T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Askerden Kürtlere...

Güneydoğu'da yaşananlar, Kürt örgütlerinin büyük kentlerde giriştikleri şiddet eylemleri Türkiye'yi her anlamda zora sokuyor. Bölgede ayaklanma manzarası, büyük kentlerdeki terör eylemleri her şeyden önce Türkiye'nin demokratikleşme sürecini sekteye uğratma riski taşıyor.

Bu tür gelişmeler jandarmanın ve askeri otoritenin gerek siyasi karar sürecinde gerekse kentsel alanda öne çıkmaya başlamasını, fişlemeleri kamuoyu nezdinde doğrulayabilecek, en azından örtbas edebilecek niteliktedir.

Bir kere şu açık:

Şiddetin egemenliği siyaseti, tartışmayı, konuşmayı asgariye indirir, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere asayiş güçlerini siyasi karar mekanizmalarının kendiliğinden efendisi haline getirir...

Ama daha tehlikelisi var:

Bu tür gergin ortamlar hukuk devletinin tersine uygulamalara işaret eden, mülki ve sivil emniyet alanını askerileştiren EMASYA tipi yapılanmaları, bu yapılanmaların gerekçelerini doğrular. En azından sıradanlaştırır, tabiileştirir...

Evet, dün tam da bu konudan, jandarmanın yeni fişleme faaliyetine zemin hazırlayan bir düzenlemeden, EMASYA protokolünden söz etmiştik...

Şimdi hem bu yapılanmaya bakalım, hem de son olaylardan sonra bu yapılanmanın nereye oturacağına...

İl İdaresi Kanunu (madde 11/D) askeri otorite-mülki makam ilişkilerini şöyle düzenler:

'Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri, aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, (...) en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından (...) yardım isterler.'

7 Temmuz 1997 tarihinde, 'Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan (5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu 11/D maddesi gereğince alınması gereken müşterek tedbirlere ilişkin) EMASYA protokolü ise maddenin ruhunu şöyle değiştirir:

- Protokolün 5. maddesine göre 'garnizon komutanı ve İl Jandarma Komutanının da bulunduğu İl ve İlçe Güvenlik Koordinasyon Kurulları' oluşturulur, 'İl garnizonlarında sürekli personelle çalışan bu kurullara kesintisiz teması sağlamak amacıyla terör ve toplumsal olayları değerlendirmek yetkisi' verilir, MİT ve Emniyet istihbaratı buralarda toplanır, 'valinin elindeki yetki sınırlandırılır, askeri merkezde bir izleme-takip sistemi kurulur.

- Protokolün 8. maddesiyle yasaya göre asker çağırma durumunda kime verileceği valinin takdirinde olan emir-komuta mekanizması, doğrudan askere geçer...

- Protokolün 9. maddesiyle, 'EMASYA komutanlıklarına olayların takibi, değerlendirilmesi, bu konuda mülki amirlere ve ilgili kademelere bilgi verme yetkisi' tanınmıştır. Dahası, talep edilme safhasına kadar 'gecikmenin yaratacağı mahzurları ortadan kaldırmak için (askeri birim) olaylara müdahale eder' ibaresiyle, askerin izin almadan takip ve müdahale gücü kabul edilmiştir.

Sonuç ortadadır:

Protokol yasayı tersine çevirmiş, mülki idareyi fiilen askere bağlamış ve orduya geniş ve denetimsiz bir alanı vermiştir. Nitekim bu geniş eylem alanı ve imkanları protokolün amacını aşan bir şekilde askeri birimler tarafından kullanılmaya başlanmıştır...

Bugün tüm Türkiye sathında çeşitli amaçlarla kullanılan, mülki ve sivil emniyet alanını askerileştiren bu düzenlemenin "doğrulayıcı gerekçesi" neydi dersiniz?

Olağanüstü halin kaldırılması...

Protokol, tarafların beyanına göre olağanüstü halin kaldırılmasından doğacak asayiş tedbir boşluklarını doldurmak için çıkarılmıştı...

Şimdi soralım:

Demokratlar ve liberallerin EMASYA ve benzer düzenlemelerin yarattığı vahim duruma işaret etmeleri, şiddet ortamında ne denli yankı bulabilir?

Güneydoğu'da ve büyük kentlerdeki şiddet hareketleri karşısında bu protokole karşı ileri sürülecek hukuk devleti tezleri ne denli taraftar bulabilir?

Bu yapılanmanın daha etkin ve aktif hale getirilmesini hangi konjonktür, kesim nasıl engelleyebilir?

Velhasıl Kürt politikacıları ile devletlü şahinler adeta el ele tutuşmuş gibiler...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi