T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

İskenderiye düşleri

İskenderiye Patrikhanesi; Ortodoks cemaatine ait bir okul binasının özenle elden geçirilmesi ve amaca uygun kılınması sonucunda, yeni binasına kavuştu. Binanın ve özellikle Patrikhane Kilisesi'nin dinen vakf ve tahsis edilmesi gerekiyordu. Bunun için düzenlenen dinî tören 2 Nisan Pazar günü gerçekleşti. Bizde de bir zamanlar ulu camilerin açılışı cuma gününe rast getirilir ve cuma namazı ile açılırdı. Bu törene; İstanbul'dan gelen bir Müslüman tanık olarak katıldım. Seyahatlerde bazen kaçınılmaz olan yorgunluk, uykusuzluk ve en çok da hukukçu olduğum için, âyin sırasında "kâbus" da diyebileceğimiz endişelerden kurtulamıyordum. "Hukukçu olduğum için" yerine daha açık bir deyişle "meslekî deformasyonumun etkisi ile" desem daha iyi olur. Bu tür deformasyon da herhalde sadece bizim ülkemizin hukukçularında görülür. Nasıl mı? Meselâ, sık sık ön sırada, duygulu ve inançlı bir sima ile, aksaçlı Yunan Cumhurbaşkanı'nın saygı belirtisi olarak ayağa kalktığını görünce, bu hukukçu meslekdaşıma acıyordum: -Haydi ben halktan birisi olarak bu törene katıldım, siz niye bu gafleti gösterdiniz Sayın Başkan? Diyelim ki bu gaflete kapıldınız, hiç olmazsa ilâhîlere iştirâk etmeyin! Yöneticiler besmele bile çekemezler, nerede kaldı dualara katılmak! Her ne kadar laiklikte rehberimiz olan Fransa'nın bir zamanki Cumhurbaşkanı General De Gaulle İstanbul'da olduğu sırada pazar günü Katolik Kilisesi'ne gitmeyi ihmal etmemişti amma biz bu kötü örneklere bakıp niyetimizi bozmamıştık. Patrikhanesi sizi ne ilgilendirir? Ya şimdi bir vatandaşınız size bir Yunan Anayasası fırlatırsa! Sonra, az da olsa burada "çarşaflı rahibe" bile var, cemaat arasına karışmaya cür'et etmiş, yan tarafda ayakta duruyor. Başörtüsü bile değil, çarşaf! Ülkenize dönünce basının protestolarına ne cevap vereceksiniz?

Yazık ki, törenden sonra verilen yemek sonunda Patrik Hazretleri'nin takdimi ile Sayın Cumhurbaşkanı meslekdaşımın elini sıkarken kendisine bu öğütlerimi veremedim. Bilgili, inançlı ve çok zarif bir kişilik izlenimi veriyor. İnşaallah ülkesine dönüşünde sıygaya çekilmez.

Arada, daha özel hukukî sorunlar da zihnime doğuyor ve hukukî çözümler arıyordum: İskenderiye; Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın "hıdîv" oluşuna kadar bizim bir beldemiz değil mi idi? İskenderiye Patrikhanesi de İstanbul'dan bağımsız olmakla beraber İstanbul Patrikhanesi'nin "Primus inter pares" oluşunu kabul ettiğini, ökümenikliğini tanıdığını bu törende de göstermedi mi? Vakıflar mevzuatımızda "dış vakıflar" da düzenlenmiyor mu? Şu halde âhır-ı ömrümde ben de bir "dış cemaat vakıfları kuramı" ortaya atsam nice olur? İstanbul'daki Patrikhane Fatih Kaymakamlığı'na bağlı olduğuna göre, derhal İskenderiye Patrikhanesi'nin de Fatih İskenderpaşa Mahallesi Muhtarlığı'na bağladığımızı ilân edip "Lozan Andlaşması da bunu gerektiriyor!" desem, kim bu dâhiyane buluşa karşı çıkabilir ki? Arkası da daha güzel gelir: Bu güzelim binanın çağdaş işletmecilik anlayışı ile "rantabl" kullanılması yerine bu ilâhîler, bu çağdışı dinsel törenler ne oluyor? İskenderiye Patrikhanesi'nin tüzel kişiliği yoktur, bu binaya sahip olamaz! Binayı kurtarmak için alelacele bir cemaat vakfı kurmaya kalkışırlarsa da cevabım hazırdır: Lozan'dan sonra yeni cemaat vakfı kurulamaz! Şu halde "Kristof Kolomb'un yumurtası" kabilinden, kimsenin aklına gelmeyen tarihî ve Gordion düğümünün kesilmesi hamlesini hatırlatan buluşumu "zoom"luyorum: -İskenderiye Patrikhanesi için "mazbutaya alınma kararı" çıkartılmalı, ardından da bu güzelim bina "İskenderiye İskender Kebapçısı" olarak işletmeye açılmalı, içinde bulunduğu içler acısı çağdışı durumdan kurtarılmalıdır!

"-Haydi bırakalım, yapamayız!" diyenlere soruyorum: Hukuka uygun olan, güçlünün iradesine uygun olan mıdır? Yapabilse idiniz yapar mıydınız? Önemli olan bu sorunun cevabıdır: -Yapman doğru olur mu? Ahlâkın sorusu budur, tabiî Hukuk'un sorusu budur. Diğeri; Orman Kanunu'nun sorusudur: -Yapmaya gücün var mı? Tabiî Hukuk'un sorusuna ecdâdımız Yüce Sevgili'den öğrendikleri doğru cevabı vermişlerdir. İskenderiye Patrikhanesi duvarında ben bu doğru cevabı görerek, Patrikhane görevlilerinin kadirşinaslığına, ecdadın da doğru cevabına hayran kaldım.

Şark kiliseleri, Ortodoks kilisesi ve Vatikan ile karşılıklı sevgi ve adalete dayanan ilişkileri sağlam bir şekilde kurmakta gecikirsek, "Lozan filân dinlemeyiz!" dersek, Allah göstermesin, BOP yolunda: "Çırpınırdı Karadeniz/Bakıp Coni bayrağına!" marşı ile bir semt-i meçhule doğru ilerleyebiliriz. Lozan taşı düşerse Montrö taşı da düşer!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi