T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 OCAK 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Bir yemekten notlar

Cumhuriyet gazetesiyle ilgili kitabının belli bir kesimden aldığı tepki yüzünden Hasan Cemal'in uykularının kaçtığını sananları uyarayım: Bütün yazılanları tâkip etmiş ve bazısına müthiş alınmış, ama oralı olduğu da yok... Hayatının bundan sonraki bölümünde, bulunduğu her muhitte dile getirilecek, "Bu konuştuklarımızı da günlüğüne kaydedecek misin?" esprilerini bile ağırbaşlılıkla karşılamayı öğrenmiş... Kesin bir dille "Elbette" diyor her söyleyene...

Feriye Lokantası'na hemen herkes vaktinden önce geldi ve sohbet imkânı bulduğumuz için bunu biliyorum. Yeni gören üşenmeden Hasan Cemal'e aynı espriyi patlattı ve aynı cevabı aldı... 'Her şeyi not eden' adamlardan çekiniyor bizim millet...

Gazeteci not eder ve günü geldiğinde de yazar kardeşim. Başbakan Tayyip Erdoğan'la buluşan 20 gazeteci de, o akşam yaşadıklarını ya defterlerine not ettiler, ya da belleklerine... İleride bugünleri kaleme alacaklar için Feriye'de geçirdiğimiz akşam ilginç malzemeler sağladı hepimize...

Dâvetli dostlardan bazıları buluşmaya gün sayarken benim İsrail ve Filistin cephesinden yazılar yazdığımı görünce hayli şaşırmışlar. Bu denli önemli bir etkinliğin uzaktan kumandayla hazırlanamayacağı düşüncesidir onları şaşırtan. Oysa, katılanların yazılarında değinmeden geçemedikleri geceyle ilgili ayrıntıların bütünü, sofra düzeni ve mönü dahil, işini bilen birinin eline bırakılmıştı. Yeni Şafak'ın idarî koordinatörü Haluk Çimen akşamın güzel geçeceğine emin olana kadar da ayrılmadı Feriye'den...

O güvenledir ki, Mehmet Barlas, "Paran yetmezse yanımda nakit var" diye takıldığında, ben de hiç beklemeden, "Teşekkür ederim, ama Haluk Çimen burada" cevabını verebildim...

Katılanlardan bir meslektaş, başbakanla birlikte gelen bir danışmana, benim bu dâvetle kime mesaj vermek istediğimi sormuş; danışmanın o meslektaşa cevabını Mehmet Barlas'ın yazısından öğrendim: "Herhalde ABD Başkanı Bush'a..." Bunu duyuran arkadaşa itiraz ettiğimi bilmenizi isterim: "Yoo, Bush'un bu kadar sivri kalemli gazetecinin karşısına çıkmayı göze alabileceğine inansam, onun için de böyle bir yemek düzenlerdim..."

Nazlı Ilıcak'ın değerlendirme yazısının başlığı bayağı şirindi: "Milletvekili adaylığımı garantileyemedim!!!" Yemeğin başında siyasî yasağı kalkınca politikaya yeniden dönüp Ak Parti'den milletvekili olmak istediğini dillendirdi Nazlı Hanım; "İşte size seçimin erken değil de zamanında yapılması için yeni bir gerekçe" takılmam Tayyip Bey'i hayli neşelendirdi.

Akşamdan herkesin ağzında elbette değişik tatlar kalmıştır; kendi hesabıma benim ağzımın şekeri geceyi süsleyen nükteler oldu. Kimi benim kulak hizamda ve Başbakan Erdoğan'ın da duyabileceği biçimde yapıldı nüktelerin, kimi benim uzağımda dillendirildi ve sonradan bana iletildi... Kim demiş "Bizim politik hayatımız nüktesiz" diye; istenirse en ciddi bilinen politikacılar da, politikacı gördüğünde derhal gardını alan gazeteciler de, dört saate yakın bir süreyi keyifle geçirebiliyorlar...

Gazetecilerle politikacılar tabii ki aynı düşünmek zorunda değiller. Ancak, politikacıyla gazetecinin birbirine düşmanca bakması gerektiğine dair de bir kural yok. Geçenlerde, kendisiyle yapılmış bir mülâkatta, küfürbaz bir yazar, kalemi eline aldığı ilk günden buyana gelmiş-geçmiş bütün iktidarların aleyhine yazmasıyla övünüyordu. Ona da okurlarına da acımak geldi içimden...

Hepimiz aynı geminin yolcularıyız. İktidar partisi genel başkanı ve başbakan yakınlarıyla birlikte '1' ve '2' numaralı kamarada bulunuyorsa, biz gazeteciler de geminin '4' numaralı kamarasının sâkinleriyiz. Geminin nasıl idare edildiği hepimizi ilgilendiriyor; hangi limanlara uğrayıp nereye demir atılacağını bilmek de hakkımız. Bize düşen, pusulaya aykırı bir yol aldığında, gemiyi fazla sarstığında veya önceden elimize verdiği yolculukla ilgili temel bilgilere ters düşen işler yapmaya kalktığında kaptanı ve filosunu eleştirmektir...

Ben bugüne kadar hiç eleştirilmemiş bir siyasî kadro da görmedim, eleştirilere kızmayan lider de; buna karşılık kalemini hep olumlu şeyler yazmak için kullanana da pek rastlanmaz bizim basın dünyasında... Önemli olan, bu iki grubun, yani politikacılarla gazetecilerin, birbirinin iyi niyetinden emin olmasıdır. Bu dengeyi tutturabilenler, 'başarılı politikacı' ve 'başarılı gazeteci' olmaya hak kazanır...

"Bir günün beyliği beyliktir" dedi uzaktan bir dost. Kastı, yemekten sonra gazetelerin yaptığı olumlu yayınlar olmalı. Ben ise, öncesinde bayağı endişeli olduğum yemeğin herkes için tatmin edici bir sona bağlanmasından mutluyum. Bana bu kadarı yetiyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi