AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Suikastlerin izini takip edin..!

11 Eylül'den iki gün önce öldürülen Ahmet Şah Mesud suikastinden sonra, uluslararası etkilere neden olan bütün suikastleri dikkatle sorguluyorum. 1 Haziran tarihli yazımda, Avrupa'daki anayasa krizini sorgularken, suikastlerin dünya politikasına nasıl yön verdiğini tartıştıktan sonra; "Mesud'u öldürenler, Refik Hariri'yi öldürenler, Şeyh Yasin'i öldürenler, Yaser Arafat'ı ölümüne kadar tecrit edenler aynı güçler. Başkalarını da öldürecekler!" demiştim. Bunda ısrarlıyım! Şah Mesud'dan sonra Afganistan ve Orta Asya'da dengeler kökünden değişti. Avrupa Birliği, Rusya ve Çin'in ABD'nin bölgedeki nüfuzunu kırmaya dönük çıkışı hezimete uğradı.

Şeyh Ahmet Yasin'in gaddarca şehid edilmesinden ve Yaser Arafat'ın tecrit edilip ölüme gönderilmesinden (bir iddiaya göre zehirlenmesinden) sonra ABD ve İsrail, Filistin'de yıllardır yapamadığı şeyi yaptı; yeni bir yönetici elit/rejim oluşturdu. Arafat'ın ve Şeyh Yasin'in sağlığında yapamadığı rejim değişikliğini Filistin halkının iki önderi öldürüldükten sonra yapma imkanını buldu. Nitelik olarak Afganistan'daki rejim değişikliğinden hiç de farklı olmayan bir dönüşümü dayattı ve başarılı oldu.

Lübnan'da eski Devlet Başkanı Refik Hariri öldürüldükten sonra bu ülkedeki Suriye varlığının sonu geldi. Şam, İsrail'e karşı en stratejik açılımı olan Lübnan'ı kaybetti. Ukrayna ve Gürcistan'da olduğu gibi Lübnan'da da renkli devrim senaryoları uygulandı ama başarılı olamadı. Hariri'nin Suriye tarafından öldürüldüğü yönünde küresel bir konsensus oluştu. BM'nin ve birçok ülkenin uluslararası soruşturma taleplerine rağmen Hariri suikastiyle ilgili hiçbir ciddi veri elde edilemedi.

Hariri'nin öldürülmesinden sonra Beyrut'un özellikle Hristiyanlar'ın yaşadığı kesiminde hemen her hafta bombalar patladı, insanlar öldü. Dini ve etnik açıdan hassas olan Lübnan'ı karıştırmak için her türlü provokasyon deneniyor. 3 Haziran'da yine Lübnan'da Suriye karşıtı gazeteci Samir Kasir bombalı saldırıyla öldürüldü. Genel seçimlerin ilk aşaması olan Beyrut'taki seçim gününden hemen önce Suriye karşıtı bir gazetecinin öldürülmesi beklenen sonucu doğurdu ve Şam'a yönelik öfke biraz daha tırmandı. Lübnan seçmenleri ABD ve İsrail ile yerli olanlar arasında bir tercih yaparken Suriye öfkesi seçmenlerin tercihlerini yönlendirmek için kullanıldı.

Seçimlerin ikinci aşamasında Hizbullah-Emel koalisyonu ülkenin güneyinde tam anlamıyla zafer kazandı. Suriye'ye yönlendirilen öfkenin yeterince etkili olup olmadığı seçimin tamamlanmasıyla ortaya çıkacak. Seçim sonrası Hizbullah'ın silahsızlandırılmasına yönelik süreç ivme kazanacak. Yeni suikastler işlenecek, yoğun siyasi, askeri ve psikolojik operasyonlar yapılacak. ABBD-İngiltere-İsrail cephesinin Irak'tan sonra Suriye ve İran'ı hedef aldığı, her gün yeni stratejilerle bu iki ülkeyi yıprattığı ortada. Son günlerde özellikle Türkiye'de Suriye'ye yönelik yıpratıcı kamuoyu çalışması da dikkat çekici.

Suriyeli Kürt kökenli Şeyh Muhammed Maşuk el Haznevi'nin öldürülmesi öncekilerden çok da farklı olmayan bir suikast olarak beklenen etkiyi gösterdi. Laikliği ve dinler arası diyaloğu savunan, Irak'taki direnişçileri terörist olarak nitelendiren Haznevi'nin 10 Mayıs'ta Suriye istihbaratı tarafından kaçırıldığı, 30 Mayıs'ta da işkenceyle öldürüldüğü iddia edildi. Suriye ise Haznevi'yi kaçıran 5 kişinin yakalandığını duyurdu. ABD ve BM yine soruşturma istedi. Suikastten sonra dünyanın birçok ülkesinde Kürtler gösteriler yaptı. Suriye'nin Kamışlı bölgesindeki karışıklıklar hala devam ediyor. Geçen yıl da Kamışlı da bir ayaklanma girişimi patlak vermiş, Türkiye-Suriye sınırları bile kapatılmıştı. Tıpkı bugünkü gibi.

Ebu Gureyb Cezaevi'ndeki işken ve tecavüzlerle ilgili şok bilgileri vererek dikkatleri üzerine çeken Seymour Hersh, New Yorker dergisinde 21. Haziran 2004'te dikkat çekici bir yazı yazmıştı. İsrail'in Kuzey Irak'taki çalışmalarını konu alan sekiz sayfalık yazı, Türk-Amerikan ve Türk-İsrail ilişkilerinde ciddi gerilimlere neden oldu. Amerikalı, İsrailli, Avrupalı ve Türkiyeli istihbarat kaynaklarına dayanan Hersh özetle, "İsrail'in İran ve Suriye'de operasyonlar yaptığını, bunun için yüzlerce istihbarat mensubu ve askeri yetkiliyi Kuzey Irak'a gönderdiğini, Suriye/Kamışlı'daki ayaklanmaları İsrail'in tezgahladığını, Kuzey Irak'ı büyük bir askeri merkez olarak düşündüğünü, İsrail'in seçkin komando birliği Mistaravim'in Kürt komandoları eğittiğini, bu birimleri Irak içindeki direniş liderlerine yönelik saldırıda kullanmayı amaçladığını, Kürtler'i Şii ve Sünni direnişine karşı bir güç olarak gördüğünü, "B Planı" adıyla yürüttüğü Kuzey Irak'taki faaliyetlerinin Türkiye, İran ve Suriye'yi rahatsız ettiğini, İsrail'in bölgede bağımsız ve kendine yakın bir Kürt devleti için çalıştığını, bu tezinin ABD yönetiminde Paul Wolfowitz'in başını çektiği birimlerce desteklendiğini, aslında bu çalışmalara 1996-97'lerde başladığını (Türk-İsrail ekseni ile), İsrail'in eğittiği birimleri İran, Suriye ve Türkiye'ye karşı kullanmayı amaçladığını" belirtmişti.

Suikastleri Suriye'ye bağlamak için ilk bakışta ciddi göstergeler mevcut. Ancak, tıpkı Şah Mesud suikastinde olduğu gibi, yine yanılmayalım. Suikastlerin sonuçlarının istisnasız Suriye'ye zarar verdiği apaçık ortada olması, ABD ve İsrail'in politikalarıyla örtüşmesi tuhaf değil mi? Burada kimseyi günahlarından arındırmaya çalışmıyorum. Ancak, Beşşar Esad'ın eşi Esma Esad'ın internet yazışmalarını bile izleyen, Şayh Yasin ve Abdülaziz Rantisi gibi liderleri dünyanın sessiz bakışları arasında öldüren ve hiçbir tepkiyle karşılaşmayan, Arafat'ı ABD ile birlikte mezara gönderen, Kamışlı ve K. Irak'taki çalışmaları herkesçe malum olan ve dünyayı Suriye'ye yok etmeye çağıran İsrail istihbaratının suikastlerde hiç mi rolü yok?

Yakında yüz yeni görüntüsü yayınlanacak olan Ebu Gureyb cinayetlerini, katliamları, Guantanamo'daki işkence ve Kur'an'a saldırıları, İslam dünyası Kur'an'a hakaretleri kınarken Büyük Ortadoğu Projesi'nin büyüsüne kapılan STK'cıların şüpheli sessizliğini, Af Örgütü'nin gündeme getirdiği gizli işkence kamplarını, Bağram'daki Guantanamo'yu hatırlatmama gerek yok. İnsani olan her şeye savaş açanların, bu suikastler sonrası son derece insani tepkiler vermeleri beni tiksindiryor.

Suikastleri izleyin ve sorgulayın! Çünkü, işgalin her yeni aşamasından önce yeni suikastler gelecek...!


7 Haziran 2005
Salı
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED