T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 NİSAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KARAALİOĞLU

'Dinci' Yeni Şafak neden telaşlandı!

Baştan söyleyeyim. Yeni Şafak'ın başka bir gazetede yayınlanan "yalan" veya "yanlış" veyahut da "dezenformasyon amaçlı" haberlere cevap yetiştirmek gibi bir misyonu yoktur. Kişisel olarak, gazetenin gazeteyle, gazetecinin gazeteciyle çekişmesinden de hazzetmem; bizim çok önemsediğimiz, dünyanın merkezine oturttuğumuz kavgaların okuru ilgilendirmediğine inanırım. Bununla birlikte; yalan haber takibini iş edinsek, birçok gazetenin ve gazetecinin utançtan kıpkırmızı olacağı da muhakkaktır.

Ancak, bazı haberler ve kampanyalar vardır ki medyanın gücüyle ülke gündemine taşınırlar, tartışılmaları kaçınılmazdır. O zaman da, olup bitenlere kayıtsız kalmanız doğru olmaz. Tıpkı, Hürriyet gazetesinin "Üniversitede 31 Mart Vak'ası kutlandı" manşetine kayıtsız kalınamayacağı gibi.

Yeni Şafak'ın araştırması gösterdi ki haber gerçeği yansıtmıyordu, bilgi hatalarıyla doluydu ve belli ki o malum "irtica geliyor" refleksinin bir tezahürüydü. Nitekim, olayın geçtiği iddia edilen okulun yönetimi de haberi açık bir dille yalanlamıştı.

Bütün bu gelişmelerin ardından, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, adımızı vermeden ama eşgalimizi "dinci basın" olarak ilan ettikten sonra, "Dinci basında tam bir telaş. Tam bir "suçüstü yakalanmışlık" telaşı. Olayın vahametini küçültmek için uydurmadık bahane kalmamış" gibi cümlelerle başlayan bir yazı kaleme aldı.

Söylenecek söz kalmayınca, haber ve yorumlarımızın muhataplarımız tarafından "dinci basın" yaftasıyla değersizleştirilmeye çalışılması alışkın olduğumuz bir tavırdır. Ayrıca, içinde "din" olan tanımlamalardan da şikayetçi değiliz; "dinsiz" denilmediği müddetçe... Böyle yaklaşımları, ayrılıkçı ve kamplaştırıcı bir girişim olarak görüyoruz ama herkesten de bu konularda özenli davranış bekleyemeyiz.

Türkiye'de Yeni Şafak'sız bir kanaat önderliği kurumu düşünülemeyeceğini, Yeni Şafak yazarları olmaksızın ülkede fikir çeşitliliği ve hatta kalitesinden söz edilemeyeceğini biliyoruz. Özellikle, Hürriyet'in de içinde bulunduğu grubun üyelerinin bizden "dinci basın" olarak bahsettikleri durumlarda bunu haklılığımızın işareti olarak görüyoruz.

Tıpkı, 31 Mart Vak'asında olduğu gibi...

Tekrarlayalım. Haber gerçek dışıydı. Üniversite kantininde sadece birkaç dakika Kur'an okunmuştu. Ne kimsenin başı örtülmeye çalışılmış, ne de 31 Mart ayaklanması kutlanmıştı.

Böyle bir haberi, hiç gerçekleşmemiş unsurlarıyla manşete taşır ve olayla ilgisi olmayan gençleri hedefe oturtursanız, cevabını "dinci"den de "laikçi"den de alırsınız.

Üstelik hikayenizi Rumi takvimin 31 Mart'ını bugün kullanmakta olduğumuz Miladi 31 Mart zannetmek gibi "sağlam bir dayanak!" üzerine oturtmuşsanız, küçük ve imalı bir tebessümü hak ettiğinizi de kabul etmelisiniz. Zira, bu ülkede kimsenin 31 Mart'ı kutlamak şöyle dursun, bunu aklından bile geçirmediğini bilmemek ortaokul bilgisine ihanet derecesinde bir hatadır ve en hafifinden yaşadığınız toplumu tanımamaktadır.

Bir 'suçüstü' durumundan söz edilecekse, bu irtica paranoyası üretmek üzere olanlarla ilgilidir. Ortaya, apaçık bir şekilde "irtica tehlikesi var" haberlerinin nasıl hazırlanıp, nasıl servis edildiği ve bunların üzerinden nasıl kamuoyu oluşturulup, korku üretildiğine dair benzersiz bir model çıkmıştır. O modelin röntgeni de Yeni Şafak tarafından çekilmiştir. Bundan sonra üretilecek bütün "irtica" haberleri de aynı titizlikle takip edilecektir.

Gelelim madalyonun öbür yüzüne... Eğer ortada bir "suç" olsaydı, yine aynı netlikte markasına bakmaksızın üzerine gideceğimizden de kimsenin şüphesi olmamalıdır. Tıpkı, ideoleojik kökeni ne olursa olsun haksızlığa uğrayan kişi ve kurumları "sıra savmak" için değil, gerçekten bir demokrata yaraşır tutarlılıkla desteklediğimiz gibi. Yeni Şafak'ın arşivi bunu doğrulamaya yetecek örneklerle doludur. Dolayısıyla, hiç kimsenin, hiçbir grubun yasadışılığı bizim için "benim eylemcim iyidir" şablonuna oturmaz, oturmamıştır da. Ama, bizim gibi olmayanları "benden değilse kötüdür" gerekçesiyle karalayacak ve sürüye katılmak için kimseyi yargısız infaz edecek de değiliz.

Bu noktada Yeni Şafak'ı suçlayanların kendilerini sorgulamak gibi bir sorumlulukları olduğunu hatırlatmanın da mesleki bir borç olduğunu düşünüyorum.

Gazetenizde, televizyonunuzda bugüne kadar bir kez bile; bir dindarın, bir başörtülünün, bir hacının, bir hocanın ya da nasıl tanımlıyorsanız "bir dinci"nin demokratik herhangi bir hakkını savunmadığınızın farkında mısınız? Bir kez olsun, sıra savmak için bile!..

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi