AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
'TSK'nın ihtiyacı dinden önce' ne demek?

Ne zaman karşılaşsam ilgi ile okurum; gazetelerde yer alan askeri mahkeme kararlarından söz ediyorum. Bu ilgim birkaç yıl önce Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nden peş peşe çıkan birkaç karar sonrasında başladı. Söz konusu kararlar oğullarının askerlik hizmetini yaparken dayaktan ölmesi üzerine ailelerin açtıkları davalara ilişkindi. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, "şaşırtıcı"(?) kararlarla davacılara hak veriyor ve talep ettikleri tazminatların ödenmesine hükmediyordu.

Bu davaları ve kararları konu edinen birkaç yazı yayımladığımı da hatırlıyorum. Şöyle bir karıştırdım ama bu yazılardan sadece birisine ulaşabildim. "Hukuksuzluğun Günlüğü" (Vadi Yayınları) başlığı altında toplanan yazılar içinde yer alıyordu bu. Altı yıl kadar yayımlamışım ve bir askeri mahkemenin yağdırdığı ağır cezalardan söz etmişim. O tarihten 4.5 yıl önce piyade er Halil Tüfekçioğlu, firar ettiği Davutpaşa 26. Zırhlı Tugay Komutanlığı Disiplin ve Ceza Tutukevi'ne geri dönünce, yediği dayak ve gördüğü işkence sonucu hayatını kaybetmiş. Fakat söyledim gibi, askeri mahkeme (4.5 yıl sonra olsa da) bu işin faillerine öyle cezalar biçmişti ki, Halil'in morg masasında yatan darp izleriyle dolu cansız bedenini gören okurların "Oh olsun!" dememesi imkansızdı...

Askeri mahkemeler, üzerinde fazla yorum yapılan kuruluşlar değil Türkiye'de. Bu mahkemelerin işleyişini konu edinen yorumları çok (hem de çoook) nadiren okuyabiliyoruz. Benim bu çerçevede aklımda kalan en ilgi çekici yorumu, -epey oluyor- Ankara'da bir askeri mahkeme huzuruna çıkan Etyen Mahçupyan kaleme almıştı. (Ayrıntı vermek isterim ama şimdi ne yazık ki o yazıyı da bulamıyorum!)

Geçenlerde Hürriyet gazetesinde yer alan "Askeri Yargıtay: TSK'nın ihtiyacı dinden önce" başlıklı bir haber vasıtasıyla yeni bir askeri mahkeme kararından haberdar olduk. Bu sefer Askeri Yargıtay'dan çıkan bir karar söz konusuydu.

"Yehova Şahidiyim" diyerek askere gitmek istemeyen ve bu nedenle yoklama kaçağı durumuna düşen bir vatandaş, 2 ay 15 gün hapse mahkûm edilirken aynı zamanda kendisine zorla askerlik yaptırılmasına da karar verilmiş.

"Yehova Şahitleri" inancını benimseyenlerin askerlik ödevi-görevi karşısındaki tutumları malum: Bu kişiler askerlik hizmeti yapmayı reddediyorlar çünkü silah taşımak ve üniforma giymeyi inançlarına aykırı buluyorlar.

Ama Askeri Mahkeme ve bu mahkemenin kararını onayan Askeri Yargıtay'ın gözünde bu gerekçe geçerli bir gerekçe değil. Askeri Yargıtay'ın fikri şöyle: "Aksi takdirde o devletin varlığını sürdürmesi olanaksız hale gelir. Etnik, dini, siyasi ve ekonomik nedenlere dayalı ihtilaf ve mücadelelerin, silahlı çatışmaların devam ettiği bir coğrafyanın ortasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti'nin de ülke savunması için gereken tedbirleri alması en başta gelen görevi olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti de ülkenin savunması için Devletin ve toplumun ihtiyaç ve gerçeklerini dikkate alarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her erkeğin zorunlu asker olacağı esasını benimsemiştir."

Evet, durum böyle... Yani söz konusu dava da "vicdani red" meselesiyle doğrudan ilgili bir dava. Bu arada, Yargıtay'ın 1986 yılındaki bir kararıyla Yehova Şahitliği'nin bir din olarak kabul edildiğini ve ibadet özgürlüğünün anayasal güvence altına alındığını da hatırlatalım.

Bildiğiniz gibi Yehova Şahitleri'nin askerlik görevini kabul etmemesini ya da genel olarak "vicdani red" meselesini Türkiye gibi askerliğin-ordunun "Peygamber ocağı" olarak değerlendirildiği bir ülkede tartışmak tabii ki zor bir iş. Ama her konu gibi -tabii ki- bu konuyu tartışmaktan da geri durmamalıyız. Hele de askerlik hizmetini kabul etmemenin birçok ülkede bir "hak" olarak kabul edildiği, ayrıca birçok ülkede askerlik hizmetinin bir vatandaşlık ödevi halinden çıkıp "gönüllülük" (paralı) esasına hızla kaydığı bir zamanda...

Türkiye'de -özellikle belli bir kesim için hâlâ önemli ölçüde- askerlik görevini-ödevini yerine getirmenin askerlikle hiçbir ilişkisi olmayan alanlarla ilgili olduğunu da hatırlayın. Ancak Türkiye'de de özellikle "paralı askerlik" gibi formüllerin de uygulamaya konmasıyla, bu yolda "medeni" ülkelerdekine benzer bir ruh halinin giderek yerleşmekte olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

"Medeni ülkelerdekine benzer" diyorum, çünkü bana göre de, dini, ahlâki ya da daha geniş olarak felsefi kanaatlerinden dolayı "silah"la arasına ciddi mesafe koyan kişilere "askerlik hizmeti"ni zorunlu bir ödev olarak dayatmak doğru değildir. "Silah"la arasına ciddi mesafe koymuş birisini, onun bu moral bütünlüğünü hiç hesaba katmadan zorla askere götürmek ne derece "medeni" bir davranıştır?

İşin bu faslında belki içinizden bazıları "Oh ne âla! Bizler ya da bizim çocuklarımız askere, ama silahtan hoşlanmayanlara peşinen tezkere, bunun neresi adil?" demeyi ihmal etmiyordur. Ancak hatırlatırım ki, "Vicdani red"ti bir "hak" olarak tanıyan hiçbir ülkede inançları-düşünceleri yönünden "askerlikten yırtan" kişiler hemen o saat işlerinin başına ya da evlerine dönmüyorlar... Tabii ki onların önüne de "silahsız" ve üniformasız başka işler, başka "ödevler" çıkarılıyor. Bu işler orman işçiliği de olabilir, hastane ya da güçsüzler evinde -sırasında askerlik hizmetinden daha uzun süreli- yardımcılık işi de. Yani sonuç olarak kimsenin hakkı yenmiş olmuyor. Ama sonuçta kazanılan şey, artık hiçbir devletin kayıtsız kalamayacağı bir kazanımdır. Yani şu: Vatandaşlarının dini, ahlâki ve çok daha geniş olarak felsefi inanç ve düşüncelerine, moral bütünlüklerine saygı.

Az şey midir? İstersiniz -üşenmeyip- üzerinde bir kez daha düşünelim...


14 Haziran 2005
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED