve ilgili Bakan sorumludur." yazıyor bir yerde. Demek orada Cumhurbaşkanına sorumluluk düşmüyor. "İyi" diyor. Sonra alttaki paragrafa geçiyor:

"Cumhurbaşkanının re'sen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil yargı mercilerine başvurulamaz."

"Bu daha iyi" diyor...

En son paragrafta yer alan "vatana ihanetten dolayı suçlanma" konusunun ise hiç üzerinde durmuyor. O zamana kadar kim öle kim kala, diyor kendi kendine...

Böyle bir çıplak "sorumsuzluk" halinin sağladığı itmi'nandan sonra yeniden görev ve yetkiler bölümüne geçiyor. Ne de olsa yarın göreve başlayacak:

-Bir kere en başta "Devletin başı" sıfatını görüyor: Nereye çekersen çek... Demek her şey sende odaklanıyor.

Hemen "Yasama" başlığının altına bakıyor, okuyor:

Kanunları yayınlamak. Kanunları tekrar görüşülmek üzere Meclis'e iade etmek. Anayasa değişikliklerini gerekli gördüğünde halk oyuna götürmek. Kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, TBMM iç tüzüğünün tümü veya bir kısmı hakkında Anayasa'ya aykırılıktan Anayasa Mahkemesine dava açmak. Seçimlerin yenilenmesine karar vermek...

Yani neredeyse tüm yasama faaliyetini gütmek... Meclis'ten öte bir kadronun yapacağı işi yapmak...

Sonra "Yürütme"ye geliyor:

Daha başında Başbakan'ı atamak ve istifasını almak, ifadesine rastlıyor... Demek bu da Cumhurbaşkanı'nın yetkisi içinde! Bakanları Başbakan'ın teklifi üzerine o atıyor. Gerekli görürse Bakanlar Kuruluna başkanlık ediyor. Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırabiliyor. TBMM adına TSK'ya başkumandanlık görevi de ona ait. TSK'nın kullanımına karar vermek de yetkileri içinde. Genelkurmay Başkanını atamak da... Sonra MGK'yı toplantıya çağırmak... MGK'ya başkanlık etmek. YÖK üyelerini seçmek. Üniversite rektörlerini seçmek. Müthiş! Müthiş!

Anayasayı okumaya devam ediyor. "Yargı ile ilgili yetkiler" bölümünde gücünün daha nerelere kadar uzandığını müşahede ediyor. Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Askeri Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek...

"Bütün bu yetkiler benim mi Allahım, daha yok mu? Bir tek oy farkıyla Meclis'e girdim, nasıl bir "iktidar"la buluştum. Bu Kader'in nasıl bir cilvesidir?" diyor içinden...

En sonda bir paragraf daha okuyor:

"Cumhurbaşkanı ayrıca Anayasa'da ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır."

Yani tek tek sayılanlar kafi gelmemiş, bir de "Açık uç" bırakılmış yeni iktidar alanları için.

Şaşkınlığını gideremiyor, çağırıyor danışmanlarını, "Yahu bu işte bir yanlışlık olmasın. Bizi bu Meclis seçti, oysa biz bu yetkilerle Meclis'in de, Hükümetin de üzerinde bir yetki ile donatılıyoruz. Üstelik de sorumluluğumuz yok. Yapılan işlerden hükümet sorumlu oluyor. Bu yazılanlar sembolik mi, yoksa icrai imi?"

Danışmanlar, "Elbet icrai efendim, diyorlar. İsterseniz, hükümetin milli eğitim müdürü tayin etmesine bile mani olabilirsiniz. O bile sizin onayınızdan geçmeden tayin edilemez."

"Ama nasıl olur?" diye yeniden soracak oluyor. Meclis, kendi başına, kendi iradesini de kısıtlayan bir kişi getirmiş oluyor. Üstelik onu sorumsuzlukla donatıyor? Nasıl olur bu? Davul başkasının sırtında, tokmak başkasının elinde durumu değil mi bu?"

Danışmanlar , "Öyle ama bizde sistem bu? 12 Eylül Anayasası bunu getirmiş. İhtilal liderini ilk Cumhurbaşkanı seçerken, ihtilal yetkileri ile donatmış." diyorlar.

"Peki ya parlamenter demokrasi?" diyecek oluyor... Danışmanlar "O da korunmuş Efendim..." diye cevap veriyorlar...

"-Ama zevahiri kurtaracak kadar değil mi?"

Bu yetki ve sorumsuzluk bilgilerini aldıktan sonra piyangodan önce milletvekilliği, ardından Cumhurbaşkanlığı çıkmış olan zat icraata başlıyor:

-Acaba Başbakan'ın başbakanlığını onaylamasam, nasıl olur? Ya hükümetin önerdiği Genelkurmay Başkanı'nın atamasını geri çevirsem...

Arasıra nara atıyor:

-Yaşasın sorumsuzluklar dünyası!

Sonra bir ara, zaman zaman Şener Şen ve Kemal Sunal'ın dramatik kurgularına yansıdığı gibi, Başbakan'ın çaresizliğine bakıp üzülüyor...

-Bu benim vicdanımı sızlatıyor, diyor. Adamın sırtındaki davula elimdeki tokmakla vurmak, bana da acı veriyor. Bu sistem değişmeli, bana bunca yetkiyi verse bile, diyor...

Sonra yeniden "sorumsuz yetki"nin tadını hatırlıyor... Hükümetin bu "sorumsuz yetki" kuşatması içinden çıkış yolları aramasına öfkeleniyor... Demeçler patlatıyor vs...

İşte böyle bir senaryo... Bu hayali senaryo Türkiye gerçeğine uyuyor mu, ne dersiniz?


7 Haziran 2005
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED