AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Alanınız daraldı baylar

Alanınız fevkalade daraldı baylar. Hatta açık söyleyeyim, "ya demokrasi ve hukuk dışı müdahale, ya başörtüsüne özgürlük" denecek kadar daraldı.

Alanınızı derin halk bilinci daralttı baylar.

Üniversite kapısına kadar gelmiş genç kızlara eğitim yuvalarının kapılarını kapatınca işin biteceğini sandınız. Güç sizdeydi çünkü!

Sonra "derin halk bilinci", özgürlük mücadelesini tırmandırdı, başörtülü bir kadını Meclis'e gönderdi.

Onu orada boğdunuz. Çünkü güç sizdeydi! Ona Meclis'i, hatta memleketi bile dar ettiniz ve vatandaşlıktan çıkarttınız. Size göre mesele çözülmüştü.

Askerlere, mülki amirlere hayatı dar ettiniz, sırf eşleri başörtülü olduğu için...

Ama bu defa derin halk bilinci, özgürlük mücadelesini daha da tırmandırdı ve eşi başörtülü bir kişiyi taa cezaevlerinden alıp Başbakanlığa getirdi.

Ne yapacaktınız?

Başbakanın, Millet Meclisi Başkanının, Dışişleri Bakanının, milletvekillerinin eşleri dahi olsa "kamusal alan" diye nitelediğiniz alanlara sokmuyorsunuz başörtülü eşleri! Hukukunuz yok, ama güç kullanıyorsunuz.

Şimdi Cumhurbaşkanlığı tartışması başlattınız.

Ötede bir "derin halk bilinci" var ve yüreğinizi hoplatıyor...

Biliyorsunuz ki, Cumhurbaşkanını Meclis seçecek ve biliyorsunuz ki, Cumhurbaşkanlığı seçimi bu Meclis'in görev süresine denk düşüyor. Bir şeyi daha biliyorsunuz ki, bu Meclis seçtiğinde sonucu Ak Parti oyları belirleyecek. İşte orada, "Ya o seçilirse!" sorusu oturuyor yüreğinize... Ya o oturursa? Kim? Aslında soru Tayyip Erdoğan'la ilgili değil. Aslında birilerinin derdi hiç bir zaman kafanın içi ile ilgili olmadı. Hep dışta bir sembol alerjisiyle hareket edildi. Emine Erdoğan başını açsa da Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olsa... İş bitecek, Tayyip Erdoğan'ın düşünce dünyası, ideolojisi hiç mi hiç dikkate alınmayacak. Türkiye böyle, sanki görevlere "başörtülü eşler" seçiliyor. Dert açık: "Ya eşi başörtülü bir cumhurbaşkanı seçilirse... "

Belli ki şu andaki Ak Parti çoğunluğu dilerse eşi başörtülü birisini Cumhurbaşkanı seçer. Seçmek ister mi bilmiyorum, ama dilerse seçer. Her şey demokratik usulde cereyan ederse bu kaçınılmaz.

Hatta bir şey daha söyleyeyim: Cumhurbaşkanını halk seçse, gene eşi başörtülü bir kişi Cumhurbaşkanı olabilir. Hatta bir şey daha söylemek mümkün: Eşi değil, kendisi başörtülü bir kişi bile Cumhurbaşkanı olabilir.

İşte iş burada düğümleniyor.

Siz bu ülkede halk iradesinin belirleyici olmasından yana mısınız, değil misiniz?

Demirel aslında işi özetledi:

-Ya demokrasi ve hukuk, ya da cebir!

Tabii ki aslında böyle söylemedi. Ama söylediklerinin sonucu ona varıyor. Demirel diyor ki "Eşi başörtülü birisini de doğrudan başörtülü birisini de Cumhurbaşkanı seçmeye hukuki bir mani yok. Bunu önlemek için düzenleme yapmalısınız." Size sorayım: "Demirel şimdi bir parti kursa, "Eşi başörtülü olanlar ve başörtülüler Cumhurbaşkanı olmasın, bunun için kanuni düzenleme yapalım" diye ortaya çıkar mı?" Çıkmaz, çünkü halkın böyle bir talebin arkasından gelmeyeceğini bilir. Demirel aslında böyle bir düzenlemenin ancak, halk dışı bir yönetim tarafından yapılacağını da bilir. Onun için "Demirel aslında işi "Ya demokrasi ya da cebir" diye özetledi" dedim.

Baykal ne diyor?

-Türban Çankaya'ya çıkarsa kimlik krizi çıkar.

"Türban demiyorum, başörtüsü diyorum" diyor ama, boş laf orası... Ne başörtüsünü istiyor ne de türbanı... Emine Erdoğan, 80 yaşındaki ninemin namaz tülbentini de başına taksa, kamusal alana sokulmayacağını bilir Baykal.

"Kriz çıkar" diyor. Kim çıkaracak krizi? Halk mı? "Bu Meclis seçmesin" diyor. Niye? Bu Meclis'in meşruiyyeti Nisan 2007'ye kadar devam ediyor, Meclis o zamana kadar her türlü tasarrufta bulunabiliyor da, ondan sonra altı aylık süre için mi meşruiyyeti kalkıyor?

Krizi halkın çıkarmayacağı belli. Baykal'ın kafasında 28 Şubat kurdu var bir. Hani o zaman "Askerleri bile sivil toplum kuruluşu" ilan etmişti de onların brifinglerine meşruiyyet kılıfı giydirmişti. Hani o zaman "siyasal ağırlık - sayısal ağırlık" kıyaslaması yapmıştı da, "siyasal ağırlık"tan yana tavır koymuştu. O kurt harekete geçiyor ve karıncalandırıyor sayın Baykal'ın değer ölçülerini...

Baykal da işi görüyor aslında.

"Derin halk bilinci" başörtüsü yasağını köşeye kıstırdı. Soru netleşti: Bu ülke hukukla mı, demokrasi ile mi, halkın belirleyici iradesi ile mi yönetilecek, yoksa tek parti zihniyeti ile mi? Bir ülkenin yasama organını, yani Meclis'ini "Başörtüsüne özgürlük" konusunda yasa çıkaramaz hale getiren bir demokratik sistem dünyanın neresinde var? Bir ülkenin Başbakanının eşini, "kamusal alan" diye nitelenen yerlere sokmayan bir düzenleme dünyanın hangi ülkesinde var? Bu acaib, garaib uygulamayı nasıl sürdürürsünüz? Sürdürmek isterseniz, derin halk bilinci, sizi kaçamayacağınız yere kadar kovalamaz mı?

Baykal diyor ki: "Kriz çıkar..."

Bu, "Hır çıkarma" anonsudur. Ben bunu "Haydi kriz odakları iş başına!" çağrısı olarak okurum. Oysa bunu demokratik bir ülkenin Ana Muhalefet Partisi lideri yapmaz, yapamaz, yapmamalı.

Şayet "kriz" çıkarılırsa, "derin halk bilinci" ondan sonra ne yapar bilmem. Ben Baykal'a "Bak, derim, yakın geçmişe, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat sonrasında halk kimileri iktidara getirdi?"


14 Haziran 2005
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED