T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 5 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İnsan ve Peygamber olarak Hz. Muhammed

  İSMAİL ÖZCAN *
Hz. Muhammed (s.a.v.), ideal insanın, olması gereken insanın temsilcisidir, modelidir. Bütün insanî faziletleri nefsinde toplayan, hiçbir insanın olamayacağı kadar insanî kusurlardan uzak bir şahsiyettir. Böyle olduğu içindir ki, Allah (c.c.) onu bütün insanlığa ahlak ve fazilet örneği olarak göstermiştir (Kur'an, Ahzab s. 21).

AHLAKIN SOMUTLAŞMIŞ ÖRNEĞİ

O, ahlâkın somutlaşmış hâlidir. Bunun en önemli göstergesi dürüstlüğü, hakşinaslığı ve güvenilir olmasıdır. Yüzyıllardır insanların kendilerinde bulunup bulunmadığına bakmadan hep başkalarında aradığı bu erdemler, Hz. Muhammed (s.a.v.)'le özdeşleşmiş, ondan ayrı düşünülemez olmuştu.

İşte bu sebeple o, yalnızca yakınlarının, dostlarının, mü'minlerin değil; kendisini tanıyan, kendisiyle bir alışverişi olan herkesin güvenini kazanmıştı. Zamanının Yahudileri ve Hıristiyanları da bu güveni duyanlar arasındaydı. Müşrikler (putperestler) onun peygamberliğini kabul etmemekle beraber dürüstlüğünü, güvenilirliğini tartışma konusu yapmıyorlardı. Hak ve adalet anlayışından şüphe etmiyorlardı. Çünkü o herkese eşit davranır, kimseyi kayırmaz, kimseye zenginliğine, mevkiine, toplumsal statüsüne göre farklı muamele yapmazdı. Müşriklerin önde gelenlerinin bir bölümü biraz da bu sebeple, yani Müslüman oldukları takdirde halktan biriyle aynı seviyede tutulmak endişesiyle İslam'a direniyorlardı. Halbuki o Yüce Peygamber'in gözünde insan olarak herkesin onuru aynıydı. Huzurundaki herkesi kim olursa olsun sayar, kimseye karşı ayaklarını uzatarak oturmazdı. Hakka aykırı konuşmadıkça kimsenin sözünü kesmezdi.

Hz. Muhammed (s.a.v.); şefkat, merhamet, cömertlik, hoşgörü... gibi, bilinen, tanınan her türlü erdemin de en yetkin temsilcisiydi. Yine Allah (c.c.) ve mü'minler tarafından yüzyıllardır sadece onun şanını, şerefini, seçkinliğini ifade etmek için kullanılan, bundan sonra da hep kullanılacak olan birçok sıfat ve pâye vardır: Rahmeten li'l-âlemîn (âlemlere rahmet olan), Hâtemü'n-nebiyyîn (peygamberlerin sonuncusu), Sultanü'l-enbiya (peygamberlerin sultanı), Seyyidü'l- mürselîn (bütün peygamberlerin efendisi), Seyyidü'l- kevneyn (dünya ve ahiretin efendisi), Resûlü's- sekaleyn (insanların ve cinlerin peygamberi), Kân-ı irfan (irfan kaynağı), Kân-ı kerem (cömertlik pınarı) bu sıfat ve payelerdendir.

HZ. PEYGAMBER'E SALAT VE SELAMIN ÖNEMİ

Birçok kimse, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in adı anıldığı zaman söylenen "Sallallahü aleyhi vesellem" (Allah'ın rahmeti ve esenliği o peygambere olsun) şeklindeki kısa dua ifadesini; keyfî, geleneklerden kaynaklanan bir kalıp söz sanırlar. Halbuki bu ifade, Yüce Allah'ın kitabında yer alan bir emirdir. Bu emir mealen şöyledir: "Muhakkak ki Allah ve melekler, peygambere salât ederler (onun için iyilik ve rahmet dilerler), o halde ey inananlar siz de ona rahmet ve en samimi şekilde esenlik dileyin" (Kur'an, Ahzab s. 56).

Buna göre her Müslüman'a ömründe bir defa Hz. Muhammed'e salât ve selam getirmesi (Sallallahü aleyhi vesellem demesi) farzdır. Bunun dışında Peygamber'in adı her anıldığında bu ifadenin söylenmesinin vacip olduğunu söyleyen Müslüman bilginler vardır. Ama Muhammed adının her anıldığında Sallallahü aleyhi vesellem demenin müstehap olduğunda bütün İslam alimleri müttefiktir. Yüce Yaratıcı'nın bu ölçüde iltifatına mazhar olan bir başka insan ve peygamber yoktur.

Bu olağanüstü iltifatlara muhatap olan o yüce insanın kişisel davranışları da doğal olarak çok farklıydı. Bütün hareketleri; oturması, kalkması, yürümesi... bir ölçü ve ahenk yansıtırdı. Bir meclise vardığında baş köşeye geçmez, meclisin sonunda da olsa boş bulduğu yere oturur ve herkese de böyle yapmasını tavsiye ederdi. Bağırarak konuşmaz, kahkaha atarak gülmezdi. Hasılı onun her davranışı bir ölçü ve ılımlılık arz ederdi.

SIRADIŞILIĞININ TANIKLARI

Eskinin bir şairi, "Muhammed bir insandır, ama her insan gibi bir insan değildir. Onun durumu; yakutun, özünde bir taş olduğu halde diğer taşlardan farklı ve üstün oluşu gibidir" diyor ve Hz. Muhammed'in farkını çok iyi ifade ediyor.

Onun (s.a.v.) farkıyla, sıra dışılığıyla ilgili olarak bir gerçeği ayrıca not edelim:

Yeryüzünde hiçbir insanın hayatı Hz. Muhammed (s.a.v.)'inki kadar detaylı bilinmemektedir. Bir peygamber olarak bütün sözleri, işleri, davranışları tespit edildiği gibi; peygamberlik dışı hayatı da yemesine, içmesine, oturup kalkmasına, gülüp eğlenmesine kadar gözlenmiş ve kayıtlara geçirilmiştir. Onun hayatı kadar hakkında çok şey bilinen, onun hayatı kadar hakkında kitap yazılan hiç kimse yoktur. Yine dünyanın en güzel övgüleri onun için yapılmış, en güzel sözler onun için söylenmiştir. Onu övenlerin, yüceltenlerin sadece Müslümanlar olduğu sanılmamalıdır. Yüzyıllardır birçok gayrimüslim devlet adamı, düşünür, yazar da ona çok samimi övgüler düzmüş, hayranlık ifade etmiştir. İslam dünyasında yazılan naatların, mevlitlerin, methiyelerin ise sayısı bilinmemektedir. Ruhlara bu kadar hükmetmiş, sevenlerinin gönüllerine bu ölçüde taht kurmuş bir başka şahsiyet daha gösterilemez. "İnsanların büyüklüğünü ne ile ölçerlerse ölçsünler; dünyada hiçbir insan ondan daha büyük olamaz" diyen Fransız tarihçi A. de La Martine (1790-1869) evrensel bir gerçeği ifade etmiştir. * İlahiyatçı-Yazar

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi